Zürih merkezli İsviçre bankası UBS’in Küresel Servet Raporu’nda Türkiye şaşırtıcı bir oranla öne çıktı.
Rapora göre Türkiye 2022-2023 yılları arasında TL bazında yetişkin başına düşen servette yaklaşık yüzde 158’lik bir büyüme kaydederek tüm ülkeleri geride bıraktı.
Türkiye’ye en yakın ülkeler yüzde 20’ye yakın bir artışla Katar ve Rusya olurken, bu ülkeleri yüzde 16’nın biraz üzerinde bir oranla Güney Afrika ve yüzde 14 ile İsrail takip etti.
Aynı dönemde Türkiye’de yetişkin başına düşen servet dolar bazında ise yüzde 63 büyüdü.
Peki servetlerdeki bu artış nasıl gerçekleşti?
UBS raporu “serveti” “hane halklarının sahip olduğu finansal varlıklar ile reel varlıkların (konut, taşınmaz vb.) değerinden borçlarının çıkarılmasıyla elde edilen değer” olarak tanımlıyor.
DW Türkçe’ye konuşan iktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan, yerli para cinsinden servet artışının enflasyon da ilişkili olduğunu ifade ediyor. Buna göre yüksek enflasyon dönemde ülke parası değeri düştüğü için TL cinsinden milyoner sayısı artıyor.
Ancak Oyan’a göre dolar bazındaki servet artışı da azımsanacak bir oran değil.
Geçen yıl dolar karşısında en kötü performansı gösteren para birimi Türk lirası oldu. TL, dolara karşı yüzde 36,6 değer yitirdi. Dolar şimdilerde yaklaşık 33 liradan işlem görüyor.
Aralık 2023’te yüzde 64,77 olarak gerçekleşen yıllık enflasyon ise şu anda yüzde 72 civarında.
Rapora göre 2023 itibarıyla Türkiye’de 60 bin 787 dolar milyoneri buluyor. Türkiye’deki dolar milyoneri sayısının 2028 yılına kadar yüzde 43 artışla 87 binin üzerine çıkacağı öngörülüyor.
Güncel kura göre 1 milyon dolar, yaklaşık 33 milyon liraya denk geliyor.
Raporda, 2008’deki mali krizden bu yana ise yetişkin başına düşen ortalama servette en dramatik gelişmenin yine Türkiye’de yaşandığı belirtildi.
Bu dönemde Türkiye’de yetişkin başına düşen servet yüzde 1708 oranında arttı. Türkiye’yi yüzde 1431 ile Kazakistan, yüzde 608 ile Rusya takip etti.
Prof. Dr. Oğuz Oyan, raporda yer alan iki farklı seriye dikkat çekiyor. Buna göre AKP’nin ilk dönemine denk gelen 2000-2010 yılları arasında Türkiye’de ortalama servet toplamda yüzde 227, yıllık yüzde 11 artarken; ikinci dönemi olan 2010-2023 arasında toplamda yüzde 11, yıllık ortalama yüzde 1 arttı.
Türkiye için 2010 sonrası dönemin pek parlak görünmediğine işaret eden Oyan, ortalama servette 2010 öncesi artışta rol oynayan etmenleri ise şöyle anlatıyor:
“Türkiye 2003-2013 arasında yüksek değerli TL dönemi yaşadı. Bu nedenle dolar cinsinden milli gelir çok yukarılarda gözüktü. Adeta cilalı ekonomi dönemi yaşandı. Ancak ekonomik gerçekler son 10 yılda bu hormonlu büyümeyi geri aldı. Ne zamanki TL değer kaybetmeye başladı, 2013’te 12 bin 500 liralara gelmiş kişi başına milli gelir ancak şimdi tekrar bu düzeye gelebildi.”
“Bölüşüm şoku”
Oğuz Oyan 2022 ve 2023’teki servet artışının ise gelir dağılımının bozulmasıyla ilişkili olduğu görüşünde. Milli gelir dağılımında 2016’dan itibaren ortaya çıkan bozulmanın 2022-2023’te zirve yaptığını ifade eden Oyan, özellikle 2022 yılının sonu itibarıyla milli gelirde ücret payının yüzde 26’ya kadar gerilediğini söylüyor.
Bu oranın 2016’da yüzde 36 dolayında olduğu ifade eden Oyan, “Yani 2016-2022 arasında milli gelirde büyük bir bölüşüm şoku yaşandı. Bu bölüşüm şoku tabi ki ücret azalırken başka bir şey artıyor anlamına gelir. Kâr, faiz, rant gibi gelir kalemlerinde ciddi artışlar ortaya çıktı” diyor.
Oyan, 2023’te başka etkenlerin de devreye girdiğini, kur korumalı mevduatın ciddi bir gelir transferi anlamına geldiğini sözlerine ekliyor.
Türkiye’de geçen yıl seçim dönemi olsa da ücret tablosunun çok değişmediğini, şirketlerin ise çok yüksek oranlarda karlar elde ettiğini ifade eden Oyan, “Enflasyonun etkisini arındırsanız bile yüzde 100’e yakın kârlar elde edildi. Bu da gelir dağılımını, zenginlik artışını vesaireyi belli kesimler açısından yukarı çekti. Yani çok yüksek bir yoksullaşma ile birlikte bir zenginleşme var” diye konuşuyor.
Servet dağılımının her zaman gelir dağılımından daha bozuk olduğunu dile getiren Oyan, gelirin bir bölümünü tasarruf edebilen ve bu tasarruflarını yatırıma dönüştüren yüksek gelirlilerin her yıl servetlerini artırdığını dolayısıyla servet dağılımının daha da bozulduğunu anlatıyor.
Örneğin enflasyonun taşınmaz fiyatlarını çok yukarı çektiğini ve Türkiye’de bu yıla kadar fiyatların enflasyonun çok üzerinde arttığını hatırlatan Oyan, bunun etkisiyle de servet dağılımının Türkiye’de gelir dağılımının çok üzerinde bir bozulma gösterdiğini aktarıyor.
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Özgür Müftüoğlu da UBS verilerinin Türkiye’deki eşitsizliği ortaya koyduğu görüşünde.
Müftüoğlu, “Bu, Türkiye’nin zenginleşmesi değil. Yani Türkiye tüm yurttaşları ile birlikte zenginleşmiyor. Bir tarafta zenginleşme diğer tarafta yoksullaşma var” diyor.
Müftüoğlu’na göre servetteki bu artış büyük ölçüde ücretlerin baskılanması ve karların ya da diğer bir ifade ile sömürü oranının artmasından kaynaklanıyor.
Ücretlerin uzun bir zamandır pandemi dönemi de dahil olmak üzere reel olarak gerilediğine işaret eden Müftüoğlu, Hele şimdi artık iyice her şeyin üstüne enflasyon yükseliyor. “Enflasyondaki artış eğilimi devam ediyor ve buna karşılık asgari ücret sabit kalmış durumda. Dolayısıyla ücretler gerilemeye devam edecek. Keza emekliler ve kamu çalışanlar için de büyük ölçüde öyle. Yani eşitsizliğin önemli kısımlarından bir tanesi bu” diye konuşuyor.
Sermayeye aktarılan kaynaklar
Müftüoğlu, ikinci olarak sermayeye aktarılan kaynaklara işaret ediyor:
“Kamu giderlerinin yükü, eşitsiz bir vergi sistemiyle düşük gelirli üzerine yüklenmiş durumda. Bir de bunun üzerine teşvik adı altında kaynaklar doğrudan sermayeye aktarılıyor. Ya da yap işlet devret, kamu özel iş birliği adı altında kamu ihaleleri üzerinden aktarılıyor. Servetten vergi alınmıyor aksine devlet serveti teşvik ediyor.”
Özgür Müftüoğlu’na göre servetin önemli bir kısmı da doğayı tahrip eden; ormanların, sahillerin ya da doğal alanların sermayeye kaynak olarak verildiği projelerden kaynaklanıyor. Rakamlar Türkiye’de bir servet vergisinin acilen uygulanması gereğine işaret ediyor.
“Bir zenginleşme varmış gibi gözüküyor ama bunun bedeli büyük ölçüde emeğin daha fazla sömürülmesi, doğanın daha fazla talan edilmesi ve halkın daha da yoksullaşması üzerinden oluyor” diyen Müftüoğlu, servet artışında Türkiye’den sonra gelen Katar, Rusya, Kazakistan gibi ülkelerin de siyasal olarak demokrasinin olmadığı, halkın baskı aygıtlarıyla yoksulluğa razı olmak zorunda bırakıldığı ülkeler olduğuna dikkat çekiyor.