Henüz 12 yaşındaydım, Viyana’dan İstanbul’a tek başıma dönerken. Havaalanında sırt çantamın içinden çıkan koca bir hevenk muzu gören polis şaşkınlık içerisinde sordu, “Çocuğum senin ülkende muz yok mu?” Hevenk o kadar ağırdı ki herhalde üzerinde 30-40 muz vardı. “Yolda yemem için verdiler” dedim. Polis hayretle “Hepsini mi?” diye sordu, sonra güldü ve geçmeme izin verdi. Sabah, öğle, akşam yediğim için bana hediye edilen muzları kaptırmamanın sevinci ile hoplaya zıplaya İstanbul’a gidecek olan uçağa ilk ben bindim ve aynı şekilde ilk inen de ben oldum.
Annem ve babamı görünce çılgın gibi el salladığımı ve onların hem mutlu hem de endişeli yüz ifadesini gördüğümü hatırlıyorum. Öyle ya, giderken yaşım küçük olduğu için beni hostese emanet etmişler ve dönüşte de bana birinin refakat edeceğini sanmışlardı. Oysaki ben refakatçi olayından hiç hoşlanmadığım için hostesi ekmiştim.
Bu başına buyruk halim giderken de ailemin yüreğini hoplatmıştı. Zaten çok zor karar vermişlerdi beni Viyana’daki yaz okuluna tek başıma göndermeye. Avusturyalı yetkililer beni havaalanında karşılayıp, diğer ebeveynsiz gelen çocuklarla birlikte hemen okula götüreceklerdi. Benim tek yapmam gereken, okula gidince onlara bir “Alo” demekti. Peki, ben ne yaptım?
Dakika bir, gol bir onları aramayı unutmuştum. O zamanlar cep telefonu yok, zaten var olan telefon da zar zor düşüyor. Babamı sakinleştirmek için apartmandaki tüm komşular bizim eve doluşmuş. Çok geç bir saatte ulaşabilmişler bana. “Gayet sakin telefona çıkan ben, Tazmanya Canavarına dönmüş olan babama, keyfimin çok yerinde olduğu, hatta kadar yerinde ki onları bile unuttuğumu söylemiştim. Ömürlerinden on yıl gitti tabii.
Yukarıdaki seyahat ne ilk gidişimdi ne de son. Çocukluğumdan genç kızlığıma, büyümeme tanıklık eden bir şehirdir Viyana.
Avusturya nüfusunun ortalama yaşı neredeyse 44. Avusturya dünyadaki en yaşlı 12. ülkedir. Merak edenler için Türkiye ortalama 30.5 yaş ile 110. sırada. Avusturya istediği kadar yaşlı grubuna girsin benim için hep enerjik, hep genç kalacak.
Avusturya’ya gidiyorsanız; ister Viyana’ya, ister Salzburg’a, önce bir Mozart’la tanışmanız gerekiyor. 1756 yılında Salzburg’da doğmuş olan Wolfgang Amadeus Mozart, henüz 35 yaşındayken Viyana’da hayatını kaybetmiş. Osmanlı İmparatorluğu’ndan hayli etkilenen Mozart’ın “Turkish March-Türk Marşı” klasik müzik az buçuk seviyorsanız mutlaka dinlediğiniz, dinlemeniz gereken bir eseridir. Yine “Die Entführung aus dem Serail- Saraydan Kız Kaçırma” Selim Paşa’nın tutsak ettiği Konstanze’nin nişanlısı tarafından Osmanlı sarayından kaçırılmaya çalışılması hikâyesidir. Oturup Mozart’ın tüm eserlerini yazacak değilim korkmayın!
Zaten hepsini bilmiyorum ama “Eine Kleine Nachtmusik Bir Küçük Gece Müziği” çocuk sahibi olanların elinin altında olması gereken insana huzur veren, dinlendiren bir eserdir. Çocuklar için değil, sakinleşsinler diye anne babalara tavsiye ediyorum.
Varsayalım klasik müziğin yanından bile geçemiyorsunuz o zaman bari “Mozart Kugel” çikolatası yiyin ya da likörünü için, Baileys’e benzer, güzeldir. Bir de lütfen Viyana’daki Mozart’ın evini ziyaret edin. Mozart’sız Avusturya ziyareti olmaz.
Mozart Anıtı
Klasik müzik, opera ve vals şehri Viyana’da yılda 400’ün üzerinde balo yapılıyor. Özellikle Ocak ve Şubat aylarında vals yapanları izleyebilir hatta dans da edebilirsiniz. Balolar hakkında daha fazla bilgiyi http://www.wien.info adresinden alabilirsiniz. Bu yüzlerce balolardan birini seçecek olsam Şubat ayında yapılan “Vienna Opera Balosu”nu tercih ederdim kesinlikle. Bayanların uzun gece elbisesi, beylerin siyah kuyruklu smokinle katıldıkları bu baloda sabah 05:00’e kadar enfes klasik müzik, opera, bale ve vals gösterileri izleyebilirsiniz.
