Ömer Yalçınkaya
Üniversite yıllarımda bir arkadaşımdan dinlediğim bir anekdot hâlâ aklımda:
Türkiye’ye öğrenci olarak gelen yabancı genç Türkçeyi öğrenmeye çalışmaktadır. Bir yanlış yaptığında arkadaşı ona “niye kıpkırmızı oldun?” diye sorar. Kıpkırmızı lafını ilk kez duyduğundan ne olduğunu sorar. Arkadaşı da “çok kırmızı” diye açıklar.
Kafası karışmıştır.
“Tüm renkler için var mı bu?” diye sorar bu kez.
Arkadaşı da “Evet çoğu için var” der.
“O zaman mesela çok mavi için kıpmavi mi denir?”
“Masmavi” denir.
“Peki siyaha massiyah mı denir?”
“Hayır simsiyah” denir.
“Ya beyaz olsaydı?”
“Bembeyaz olurdu o zaman”
“Ben vazgeçtim Türkçe öğrenmekten, bırakıyorum bu işi” der, gülüşürler…
Gerçekten de bir yabancının anlamasının son derece güç olduğu durumlar var Türkçede.
Renklerdeki pekiştirmelere bir bakalım:
Apak
Bembeyaz
Kapkara
Kıpkırmızı
Kıpkızıl
Masmavi
Mosmor
Pespembe
Sapsarı
Simsiyah
Yemyeşil
Ama iş renklerle bitmiyor. Neredeyse kullandığımız tüm sıfatların bir pekiştirmesi var:
Aç biilaç
Adamakıllı
Apaçık
Basbayağı
Besbelli
Besbeter
Bomboş
Büsbütün
Çarçabuk
Çepeçevre
Çırılçıplak
Damdazlak
Dapdar
Depderin
Dimdik
Dopdolu
Dosdoğru
Dümdüz
Düpedüz
Eğri büğrü
Eski püskü
Gepgenç
Gıpgıcır
İpince
Ipıslak
Kaskatı
Kopkoyu
Körkütük
Koskoca
Kupkuru
Paramparça
Sapasağlam
Sımsıcak
Sımsıkı
Sipsivri
Sırılsıklam
Sopsoğuk
Tamtakır
Tastamam
Tepetaklak
Tertemiz
Ufak tefek
Unufak
Upuslu
Upuygun
Upuzun
Yapayalnız
Yarım yamalak
Yusyuvarlak
Pekiştirmeler bu zorluğun sadece küçük bir kısmı. Bir örnek verelim: Dünya dillerinin büyük bölümünde küçük, daha küçük ve en küçük diyebilirsiniz. Ama Türkçede çok daha fazlasını da dersiniz: Küçücük, ufacık, ufacık tefecik, minicik, mini mini, minnacık… Bir yabancı için bu durumu anlamak kolay değildir.
Böylesi örneklere başka dillerde az rastlanır. Diğer Türk dillerinde bir ölçüde vardır ama bu kadar fazla değildir. Dilimize özgü bir durumdur bu. Bir yabancı Türkçe öğrenirken her bir sıfat için birkaç sözcük öğrenmek zorunda kalır.
Bir başka anekdot da benden…
Lise yıllarımda pul koleksiyonu yapar ve Ankara’da Menekşe Pasajındaki rahmetli Eşref Amca’ya gider pul alırdım. Buraya Sovyetler Birliği Büyükelçiliği’nde çalışan bir diplomat da sık sık gelirdi. Çok güzel Türkçe konuşurdu. Kendisiyle sohbet eder Sovyetler Birliği hakkında merak ettiklerimi sorardım. Bir gün yabancı kağıt para koleksiyonum için kendisinden bana 1 ruble getirmesini rica ettim. Yalnız paranın çil, yani hiç kullanılmamış olmasını rica ettim. Bana yanıt olarak “Pırıl getireceğim” dedi. O zaman onun bu sözü bana çok sevimli bir espri olarak gelmişti ama ileriki yıllarda farkına vardım ki dilimizde yabancıların anlaması çok zor olan durumlardan biri de buydu. Tek tek sözcük olarak bakıldığında pek bir anlam ifade etmeyen sözler var. Hatta birleşince bile tam olarak anlamlandırmak kolay değil. Ama biz onları hemen anlarız: Eciç bücüş, süklüm püklüm, sere serpe gibi…
Allak bullak
Apar topar
Ayan beyan
Çıtı pıtı
Deli dolu
Eciş bücüş
Eften püften
Karman çorman
Kelli felli
Sere serpe
Sersefil
Sıkı fıkı
Süklüm püklüm
Yana yakıla
İsimlerden de benzer örnekler verilebilir:
Ayrı gayrı
Çoluk çocuk
Güpegündüz
Konu komşu
Körü körüne
Pılı pırtı
Salkım saçak
Topyekûn
Ulu orta
Üstüne üstlük
Bazıları da ikileme ile anlam kaydırırlar:
Ağır ağır
Akın akın
Akşam akşam
Hafif hafif
Ilgıt ılgıt
Karış karış
Kolay kolay
Mini mini
Pırıl pırıl
Sabah sabah
Yavaş yavaş
Bir de seslerden türetilmiş sözlerimiz vardır:
Bangır Bangır
Çıtıtr çıtır
Fokur fokur
Harıl harıl
Hışır hışır
Homur homur
Horul horul
Kıtır kıtır
Küfür küfür
Kütür kütür
Paldır küldür
Patır kütür
Pofur pofur
Pütür pütür
Sapır sapır
Şakır şakır
Şakır şukur
Şıkır şıkır
Şırıl şırıl
Takır tukur
Tangır tangır
Tangır tungur
Tıkır tıkır
Tıpış tıpış
Tiril tiril
Vızır vızır
Zırıl zırıl
Bu sözleri bir yabancı, sözlüklere de baksa kolay kolay anlamlandıramaz. Ancak pratik konuşmada yıllar süren bir alışkanlıkla biraz olsun anlamaya başlar.
