Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın sitesinde Türkiye-Ermenistan ilişkileriyle ilgili olarak Olesya Vartanyan imzasıyla yayınlanan analiz:
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, kısa süre önce İstanbul’a tarihi bir ziyaret yaptı. Bu ziyaret, bir Ermeni liderin Türkiye’ye yaptığı ilk resmi ziyaret olarak kayıtlara geçti. Paşinyan, bir dönem Osmanlı iktidarının sembolü olan, bugün ise Ukrayna’dan Suriye’ye bölgesel diplomasinin merkezi hâline gelen Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlandı. Ziyaretin mesajı netti: Ermenistan, Türkiye’nin artan bölgesel etkisini kabul ediyor.
Bu ziyaret, iki ülke arasında önemli bir dönüşümün işareti oldu. Ermenistan ile Türkiye’nin hâlâ diplomatik ilişkileri bulunmuyor ve taraflar arasında tarihsel bir güvensizlik var. 1990’larda Dağlık Karabağ Savaşı sırasında Türkiye’nin sürece dahil olmasına karşı çıkan Ermenistan, önceki yakınlaşma girişimlerini de bu çatışmalar nedeniyle sonlandırmıştı. 2020’deki ikinci Karabağ savaşında Türkiye, Azerbaycan’a hem siyasi hem de askeri destek vererek Bakü’nün zaferini sağladı ve Rusya’nın müdahalesini engelledi.
Ankara ile doğrudan bir iletişim hattı olmayan Paşinyan, Türk SİHA’larının Erivan semalarında uçuşunu izlemek zorunda kaldı. Üst düzey Ermeni yetkililer, Türkiye’yi devre dışı bırakmanın bir hata olduğunu kabul ederek, bu tutumun Ankara’yı tamamen Bakü’nün yanına ittiğini itiraf etti.
Yeni bir dönem arayışı
Savaş sonrası Ermenistan dış politikasını gözden geçirdi ve Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi bir öncelik hâline geldi. Bir yıl içinde özel temsilciler atandı, 2023’te Türkiye’de meydana gelen büyük depremin ardından Ermenistan hızla yardım gönderdi. Aynı yıl Paşinyan ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir araya gelerek yakınlaşmanın sinyalini verdiler.
Paşinyan’ın jestleri sembolik düzeyde de devam etti. Erdoğan’la yaptığı bir telefon görüşmesinden hemen sonra Filistin devletini tanıyan Ermenistan, bu adımıyla Türkiye’nin İsrail’le yaşadığı gerilimde Ankara’nın yanında konumlandı. Başbakan, ayrıca Ermenilerin tarihsel olarak sahip çıktığı Ağrı Dağı yerine, Ermenistan sınırları içinde yer alan Aragats Dağı’nı yeni ulusal sembol olarak öne çıkarmaya başladı. Bu yönelim, “tarihsel Ermenistan” fikrinin geride bırakılması çağrısı olarak değerlendiriliyor.
Normalleşme yolundaki engeller
Ancak tüm bu adımlara rağmen süreç sancılı ilerliyor. Üç yıl önce özel temsilciler sınırın açılması ve doğrudan ticaretin başlaması konusunda anlaştı, kültürel iş birliği gündeme geldi. Ancak sınır hâlâ kapalı ve büyükelçi değişimi gibi sembolik adımlar da atılmadı.
Gecikmenin arkasında daha karmaşık bir denklem var: Türkiye, Ermenistan’ın önce Azerbaycan ile barış anlaşmasını tamamlamasını istiyor. Tarafların bir taslak üzerinde anlaştığı belirtilse de, Bakü Ermenistan Anayasası’ndan 1990’da kabul edilen ve Karabağ üzerinde hak iddia eden maddelerin çıkarılmasını talep ediyor. Erivan ise bu maddenin artık sembolik olduğunu kabul etmekle birlikte, çıkarılmasının halk oylamasını gerektirdiğini ve bunun yaklaşık iki yıl sürebileceğini ifade ediyor. Neredeyse 35 yıllık çatışmanın ardından Azerbaycan bu süreci beklemeye istekli görünüyor.
Türkiye’nin stratejik yaklaşımı
Türkiye ise uzun vadeli bir strateji izliyor. Ankara, sınırların açılması ve ticaretin başlamasının Ermenistan’ın ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlılığını artıracağını ve bölgedeki etkisini güçlendireceğini düşünüyor. Ancak öncelik sıralaması net: Azerbaycan her zaman ilk sırada yer alıyor. Nitekim Erdoğan, Paşinyan’ın ziyaretinden yalnızca bir gün önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i ağırladı. Erdoğan ve Aliyev’in yakın ilişkisi biliniyor; hatta Aliyev, Erdoğan’ın 2023’teki zorlu seçim kampanyasına açıkça destek vermişti. Ekonomik baskıların arttığı dönemde Bakü’nün Türkiye’ye yaptığı yatırımlar da giderek daha kritik hâle geldi.
