Ünlü önermedir, cinayetten kim fayda sağladıysa katil odur.
2010 yılında Kuzey Afrika ve Orta Doğu da başlayan “Arap Baharı”nın kazananı ABD ve Avrupa’nın gelişmiş kapitalist ülkeleri olmuştur.
Sürekli düşen doğurganlık oranları ekonomik büyüme için gerekli iş gücü tedariğinde büyük sorunlar yaratmış, işi yurt dışında yaptırmak (Çin, Hindistan) Batı’nın stratejik üstünlüğünü tehdit eder hale gelmiştir.
Tüm Avrupa ve ABD’nin iş gücü göçe bağımlıdır ama göçle ülkeye gelenler eğitimsiz iş gücü olmaktadır. Oysa bu ekonomilerin kaliteli iş gücüne ihtiyacı vardır. “Arap Baharı” Batı dünyasına seçerek iş gücü alma şansı vermiş ve kalanlar da Türkiye’ye yerleştirilmiştir.
Türkiye Batı’nın gelişmiş kapitalist ülkeleri dışında en eğitimli iş gücüne sahiptir. Üstelik ulus bilinci çok güçlüdür, bu nedenle “Arap Baharı” benzeri düzmece senaryolar işlememektedir.
Ancak buradaki kaliteli iş gücünü ülkesinden rahatsız edip Batı’ya gönüllü entegrasyon konusunda istekli hale getirmek gerekmektedir. İşte kalitesiz göç Türkiye’de bu ortamı yaratmıştır.
Doğurganlığı düşen, ekonomisi büyüyen Türkiye’nin göç alma mecburiyeti açıktır ama bu tür eğitimsiz göç ülke dengelerini bozarak kendi kaliteli iş gücümüzü ABD ve Avrupaya kaptırmamıza neden oluyor.
Türkiye ulus bilinci oldukça yüksek, tarihin en eski devletlerinden; “şovenizm” yapmıyorum durum tespiti yapıyorum. Birçok defa denenmiş ama asimile olmayı bırak, her defasında daha sert milliyetçi hareketler yükselmiş.
Türk kavramını sulandırmak için manda yönetimlerinden işgale bir dizi yöntem uygulanmış olmamış. Sonra Kürt milliyetçiliği ile nüfusun ayrışması sağlanmaya çalışılmış yine olmamış.
Artık Avrupa-ABD-PKK terörü bağını kimse inkar edemez, o kadar ki dizilerde insanlığı kurtaran Kürt kahramanlar yaratarak Kürt faşizmini köpürtüyorlar.
Bütün bunlar sonuç vermeyince tek çare nüfusu sulandırmak kalıyor.
Ben kafatasçı, şoven bir milliyetçi değilim ama bu global kapitalizmin vatansızlaştırma ve asimilasyon yoluyla ucuz iş gücü çarkına karşı “ılımlı milliyetçiliği” sol bir davranış olarak görüyorum.
Elbette bir Fenerbahçeli olarak bu arada futbolun da ne anlama geldiğini yazmam gerek.
Futbolla adı sıkça geçen Fetö gibi Türk ve Cumhuriyet karşıtı unsurları dikkate alınca “vatansızlaştırma” politikasının topluma futbol üzerinden dikte edildiği açıktır.
Ben Türkiye Cumhuriyeti’ne isyan etmiş bebek katili terörist başının bir Türk takımına sempatisini ifade etmesinin de Kürt faşizmi üzerinden siyaset yapan siyasi uzantılarının buna katılmasını da masum görmüyorum.
Fetö ve Kürt faşizmi gibi 2 düşman kardeşin Fenerbahçe gibi Türk ve Cumhuriyet markalarını bayrak haline getirmiş bir markaya aynı anda düşman olmasının nedeni daha iyi anlaşılmıştır diye umuyorum.
Benim Kürtlerle ve hakları ile ilgili bir problemim yok, saygı duyuyorum, Ermeni veya başka ulus için de geçerli ama bu benim Türk olduğumu söylememe engel değil.
En azından sadece Türk olduğu için masum insanları öldürüp bunu sol bir maske altına saklayan bir faşizm ve ümmetçi bir feodal kalıntıdan daha evladır.