Emekli Diplomat Engin Solakoğlu’nun soL Haber’de çıkan yazısı:
“Başlık yanıltmasın, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının tarihte ilk kez atmosfer dışına çıkışından söz etmeyeceğim.
Bu konuda Orhan Gökdemir’in yazısını okumanızı öneririm. Kendi görüşümü özetlemek gerekirse, bu uzay macerasının Akepe rejimi bakımından “başarılı” bir operasyon olduğunu, kamuoyunun büyük bölümünü tam da arzu ettikleri şekilde “hipnotize ettiğini”, yoksullaştıran ekonomik modelin sancılarını bir süre unutturduğunu ve toplumda zaten var olan “büyüklük yanılsamasını” çok uygun ve alabildiğine “modern” bir araçla desteklediğini düşünüyorum.
Ulus yaratmak kolay değil. Tarihi, coğrafyayı, kültürü eğip bükmeniz, olmayanı oldurmanız, uymayanı uydurmanız gerekiyor. Salt Türkiye’ye özgü değil, bugün ulus diye tanımlanan birçok halkın yaşadığı bir süreç bu.
Örnek olsun, Fransa’da “Atalarımız Galyalılar” palavrası, çok tartışılmasına, yanlışlığı bilimsel olarak ortaya konulmasına, Fransa ulusunu oluşturan ögeler içinde Cermenlerin, Romalıların, Brötonlarların, Katalanların vs bulunduğunun bilinmesine karşın hâlâ toplumun geniş kesimlerinde kabul görüyor. Belki de o yüzden “Roma işgaline karşı direnen tek Galya Köyü’nün sakini Asteriks”in maceralarını anlatan çizgi roman serisinin yeni albümü çıktığında Fransız halkının çoğunluğunu bir heyecan dalgası sarıyor.
Dağıtmayalım. Biz de benzer bir sendromdan yakamızı kurtaramıyoruz bir türlü. “40 yiğitle Çin Sarayını basan Kürşad” için Asteriks’in bizdeki muadili diyebiliriz. Geçenlerde katıldığım bir televizyon programında gayet kültürlü, medeni görünüşlü bir hukukçu “7000 yıllık Türk Tarihi”nden söz etti hiç yutkunmadan. Aritmetiği iyi olanlar hesaplasın, M.Ö. 5000’e filan denk geliyor. Aslında meselenin ne aritmetik, ne tarihle ilgisi var. Mezarlıktan geçerken duyulan korkuyu bastırmak için şarkı söylemek gibi şey. İhtiyaç duyuyoruz işte. Toplumsal refahın bütün göstergeleri aşağı doğru giderken “Ceddimiz dünyaya hükmetmiş” ya da “Atalarımız cihan imparatorluğu kurmuşlar” diye tekrarlayarak bir nebze rahatlamaya çalışıyoruz.
Oysa, tarihimiz 7 bin yıl olsa ne olur, 70 bin yıl olsa ne olur? Bıkıp usanmadan ve özellikle de sinirlenmeden tane tane anlatmak gerek işin doğrusunu. Özellikle de geçmişin aydınlık ve insanca bir geleceğin temeline harç koyduğu ölçüde değer kazanacağını.
Tarih önemli elbette. Tarihe nasıl bir not düştüğünüz ise daha da önemli. Biraz uzaktan, biraz şaşkınlıkla, çokça da inançsızlık ve aldırmazlıkla karışık bir ilgisizlikle izlediğimiz bir süreç yaşanıyor bugünlerde.”
Yazının devamını okumak için tıklayın