Açık Radyo’da “Babil’den Sonra” programını hazırlayan Ercüment Gürçay, ünlü filmlerin müzikleri eşliğinde Gazeteci Cenk Başlamış’la sohbet etti. Açık Radyo ile ilgili gelişmelerin de konuşulduğu programın kaydını arzu ederseniz dinleyebilirsiniz.
-Herkese merhaba. Ben Ercüment Gürçay. 95.0’da Açık Radyo’da Babil’den Sonra programını dinliyorsunuz. Programımızı çok eskilerden, Hair filminin unutulmaz melodileriyle açtık. Bu filmi konuşacağız ama önce program ortağım gazeteci Cenk Başlamış’a hoş geldin demek istiyorum. Hoş geldiniz Cenk Bey.
-Hoş bulduk Ercüment Bey.
-Babil’den Sonra dinleyicileri artık biliyordur sanırım, Cenk Bey’le üç yıldır birlikte program yapıyoruz. Kendisi internet gazetesi Medya Günlüğü’nün yöneticisi. Uzun yıllar Moskova’da gazetecilik yaptı. Programlarımızda hem onun getirdiği şarkıları çalıyor hem de güncel konularda sohbet ediyoruz. Sanıyorum bu birlikte 10. programımız oluyor değil mi Cenk Bey?
-Evet Ercüment Bey. Tam olarak 10. programımız bugün. Zaten sizinle program yapmaktan keyif alıyordum. Bir de son programlarımız canlı yayın olunca benim açımdan çok daha keyifli hale geldi. Onun için size teşekkür ederim. İzin verirseniz ilk soruyu ben sorayım, dinleyenler de merak ediyordur, Açık Radyo ile ilgili son durum ne?
-Özetlemeye çalışayım, RTÜK tarafından Açık Radyo-Açık Gazete programına 24 Nisan 2024 tarihli yayında yer alan ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna şüphe bulunmayan ifadeler sebebiyle beş gün program durdurma kararı verildiği tebliğ edilmişti. Yine aynı tebligatta yer alan Üst Kurul kararında, durdurmanın hangi tarihler arasında uygulanacağının tebliğ edileceği de kaydedilmişti. Bu doğrultuda, durdurma için gün bildirimini beklerken RTÜK’ün 3 Temmuz 2024 tarihli toplantısında, Açık Radyo’nun yayın lisansının iptal edildiğini öğrendik. Bu son gelişmeye dair henüz tarafımıza ulaşan resmi bir tebligat bulunmamakla beraber, sosyal medyadan öğrenildiği kadarıyla kararın gerekçesi, tebligata rağmen RTÜK’ün program durdurma kararına uyulmaması.
Tebligat sürecinin bizim tarafımızda nasıl geliştiğini anlatayım.
Duyuruda belirtildiği gibi Üst Kurul, Ulusal Elektronik Tebligat Sistemi (UETS) aracılığıyla 31 Mayıs 2024 tarihinde radyoya bir tebligat iletmişti. Burada Üst Kurul’un 21 nolu kararının da bulunduğu iki dosyaya ulaşılmış ancak bir üçüncü dosyaya UETS sisteminden kaynaklanan teknik-elektronik bir nedenden dolayı erişim söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla söz konusu dosya yasa gereği iletilmesinden beş gün sonra tebellüğ edilmiş sayılsa da içeriğinden teknik koşullardan ötürü haberdar olmamız mümkün olmamıştır. RTÜK’ün açıklamasında da yer aldığı üzere söz konusu dosya, elimize posta yoluyla ulaşan ilk tebligatta bulunmayan yayın durdurma tarih ve saatlerinin detaylarını ihtiva etmektedir.
Bu detaylara UETS sisteminden kaynaklanan teknik bir nedenden dolayı ulaşılamamış olduğu için Açık Radyo yayın durdurma gününün tebliğini beklemiş ve yayınına devam etmiştir.
Radyomuz, kararda ve bize posta yoluyla ulaşan ilk tebligatta belirtilen para cezasının ödenmesi için 14 Haziran tarihinde RTÜK’e yazılı müracaatta bulunmuş ve RTÜK’ün 26 Haziran tarihli geribildirimi doğrultusunda taksitlendirilen ödemenin ilk taksidinin ödemesini gerçekleştirmiştir. Erişilemeyen dosyayı bilmediğimiz ayın 14’ünde yaptığımız başvurudan anlaşıldığı gibi, taksitlendirme talebimizi kabul ile 26 Haziran tarihinde bize cevap veren ve taksitlendirme önerilerini gösteren cevabında RTÜK’ün bize bir ikazda bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Ayrıca RTÜK’ün son duyurusunda uyduğumuz para cezası ödeme sürecinden hiç bahis açılmadığına da özellikle işaret etmek isteriz.
İlk günden bu yana evrensel gazetecilik ilkeleri doğrultusunda yayın hayatına devam eden Açık Radyo’nun, bundan sonra da aynı yasal statü doğrultusunda yayın hayatına devam etmesi en temel demokrasi ilkelerinin de gereğidir. Açık Radyo bundan sonra da kainatın bütün seslerine, renklerine ve titreşimlerine açık yoluna devam edecektir. Bundan hiç şüphem yok. Bu nedenle önümüzdeki haftanın “Babil’den Sonra” programını planladım ve kayıtları yapmaya başladım…
-Umuyorum ve diliyorum ki bizlere yeniden radyo dinlemeyi sevdiren Açık Radyo yayınına devam edecektir…
-Cenk Bey bu programımızın konusu olarak ünlü filmlerin müziklerini seçti. Listeye bakıyordum da gerçekten ünlü filmler ve unutulmaz şarkılar var. Ama önce açılışta çaldığımız melodiyle ilgili bilgi verelim mi?
-Tabii. Çek asıllı Amerikalı yönetmen Miloş Forman’ın 1979 yılında çektiği Hair filminden bir parçayla başladık. Aslında iç içe geçmiş iki şarkı var: “Aquarius” ve “Let The Sun Shine in.” Bu, filmden 10 yıl önce Broadway’de sahnelenen Hair Müzikali’ne dayanıyor. Vietnam savaşı fonunda Amerikan gençliğinin özgürlük arayışını anlatan savaş karşıtı bir film. İçinde cinsel devrim, feminizm, uyuşturucular, siyasi protestolar var. Aynı zamanda Miloş Forman’ın ünlü “Guguk Kuşu”ndan hemen sonra çektiği film. Başrollerde John Savage, Treat Williams, Beverly D’Angelo, Annie Golden var. Müzikler Galt MacDermot’a ait. Sözleri Gerome Ragni, James Rado yazmış. Yılını hatırlamıyorum ama sanıyorum Beyoğlu Emek Sineması’nda seyretmiştim bu filmi. Aklımda en çok kalan da açılışta çaldığımız şarkılar olmuştu. Zaten filmin en etkileyici sahnelerinden biri. Beyaz Saray önünde toplanan gençler Vietnam savaşını protesto ediyor.
-Sırada hangi filmin müziği var Cenk Bey.
-Yine kült bir filmin müziği var ama önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Evet programımızın konusu ünlü film müzikleri ama klasik anlamda bir listeye yapmadım. İşte mesela tüm zamanların en ünlü 10 filmi ve müziklerinden oluşmuyor programımız. Bu daha çok kişisel bir liste. Aralarında o kadar da ünlü olmayan yapımlar da var. Sırada ünlü “Godfather” yani “Baba” filminin müziği var. Aslında bu üç filmlik bir dizi. İtalyan asıllı Amerikalı yazar Mario Puzo’nun 1969 yılında yazdığı romandan esinlenmiş. Yönetmen Francis Ford Capolla. 1972, 1974 ve 1990 yıllarında gösterime girmiş. Carleone ailesinin anlatan mafya filmleri dizisi. Pek çok ünlü aktör rol almış. Kimler yok ki, Al Pacino, Robert de Niro, James Caan, Robert Duvall, Diane Keaton ilk aklıma gelenler ama tabii ilk filmin başrolünde unutulmaz performansıyla Marlon Brando var. 1 ve 2. Baba filmleri sinema tarihinin en iyi filmleri arasında gösteriliyor. Filmlerin başarısı ödüllere de yansımış. Toplam 28 dalda Oscar’a aday gösterilmiş ve 9 dalda kazanmayı başarmış.
-Filmin müzikleri de çok konuşulmuştu. Biz hangi parçayı çalacağız?
-Filmle aynı adı taşıyan bir beste. “Godfather.” Danimarka Ulusal Senfoni Orkestrası’nın canlı bir performansı. 2018 yılına ait bir kayıt. Yalnız biraz uzun, 12 dakika. O nedenle programımızın süresini aşmamak için maalesef kesmek zorundayız. Hemen unutmadan söyleyeyim, bu parçayı çalmamı öneren arkadaşım Saltuk oldu. Ona teşekkür ederim. “Godfather…”
-Müziğe biraz ara verip biraz politika konuşalım mı, daha doğrusu uluslararası politika…
-Tabii.
-Siz dış haberlerle ilgilenen bir gazetecisiniz. Aslında çoğumuz uluslararası gündemi bir şekilde takip ediyoruz. İşte Gazze’de yaşananlar, Rusya-Ukrayna savaşı. Hemen hemen her gün haberlerde karşımıza çıkıyor. Şöyle bir özet yapmanızı istesem…
-Geçen yıl 7 Ekim’de başlan İsrail-Hamas savaşı sürüyor. Yakında bitebileceğine ilişkin herhangi bir umut yok maalesef. Ama son zamanlarda savaşın İsrail iç politikasına yansımaları artıyor, onu da söylemek lazım. Sonucu kestirmek zor ama Netanyahu’nun durumu biraz sallantılı gördüğüm kadarıyla.
Rusya-Ukrayna savaşı da sürüyor. İki buçuk yıla yaklaştı. Tam olarak 863. gün bugün. O cephede de barış umudu pek görünmüyor. Batı’dan gelen para ve silah yardımı bir ara durmuştu, o dönemde Rusya askeri üstünlüğü ele geçirdi fakat yardımların yeniden başlamasından sonra Ukrayna durumu dengeler gibi oldu.
-Zaman zaman 3. dünya savaşının çıkacağından söz ediliyor. Hatta nükleer savaş çıkmasından korkanlar da az değil. Siz ne düşünüyorsunuz? Nükleer savaş çıkabilir mi gerçekten?
-Evet değişik yerlerden yeni bir savaşla ilgili haberler geliyor. İskandinav ülkelerinde savaş çıkması ihtimaline karşı hazırlıklar yapılıyor. Hatta Danimarka geçenlerde kadınları zorunlu askerlik kapsamına alacağını açıkladı. Ama benim en çok dikkatimi Sırbistan Cumhurbaşkanı Vuçiç’in açıklaması çekti. Vuçiç diyor ki, 3-4 ay içinde büyük bir çatışma çıkacak. Herhangi bir yer ya da ülke adı vermese de ben bunun tahminden çok bir bilgiye dayandığını düşünüyorum. Eğer gerçekten öyleyse çok korkutucu tabii. Nükleer savaş çıkacağını düşünmüyorum ama mesela Rusya’nın gelişmelere bağlı olarak Ukrayna’da etkisi daha sınırlı taktik nükleer silah kullanabileceğini düşünüyorum.
-Biz yine de umudumuzu koruyalım ve yeni bir savaş, hele hele nükleer savaş çıkmamasını dileyelim. Sırada hangi şarkı var Cenk Bey?
-Tabii barış diliyoruz ama biraz tesadüf oldu, şimdi çalacağımız parça da bir savaşı konu alan filmden. 1757 yılında Amerika kıtasında Fransızlarla Kızılderililerin savaşını anlatan “Son Mohikan” filminden. Özgün adından çevirecek olursak “Mohikanların sonuncusu.” 1992 yapımı. Yönetmen. Michael Mann. Başrollerde Daniel Day-Lewis, Madeleine Stowe, and Jodhi May var. Filmin müzikleri ödül kazanmış. Çalacağımız parçanın adı “Promentory.” İskoç şarkıcı ve söz yazarı Dougie MacLean’in bir bestesi. Trevor Jones’la Randy Edelman orkestraya uyarlamış. Biz onu çalıyoruz. “Son Mohikan”la özdeşleşen parça. Bu parça için de arkadaşım Haluk’a teşekkür ederim.
-Sırada hangi filmin müziği var Cenk Bey?
-Ercüment Bey izin verirseniz ben joker hakkımı kullanmak istiyorum:))
-Tabii buyurun kullanın da hangi anlamda?
-Şöyle: Evet, bugün programımız film müziklerinden oluşuyor ama izin verirseniz herhangi bir filmin müziği olmasa da benim çok sevdiğim bir şarkıcının çok ünlü bir şarkısını çalalım. İsterseniz parçayı anons etmeyelim, sürpriz olsun. Şarkıdan sonra konuşalım.
-Elbette. Sanıyorum Babil’den Sonra dinleyicileri için de hoş bir sürpriz olacak. Cenk Bey’in sürpriz şarkısını dinliyoruz…
-Sanıyorum Babil’den Sonra dinleyicilerinin çoğu çaldığımız şarkıyı anımsamıştır. Laura Branigan söylüyordu, “Self Control.” Cenk Bey neden bu şarkıyı seçtiniz, sizin için özel bir anlamı mı var?
-Yok hayır özel bir anlamı yok. Sanıyorum pek çok müzikseverin kafasında sevdiği şarkılardan oluşan bir liste vardır. Bu şarkı da benim kafamdaki popüler şarkılar listesinde ikinci sırada yer alıyor. Bu şarkıyı sevmemin ötesinde Branigan’ın öyküsü de beni çok etkiliyor. Çaldığımız şarkı 1984 yılından. Syntpop’un yani sentezleyicinin ağırlıkta olduğu müzik türünün popülerleşmeye başladığı bir dönemde çıkmış. Gloria, bundan önceki ünlü şarkısı. Derken 1994 yılında eşine kanser teşhisi konulması üzerine aniden müziği bırakıyor ve ölene kadar yanından ayrılmıyor. 2001’de müziğe yeniden dönüş kararı aldı ve kısa bir süre Janis Joplin’in hayatını konu alan bir Broadway müzikaline çıkıyor. 26 Ağustos 2004’de uykusunda hayatını kaybediyor ki sadece 52 yaşında. Sonradan ortaya çıkıyor ki, ölümünden birkaç hafta önce şiddetli baş ağrıları çekmeye başlamış ama doktora gitmemiş. Ölüm nedeni olarak beyin anevrizması açıklandı. Dolayısıyla Laura Branigan denince benim aklıma güzel şarkılarının yanı sıra hüzünlü hikayesi geliyor ki, çaldığımız Self Control’deki sesi de bence hüzünlü. Son bir not Branigan’la ilgili. Ender görülen şekilde beş oktavlık bir sese sahipmiş sanatçı.
-Sırada hangi şarkı var?
-Sırada eski bir film ve belki ondan da ünlü şarkısı var. Filmin adı “The Graduate.” Türkiye’de “Mezun” adıyla gösterilmiş. Yapımı yılı 1967. Yönetmen Mike Nichols. Başrollerde Dustin Hoffman, Anne Bacroft ve Katharine Ross var. Kısaca, bir gencin kendisinden büyük bir kadın tarafından baştan çıkarılmasını ama sonradan kadının kızına aşık olmasını anlatıyor. Filmin de müziğinin de hikayesi bana ilginç geldi. Dustin Hoffman filmde Benjamin Braddock rolünde. Jack Nicholson, Steve McQueen, Anthony Perkins, Warren Beatty, George Peppard, George Hamilton hatta Harrison Ford bu rol için düşünülmüş ama Hoffman seçilmiş genç rolü için. Ayrıca Benjamin’in babası için Ronald Reagan düşünülmüş, sonradan Amerikan başkanı olan oyuncu ama o da alamamış.
Şarkıya gelince. Yönetmen Nichols, O zamanlar adı duyulmaya başlayan Simon ve Garfunkel ikilisinden film için üç beste yapmasını istemiş. Fakat ikili o sırada sık sık turneye çıktığı için ancak bir beste yapabilmiş ama bu arada film de tamamlanmış ve zamana karşı bir yarış başlamış. Nichols Paul Simon’a bir beste daha yapması için neredeyse yalvarmış ama Simon çok sıkışık olduklarını söylemiş. Yönetmenin ısrarı sürdürmesi üzerine, “Aslında bir şarkımız var ama bu filmle hiçbir ilgisi yok” demiş. Şarkının adı Mrs. Roosvelt’miş. Yani o zamanki Amerikan Başkanı’nın eşi Eleanor Roosvelt’le ilgili bir şarkıymış. Çaresiz durumdaki yönetmen, “Adını Mrs. Robinson” olarak değiştirin” demiş. Böylece bugün hala bilinen ve çalınan ünlü şarkı filmin müziği olmuş. Film gösterime girdikten sonra şarkı listelerde bir numaraya yükselmiş ve ikiliye Grammy Ödülü kazandırmış. Fakat zamanla İngilizcede Mrs. Robinson kendisinden genç erkeklerle ilişki kuran kadınlar için kullanılan bir deyime dönüşmüş. 2010 yılında Kuzey İrlanda Başbakanı Peter Robinson’ın eşi Iris Robinson’un bir gençle ilişkisi medyaya sızınca Simon ve Garfunkel’in Mrs. Robinson şarkısı Kuzey İrlanda’da yeniden popüler olmuş. Bu konuyu araştırırken yine İrlanda’da önümüzdeki günlerde Mrs. Robinson diye bir filmin gösterime gireceğini öğrendim. Ama bu film, İrlanda’nın ilk kadın başkanı Mary Robinson’ın eşitlik için verdiği mücadeleyi anlatan bir filmmiş. Daha fazla uzatmadan sözü Simon ve Garfunkel’a bırakalım. Müzik tarihine geçen ünlü Central Park konserin kaydını dinleyeceğiz.1981 yılındaki konseri yarım milyon kişi izlemişti. Paul Simon ve Art Garfunkel söylüyor: Mrs. Robinson.
-Paul Simon ve Art Garfunkel’dan dinledik: Mrs. Robinson. Cenk Bey, izin verirseniz bundan sonraki parçayı ben anons edeyim…
-Rica ederim buyurun.
-Babil’den Sonra’nın korku bölümüne geldi sıra:)) Çünkü çalacağımız parça sinema tarihine geçmiş bir yapımdan. 1960 tarihini de taşısa da sanıyorum sinemaseverlerin tamamının bildiği ve seyrettiği bir film. Korku ustası Alfred Hitchcook’un Psycho, bizde gösterilen adıyla Sapık. 1983 yılında devam filmi de çekildi. Başrollerde Anthony Perkins, Janet Leigh, Vera Miles var. Film Perkins’in canlandırdığı utangaç motel sahibi Norman Bates’le motele kalmaya gelen Janet Leigh’in oynadığı Marion arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Tabii filmin kahramanlarından biri de Norman Bates’in aslında yıllar önce ölmüş annesi. Bu yapım Hitchcook’un en başarılı yapıtlarından biri kabul ediliyor. Hitchcock filmin müziklerini özellikle Amerikalı besteci Bernard Herrmann’ın yapmasını istemiş. Filmin düşük bütçesi nedeniyle aralarında tartışmalar yaşansa da sonunda Herrmann besteleri yapmayı kabul etmiş. Hitchcock, fimin seyircide yarattığı etkinin yüzde 33’ünün müzikleri sayesinde olduğunu söylüyor. Ayrıca, her ne kadar gerçekten korutucu bir film olmasına rağmen “Sapık gülmek için yapılmış eğlenceli bir filmdir” diyor. Biz Herrmann’ın bestelerinden Murder parçasını dinleyeceğiz. İskoç Ulusal Kraliyet Orkestrası çalıyor: Murder.
-Programımızın yavaş yavaş sonuna geliyoruz. Sanıyorum 2 parçalık daha vaktimiz kaldı. Cenk Bey bundan sonra ne var?
-Az önce savaşlardan bahsetmiştik. Ben bir de Oppenheimer’ın müziğini dinleyelim istedim. Tabii bir de çok eski parçalar çaldık. Günümüzden de bir örnek verelim. Geçen yılki Oscar ödüllerini silip süpüren bir film Oppenheimer. Tam yedi Oscar aldı ki aralarında en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödülü de var. Film, 2. Dünya Savaşı sırasında atom bombasını geliştiren Robert Oppenheimer’ın hayatını anlatıyor. Yönetmen Christopher Nolan. Oyuncu kadrosu ünlülerle dolu. Cillian Murphy, Emily Blunt, Matt Damon, Casey Affleck ve Rami Malek ilk aklıma gelenler. Film eleştirilen yönleri olsa da dünya çapında bir milyar dolar hasılat elde etti. Filmin müziklerini İsveçli besteci, orkestra şefi Ludwig Göransonn yaptı. Biz Can You Hear The Music adlı parçayı dinliyoruz.
-Programımızın artık sonuna geldik…. Bir sonraki program için aklınıza ne var Cenk Bey?
-Bugünkü programda çalacağımız parçaları seçerken çok zorlandım çünkü çok fazla film ve çok fazla müzik var. Program süresi nedeniyle 6-7 şarkı çalabildik. O yüzden sanıyorum bir sonraki programımızda bu konuyu devam ettiririz. Ayrıca, Steve Hackett’la ilgili bir program düşündüğümü söylemiştim. O da sanıyorum ya bu yılın son programı ya da 2025’in ilk programı olur.
-Dinleyicilerimize hangi parçayla veda edelim?
-1981 yapımı bir Britanya filmi. Chariots of Fire. Sanıyorum siz de seyretmişsinizdir. Bizde “Ateş Arabaları” adıyla gösterildi. Yönetmen Hugh Hudson. Başrollerde Ben Cross ve Ian Charleson var. En iyi film dahil dört dalda ödül kazandı. Filmin müziklerini Evangelos Odysseas Papathanassiou yapmış. Bu isim bazı dinleyicilere bir anlam ifade etmediyse kısaca Vangelis dersem herhalde herkes anlar. Yunan sanatçı bundan yaklaşık iki yıl önce hayatını kaybetti.New age ve elektronik müzikte harika besteleri var. Bu film dışında Bade Runner’ın da bestelerini yapmış. Vangelis’ten “Chariots of Fire”.