İnisiyatif Ankara’da
Buna rağmen, Ankara ile Erivan arasında diyalog kanallarının açık tutulması yönünde kararlılık sürüyor. Ermenistan-Azerbaycan sınırı hâlâ oldukça gergin; bazı noktalarda askerî mevziler birbirine sadece birkaç metre uzaklıkta. Askerî üstünlüğü elinde tutan Azerbaycan’ın olası bir saldırıda Ermenistan’ı birkaç gün içinde ikiye bölebileceği bölge uzmanları tarafından sık sık dile getiriliyor.
Bu riski bertaraf etmek için Türkiye perde arkasında aktif bir rol oynuyor. Gerilim arttığında Ankara’nın zaman zaman Bakü’ye “sakin olun” çağrısında bulunduğu ve bu yönde heyetler gönderdiği bildiriliyor. Bazı Batılı diplomatlar, Türkiye’nin bu tutumunu bölgedeki yeni “istikrar sağlayıcı” imaj çabasının bir parçası olarak görüyor.
İronik biçimde, Türkiye bugün Azerbaycan’ı frenleyebilecek tek bölgesel aktör olabilir. Rusya, Ukrayna’daki savaşı nedeniyle etkisini kaybederken; İran da İsrail ve ABD ile yaşadığı krizlere odaklanmış durumda. Bu nedenle, Türkiye artık Ermenistan için yalnızca bir tehdit değil; aynı zamanda son kalan caydırıcı güç olarak da görülmeye başlandı.
Barışın getireceği fırsatlar
Olası bir barış anlaşmasının en somut getirilerinden biri, Güney Kafkasya’daki ulaşımın yeniden canlanması olabilir. Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlamayı hedefleyen “Orta Koridor” güzergâhı, Ermenistan’dan geçerek Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya’yı birbirine bağlayabilir.
Ermenistan için bu bağlantıya dâhil olmak hayati önem taşıyor. 1990’lardaki savaşlardan bu yana Türkiye ve Azerbaycan ile sınırları kapalı olan ülke, büyük transit ve enerji projelerinin dışında kaldı. 2020 savaşının ardından Erivan, izolasyonu kırmak ve tarihî ulaşım ağlarını yeniden canlandırmak amacıyla “Barış Kavşağı” girişimini başlattı.
Azerbaycan ise işe güneyden başlamak istiyor: Nahçıvan’a uzanacak “Zengezur Koridoru” üzerinden bir hat açılmasını talep ediyor. 2020’de Rusya arabuluculuğuyla imzalanan ateşkes bu koridora bir tür Rus denetimi öngörmüştü. Ancak Ermenistan şimdi güzergâhın tüm denetiminin — gümrük ve güvenlik dahil — kendi elinde olmasını istiyor. Bakü ise bu öneriye güven duymuyor ve güzergâhın, Erivan’daki siyasi değişimlere karşı savunmasız olabileceğini düşünüyor. Bu nedenle üçüncü taraf bir garantör talep ediyor. Türkiye’nin de bu talebi desteklediği belirtiliyor. Ancak Ermenistan hâlâ Türkiye’nin kendi egemenliğini kabul edeceğini umuyor.
Taraflar uzlaşmaya en çok AB arabuluculuğunda yaklaşmıştı. Brüksel, Gürcistan ile Rusya arasında 2008 sonrası uygulanan modelden ilham alarak, güzergâhın lojistiğini bağımsız bir yabancı operatörün yönetmesini ve tüm taraflarla veri paylaşılmasını önerdi. Bağlam farklı olsa da mekanizma “işler” olarak değerlendirildi. Ancak Dağlık Karabağ’daki 2023 krizi ve yeniden başlayan sınır çatışmaları AB öncülüğündeki görüşmeleri de durdurdu.
Bugün görüşmeleri canlandırabilecek tek aktör ABD gibi görünüyor. Trump yönetimi, tıpkı AB modeli gibi bir planı gündeme getirmiş durumda. Ancak bu sefer önerinin temelinde Amerikan stratejik çıkarları var: ABD şirketlerinin bölgeye dâhil olması, istikrar sağlayıcı bir unsur olarak görülüyor. Ukrayna’daki nadir metaller anlaşmasına benzer bir yaklaşım benimsenmiş durumda.
Washington’un süreci ilerletmeye kararlı olduğu belirtiliyor. Bir seçenek, Aliyev’i Beyaz Saray’a davet ederek Azerbaycan’ı anayasa değişikliği talebinden vazgeçirmek. Ancak daha gerçekçi olan, Erivan’a ABD modelini kabul etmesi yönünde baskı yapılması. Bu, barış sürecini geciktirse ve sınırların hâlâ kapalı kalmasına yol açsa bile.
ABD’li bir yetkili sürecin başında olunduğunu belirtmekle birlikte temkinli bir iyimserlik içinde. “Belki de Başkan Donald Trump bununla Nobel Barış Ödülü bile kazanır” diyerek yarı şaka yara ciddi durumu özetliyor.
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: