Rusya’nın, Kiev’den bağımsızlığını ilan eden iki ayrılıkçı cumhuriyeti tanımasının nedenleri arasında Ukrayna’nın NATO üyeliğini son zamanlarda sıkça dile getirmesi de bulunuyor.
Moskova sadece buna karşı çıkmıyor, NATO’nun bir bütün olarak 1997 öncesi sınırlarına dönmesini de istiyor. Kastedilen, İttifak’ın Doğu Avrupa’daki eski sosyalist ülkeleri üye yaparak adım adım Rusya sınırlarına dayanması. O dönemde Orta Avrupa’da Rusya sınırına en yakın NATO ülkesi Almanya’ydı.
Rusya bu konuyu gündeme getirmekte haksız değil çünkü 1990 yılında, dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi halinde bile NATO’nun doğuya doğru “bir santim bile” yayılmayacağı konusunda Sovyetler Birliği’ne söz vermişti.
Diğer yandan çokça dile getirilmese de aslında Rusya’nın da Ukrayna’ya verdiği bir söz var.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından nükleer silahlarının üçte biri Ukrayna topraklarında kalmıştı. Fırlatma düğmeleri Moskova’da olsa da Ukrayna’nın elinde toplam 176 kıtalararası füzeyle altı bin savaş başlığı vardı.
1994 yılında Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de önemli bir belge imzalandı. ABD, Rusya ve İngiltere’nin verdiği güvenceler karşılığında Ukrayna, Kazakistan ve Belarus Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na katıldı. Üç büyük ülkenin söz konusu eski Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığının ve var olan sınırlar içindeki egemenliğinin garantisi edilmesi karşılığında nükleer silahlardan vazgeçti.
Budapeşte Memorandumu 2014 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya ait olan Kırım’ı ilhak etmesi üzerine polemik konusu oldu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’da Batı yanlısı güçleri iktidara getiren olayları kastederek, “Şimdi orada yeni devlet doğdu. Biz o devletle herhangi bir bağlayıcı anlaşma imzalamadık” dedi.
Budapeşte Memordumu’na imza koyan ülkelerin Ukrayna, Kazakistan ve Belarus’a verdiği güvenceler arasında güç kullanmama ya da güç kullanma tehdidinde bulunmaması da vardı.