Fiyatlar tuzlu mu? Eh, birazcık! Sabaha kadar baston yutmuş gibi mi duracaksınız? Eh, birazcık! Burası Mentor’un yazdığı süslü beyefendilerin, mücevherlerini şıkırdatan hanımların olduğu parfüm kokulu ortamlardan mı? Eh, birazcık! Ama olsun ya yine de tadına bakmak lazım bu peri masalının. Hem parfüm güzel bir şeydir, kafanıza kovayla boşaltmazsanız tabii.
Viyana’da hiçbir baloya katılmadım ama vals yapmayı Viyana’da öğrendim. Hatta İstanbul’da Swissotel’de yapılan Viyana Vals Balosu’nda dans etmek için elemelere katıldım ve ilk turda çok sıkı bir şekilde elendim. Olsun en azından denemiş oldum di mi? Tabii bu yüzyıl önceydi şimdi kalk dans et deseniz iki adım atamam o ayrı.
Konserlerle ilgili olarak 1870 yılında inşa edilmiş “Musikverein” da Viyana Flarmoni Orkestrası’nı dinlemeniz gerektiğini de yazmadan edemeyeceğim.
Gelelim saraylara…
Adını bahçesindeki çeşmeden alan Schönbrunn (Güzel Çeşme), Habsburg Hanedanı’nın yazlık sarayıdır. 200 odası olan bu minicik saray Avrupa’nın en güzel saraylarından biridir, lakin bahçesi binasından daha da görkemlidir. Bahçenin peyzajı ve çeşmelerinin yanı sıra içinde dünyanın ilk hayvanat bahçesi bulunmaktadır. 1752 yılında yapılan bu hayvanat bahçesi yılda iki milyonun üzerinde ziyaretçi tarafından geziliyormuş.
Belvedere sarayı da gezmeniz gereken görkemli saraylardan biridir Viyana’da.
Düzgün planlanmış hemen hemen her şehir merkezinde bir meydan, meydanın ortasında bir katedral, meydanın kenarında ise gelen geçeni, hayatı izleyebileceğiniz kafeler vardır. Viyana’daki bu meydanın adı Stephansplatz, katedralin adı ise Stephansdom’dur. 1147 yılında inşa edilen bu katedral bence Gotik stilin en güzel örneklerinden biridir. Renkli çatısı olan bu katedralde 2. Viyana Kuşatması’ndan sonra Osmanlı askerlerinin bıraktığı top, kılıç gibi malzemelerin eritilmesiyle imal edilen Pummerin Çanı bulunmaktadır.
“Stephansplatz” kafelerinde oturup, kahvenin yanında “Apfelstrudel” (Elmalı turta) ya da “Sachertorte” yemenin keyfi ayrıdır. Avusturya’da çok severek yediğim şeylerden biri ise “Liptauer”dir. Krem peynir ve baharat karışımı ile hazırlanan Liptauer, “Schwarz Brot” dedikleri müthiş lezzetli bir siyah ekmek üzerine sürülerek yenir. Yanında da şarap, oh mis! Marketlerde baharat karışımı toz olarak satılıyor. Türkiye’ye getirip kendiniz de hazırlayabilirsiniz burada. Bir de tatlı olarak “Heisse Liebe” vardır. Sıcak Aşk anlamına gelen bu kup dondurma üzerinde sıcak kırmızı orman meyve sosu ile gelir ki, genelde sipariş eden kadınsa, restoranın en yakışıklı garsonu getirir.
Ve tabii ki de “Wiener Schnitzel” (Viyana usulü şnitzel). Uzun yıllar Viyana’da yaşayan bir arkadaşım: “En iyisi Figlmüller’de olur” dedi, ben de paylaşıyorum sizlerle. Gitmeden mutlaka rezervasyon yaptırın ve siparişinizi verirken şnitzelinizi domuz mu dana mı tavuk mu istediğinizi belirtmeyi unutmayın. Yine aynı arkadaşımın tavsiyesi; “Plachutta” da çok kaliteli bir restorandır. Bir Avusturya spesiyalitesi olan “Tafelspitz” için en iyi yer orasıdır.
Biri alışveriş mi dedi?
O zaman doğru Kartner Strasse’ye. Yine ben küçük bir çocukken ailecek geldiğimiz Viyana’da beni defalarca kaybetmişler.
Kartner Strasse’de bir bankta babam, başka bir bankta annem saatlerce bilmedikleri bir mağazadan çıkmamı beklerlermiş. Kırtasiye ve şeker dükkânlarını boşaltmışım resmen. Kadınların alışveriş geni başa dert gerçekten de.
Viyana’da Prater adıyla anılan bir çayırlık alan ve içinde lunapark var. Buradaki dev dönme dolap “Riesenrad” Viyana’nın sembollerindendir. Yine ben küçücük bir kız iken rahmetli babamı zorla buradaki rollercoaster’a bindirmiş ve tren ters dönerken gözlüğünü düşürüp kırmasına sebep olmuştum. Sonrasında tatili bırakıp gözlükçü peşinde koşmak zorunda kalmıştık. Bir dünya da para vermiştik. Siz siz olun rollercoaster’a binecekseniz gözlüğünüzü sağlama alın.
Sevgiyle kalın,
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.