Son cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ve hemen sonraki süreçte Türkiye–Rusya ilişkileri çeşitli yönleriyle medyamızda geniş bir şekilde yer aldı.
Türk Demokrasi Vakfı, Türk-Rus Araştırmaları Merkezi Direktörü ve Medya Günlüğü yazarı olarak, Türkiye–Rusya ilişkileri üzerine siyasi parti liderleriyle yapmayı planladığımız söyleşilerin birincisini, randevu talebimize ilk olumlu yanıtı veren İyi Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu ile gerçekleştirdik.
Sn. Dervişoğlu ile dış politikamızdaki temel konular, sorunlar ve gelişmeler üzerine de keyifli bir sohbet yaptık. Dış politikamızla ilgili konulara hakimiyeti ve sorunlara ilişkin yaklaşımından etkilendiğimi belirtmeliyim. Kendisine bize zaman ayırdığı ve görüşlerini samimiyetle paylaştığı için Türk Demokrasi Vakfı adına teşekkürlerimi sunuyorum…
-Tarihi bir perspektif içinde Türk-Rus ilişkilerini değerlendirebilir misiniz?
-Herkes pek bilmez ama Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin başlangıç tarihi 1492’dir. O tarihte bırakın Amerika Birleşik Devletleri’ni Amerika kıtasının dünya üzerinde olduğunu bilen bile yoktu. Böylesine eski ve derin bir ilişki döneminin hep barış ve huzur içinde geçtiğini söylemek tabii ki zordur. Sürtüşmeler de, çatışmalar da ve hatta savaşları da görmüştür bu ilişkiler. Ancak aradan geçen 532 senenin büyük bir bölümü dostluk ve iyi komşuluk ilişkisi içinde cereyan etmiştir. Bu uzun geçmiş iki ülke halklarının birbirini tanımasına ve kaynaşmasına imkân vermiştir. Rusya’nın yaşadığı Sovyetler Birliği ve “Soğuk Savaş” döneminde dahi bu komşuluk ilişkisi ideolojik ayrılıklara rağmen iş birliği yapılmasına engel olmamıştır. Ayrıca her iki ülkenin sadece coğrafi olarak değil toplumsal ve kültürel anlamda da Avrasyalı olduğunu unutmayalım. Her Rus’un içinde bir Doğulu olduğu gibi her Türk’ün içinde de bir Batılı vardır. Bu müşterek sermayemizin geleceğimize de ışık tutması ve umut kaynağı olması en samimi dileğimdir.
-21. yüzyılın başından bu yana meydana gelen küresel ve bölgesel gelişmeler ışığında Türk-Rus ilişkilerinin bugününe ve geleceğine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?
-“Soğuk Savaş”ın sona ermesinden sonra uluslararası ilişkilerde genel bir yumuşama gözlenmiş olsa da 21. yüzyılın 20. yüzyıla nazaran maalesef özellikle bölgesel çatışmalar boyutuyla çok daha karmaşık bir tablo ortaya koyduğunu söylemek durumundayım. Özellikle Orta Doğu coğrafyasında gündeme gelen bölgesel çatışmalar ve ülkelerin toprak bütünlüğünü tehdit eden gelişmeler, bölgenin terörizmin kuluçkalığı haline gelmesi pek çok ülke gibi Türkiye’yi ve Rusya’yı da yeni güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmıştır. Örneğin Suriye’deki gelişmeler Türkiye ve Rusya’yı, ayrıca İran’ı ve ABD’yi şu veya bu şekilde soruna taraf etmiştir. Bu karmaşık ortam maalesef zaman zaman Türk-Rus ilişkilerine de olumsuz şekilde yansımıştır. Suriye cephesinde verdiğimiz şehitleri unutamayız. Bunun ötesinde düşürülen uçak ve Büyükelçi Andrey Karlov’un suikaste uğraması ilişkilerimizde deprem etkisi yaratmış, neyse ki temellerin sağlamlığı ve bu krizleri yönetme konusunda her iki tarafça ortaya konulan soğukkanlı yaklaşım ilişkilerimizde bir kopmaya yol açmamıştır.