Türkçeyi öğrenme zorluğu bunlarla da bitmez. Türkçede birçok sözün hem Arapça, hem de genellikle Fransızca, bazen de İngilizce seçeneği vardır. Kendi dilindeki tek bir söz için, Türkçede üç ayrı söz öğrenmek durumunda kalır.
Örnekler:
Dilimiz çok sistemli bir matematiksel mantığa sahiptir. Bir kez bu sistem anlaşıldıktan sonra ses yapısı ve cümle kuruluşları kolaylıkla öğrenilebilir. Dilimizde cümleler temel olarak özne-nesne-yüklem sırasıyla kurulur. Bu sırada değişiklik olduğunda vurgu ve dolayısıyla da anlam kayar. Bu durum Türkçeyi ikinci dil olarak öğrenen kişiler için oldukça zor anlaşılır. Örnekleyelim:
Ömer vazoyu kırdı
Burada alışılmış özne-nesne-yüklem sırası var. Şimdi sözleri değiştirmeden yerlerini değiştirelim.
Vazoyu Ömer kırdı
Nasıl vurgu da, anlam da kaydı değil mi?
Kırdı vazoyu Ömer
Burada da bir anlam kayması söz konusu.
Ancak bu örneklerin hepsi bir yabancı için aynı anlama gelir. Biz başka şey anlarız, onlar başka. İşte bu da Türkçenin yabancı gözüyle zor taraflarından biridir.
Bir yabancı gözüyle böylesine zorluklar içerir dilimiz. Burada sadece gündelik dilde basitçe kullanılan örnekler verdim. İçinden çıkılamayacak kadar zor olan deyimler ve atasözlerimizden hiç söz etmedim bile. Deyimler her dilde vardır ve o dili öğrenmeye çalışan yabancıların her zaman sorunu olurlar. Dilimiz deyim ve atasözleri açısından çok zengindir. Bunun ötesinde argo ve küfürlerin de başka dillerde olmadığı kadar çeşitliliği vardır. Burada elbette onlara örnek vermeyeceğim.
Yabancı dil öğrenmek hiçbir zaman kolay değildir. Her dilin kendine göre zorluğu vardır. Guinness Dünya Rekorları kitabı, dünyanın en zor gramerinin Çekçeye ait olduğunu yazıyor. Bir gramerin zorluk derecesini ölçmek ne kadar mantıklıdır bilmiyorum. Ama zorluk sadece gramerde değildir. Çince, dünyada grameri en kolay olan dildir. Onu zor yapan kullanılan tonlar, farklı anlamlara gelen aşırı derecede benzer sesler ve yazı sistemidir. Japoncanın yapısı dilimize çok yakındır. Türkler için Japonca öğrenmek Avrupa dillerini konuşanlara oranla daha kolaydır. Ancak okuma yazmadaki zorluk aynı Çincede olduğu gibi büyük bir engel yaratır. Korece okuma yazmayı öğrenmek çok daha kolaydır ama onun da grameri bizimki gibi çok karmaşıktır. Güney Afrika’da konuşulan Xhosa dilini konuşmak, içerdiği garip sesler yüzünden, bir yabancı için son derece zordur.
İş Türkçeyi öğrenmeye gelince yukarıda bahsettiğim özellikler Türkçeyi yabancılar için gerçekten çetin bir hâle getirmektedir. Sanırım bundan ötürü yanlış konuşan yabancılara karşı belki de dünyadaki en hoşgörülü uluslardan biri biziz.
Türkçemiz hem çok güzel hem de çok zengin bir dildir. Rahatlıkla söyleyebilirim ki o eşitler arasında birincidir…
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.