Avrupa’da ise durum her zamankinden daha karmaşıktır. Avrupa’nın yeni bir güvenlik mimarisine ihtiyacının bulunduğu, bunun da Rusya’sız yapılandırılamayacağı şüphesizdir. Bizler açısından “Soğuk Savaş” döneminde olduğu gibi şimdi “Sıcak Barış” ortamında da barış içinde bir arada yaşamak temel hedefimiz olmalıdır. Geçmiş bize bir komşunun bir müttefikten daha önemli olabildiğini de göstermiştir.
-Türkiye ve Rusya ilişkilerinin önemli bir kalemi haline gelen enerji sektöründeki bağları nasıl değerlendiriyorsunuz?
-İnsan açısından su ne kadar vazgeçilemez ve yaşamsal bir kaynak ise aynı şey enerji ve ekonomi açısından da geçerlidir. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya enerji kaynakları açısından zengin olmakla birlikte en azından bugün bilinen kaynaklar itibarıyla Türkiye maalesef nasibini alamamıştır. Oysa komşularımız olan Irak, İran, Azerbaycan, Rusya, Romanya kendi ihtiyaçlarını öz kaynaklarından sağladıkları gibi yaptıkları ihracatlarla da önemli gelirler elde etmektedirler. Türkiye–Rusya ilişkilerine baktığımızda ticaretimizde enerjinin önemli bir kalem teşkil ettiğini görmekteyiz.
Rusya’nın gelir kaynakları arasında petrol ve doğal gaz halen de önemli bir kalem teşkil etmektedir. Türkiye’nin bu Rus enerji kaynakları açısından iyi bir müşteri olduğunu söyleyebilirim. Enerji sektöründe “müşteri her zaman veli nimettir”. Biz bu alanda Rusya Federasyonu’nu güvenilir bir partner olarak görmekteyiz. İyi bir müşteri olduğumuzun farkında olan Rusya’nın da bir müddettir doğal gazı veresiye defterine kaydederek sunduğunu not etmemiz gerekir. Bu durumu olumlu olarak değerlendirsek bile ülkemizdeki iktidarın bu alandaki borçlarının bir ödeme güçlüğünü beraberinde getireceği ortadadır.
Her ülke gibi Türkiye’nin de hem enerji kaynaklarını hem de bu kaynakları temin ettiği ülkeleri çeşitlendirmesi elzemdir. Ülkemiz açısından hidrokarbon kökenli enerji kaynaklarından güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmesi bir ihtiyaçtır. Bu arada Rusya ile nükleer enerji alanında da bir de Akkuyu Nükleer Enerji Santrali mevcuttur. Ancak bu projenin maliyetler, ayrıca hem inşa hem de üretilecek enerji için verilen fiyat garantisi boyutuyla sıkıntıları olduğunu da söylemekten geri duramayacağım.
-Ukrayna savaşının erişmiş olduğu aşama dikkate alındığında Türkiye olarak çözümü desteklemek üzere neler yapılabileceğini düşünüyorsunuz?
-Ukrayna ile Rusya arasında 21.yüzyılda gündeme gelen anlaşmazlık konularının geçmişini 10-15 sene geriye götürmek mümkündür. Bu soruna başka ülkelerin de farklı sebeplerle müdahil olmaları meseleyi karmaşıklaştırmış ve sonunda “Özel Askeri Harekat” adıyla başlayan ve neticede savaşa varan bir tablo ortaya çıkmıştır. 10-15 sene geriye gidilmesi gerektiğini söylediğimde Kırım’ın ilhak edilmesinin de bu sürece olumsuz yönde bir katkıda bulunduğunu da hatırlatmak isterim. Hele herkes 2022 Şubat’ında “Rusya Ukrayna’yı işgal edecek” derken Rusların “Hiç niyetimiz yok, biz tatbikat yapıyoruz” deyip ertesi hafta Ukrayna topraklarına girmeleri Rusya’nın sözüne ne ölçüde güvenilebileceği konusunda ciddi tereddütler yaratmıştır.
Bana sorarsanız bu çatışmada herkes günahkârdır. Ve bu çatışmanın kazananı da maalesef olmayacaktır. Özellikle insan kaybı her iki toplum açısından onlarca yıl silinemeyecek yaralara yol açacaktır. Uluslararası toplum tarafından gündeme getirilen barış anlaşmasının günümüz koşullarında erişilmesi zor bir hedef olduğu kanısındayım. Ama daha fazla kan dökülmemesi ve müzakerenin önünün açılması açısından bir mütarekenin öncelikli ve ivedi bir şekilde ele alınmasının gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye iki ülke arasındaki diyalogu kolaylaştırmak üzere iki toplantıya ev sahipliği yapmış ve yürüttüğü ikili ve çoklu temaslarla da müşterek bir zemin bulunmasına katkıda bulunmaya çalışmıştır. Bu çabalara İYİ Parti olarak biz de destek veriyoruz ve umudumuz aklıselimin ağır basması suretiyle en azından her iki cephede kayıpların önünün alınmasıdır.
Günümüzde bir de uluslararası toplumun Rusya’ya yönelik olarak uygulamaya koyduğu yaptırımlar konusu var. Türkiye karar mekanizması içinde yer almadığı yapıların, örneğin Avrupa Birliği, almış olduğu yaptırım kararlarını uygulamaktan uzak durmuş olsa da son dönemlerde ülkemizdeki iktidarın zafiyetlerinden ötürü AKP iktidarının geçmişten farklı olarak ve büyük ihtimalle ekonomik mecburiyetlerden dolayı kulaklarına üflenen taleplere ve ağırlaşan baskılara karşı daha kırılgan hale geldiğini gözlemlemekteyiz.
-Türkiye ve Rusya’nın bölgesel sorunların aşılması konusunda müştereken yapabilecekleri var mıdır?
-Geçmişte biliyorsunuz Kafkasya cephesinde komşumuz Sovyetler Birliği idi. SSCB’nin dağılmasından sonra yeni komşular edindik. Ancak şunun bilinmesini isterim ki biz Kafkasya’yı ve bugünkü komşularımız olan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ı Rusya ile bizi ayıran değil birleştiren bir coğrafya olarak görmekteyiz. Üçlü ve çoklu modellerde Kafkasya’da iş birliğinin ekonomik ve güvenlik boyutuyla tüm ülkeler açısından getirileri olacağına inanmaktayız. Bunun örneği Karabağ konusunda Ermenistan ile Azerbaycan arasında mevcut olan uzlaşmazlığın müşterek çabalarımızla çözüme kavuşturulması konusunda atılmış olan adımları anımsatmak isterim.
Benzer bir durum Suriye açısından da geçerlidir. AKP iktidarının Suriye meselesinde affedilemeyecek hatalar yaptığı aşikardır. Gelinen noktada başta terör ve sığınmacı konuları olmak üzere Suriye’deki durum ülkemizin ekonomisini, toplumsal huzurunu ve güvenliğini ciddi şekilde tehdit etmektedir. Bulunacak çözümlerin Esad’sız ve Rusya’sız da üretilemeyeceğine müdrikiz. Dolayısıyla Türkiye, Suriye, Rusya açısından kazan-kazan formüllü yaratıcı çabaların müştereken sürdürülmesi gerekeceğine inanıyorum.
-İktidarda olsaydınız Türk-Rus ilişkilerine nasıl bir yön vermek isterdiniz?
-Diğer sorulara verdiğim yanıtlar İYİ Parti olarak Türk-Rus ilişkileri konusunda nasıl bir hissiyata sahip olduğumuzu esasen ortaya koymaktadır. Karşılıklı olarak ülkelerimizin toprak bütünlüğüne saygı, içişlerine karışmama, ekonomik alanda müşterek faydaya dayalı iş birliği modellerinin geliştirilmesi, ticaretin dengeli bir yapıya kavuşturulması, sosyal-kültürel alanda iki ülke toplumlarının birbirlerini daha iyi tanımalarına imkan verecek çabalar içine girilmesi hedefimiz olacaktır. Bunların gerçekleştirilmesi açısından en temel husus ise karşılıklı güven duygusunu zedeleyebilecek her türlü davranıştan kaçınılması gerekecektir. Bunu başarabilirsek sadece ilişkilerimizin bugününü değil, geleceğini de güvence altına almış oluruz.