Dışarıdan kışkırtılan iç çatışmalardan canını kurtarmaya çalışan masum siviller ile başlayıp, kanlı Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) paylaşım entrikalarıyla süregiden, vesayetli, velayetli vekâlet savaşlarının ülkemize yansıması milyonlarca Suriyeli sığınmacı oldu.
Geçen hafta içinde baş veren çatışmalı kaos ne getirecek, kim kiminle dans edecek ve kabak kimin başına patlayacak tahmin etmek bile istemiyoruz.
Ancak, ütopik gibi görünse de beklentimiz, üniter yapısını koruyan, topraklarındaki tüm yabancı askerlerin ülkeyi terk ettiği egemen bir komşu Suriye.
Bu bağlamda, Suriye egemen bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyidi yönünde Birleşmiş Milletleri de harekete geçirerek istisnasız tüm yabancı ülke askerlerinin, askeri varlık ve silahlı milis topluluklarının belirlenecek bir takvim çerçevesinde topraklarından ayrılması sürecinin başlatılmasında ısrarcı olabilir.
Unutmamalı ki bir ülkenin egemenliğine saygı duymayanlar, kendi egemenlik haklarının gasp edilmesine davetiye çıkarmış sayılır, üstelik de bu sınırdaş bir ülke ise..
Göç
İlk sığınmalar, 13 yıl önce iç savaştan canını kurtarmak için kaçanlarla başlamıştı. Zaman içinde bugünkü sayılarının kayıt dışı olanlar, burada doğanlar ve vatandaşlık verilenler dâhil yedi-sekiz milyonu aştığı tahmin ediliyor.
Çatışmalı diğer bölgelerden gelenlerle birlikte Türkiye’deki toplam sığınmacı mülteci sayısının ise 10 milyonun çok üzerinde olduğu iddia ediliyor.
Sığınmacı, mülteci veya göçmen diye adlandırdığımız düzensiz göçmenlerin yüzde 90’ından fazlası Suriyeli olduğu için kamuoyunda sanki tamamı Suriyeli olarak addedildi.
Açıklanan resmi rakamlarla tahminler arasında önemli farklar olsa da hâlihazırda dünyanın en çok sığınmacı barındıran ülkesi olduğumuz kabul edilmekte.
Ortalama bir hesapla, son 10 yılda çoğunluğu Suriye kaynaklı olmak üzere en az 10 milyon sığınmacımız oldu diyebiliriz.
Bu rakam 100’den fazla ülkenin nüfusundan fazla, neredeyse bir Yunanistan, Azerbaycan veya İsrail’in nüfusuna tekabül etmektedir.
Dönüş
Sığınmacı topluluklardan, koşullar düzeldiğinde ana vatanlarına dönme özlemi içinde olanlardan çok daha fazlasının yaşamlarına burada devam etmek istediği görülmekte.
Özellikle de 10 yılı aşan bir süre birlikte olduğumuz Suriyelilerden, kamplara yerleşenler dışında, kendi emekleri ve birikimleri ile ev, bark sahibi olan, iş yeri kuran, çocukları burada doğan, Türk okullarında okuyanlar arasında geleceklerini Türkiye’de görenlerin sayısının az olmadığı biliniyor.
Az sayıda da olsa Suriye’ye dönenlerin veya ileride döneceklerin, uzun yıllar birlikte yaşadıkları, çocuklarını büyütüp, diline kültürüne aşina oldukları Türkiye ile bağlarını, hatıralarını bir şekilde sürdürmeleri muhtemeldir.
2024’ün son haftalarında Suriye haritasının renklerini beklenmedik şekilde değiştiren kaosun Türkiye’ye yansımasının yeni kitlesel göç ve sığınmacı dalgaları olacağına neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır.
Sınırlarda tampon bölge ve kamp tedbirleri alınmadığı için milyonlarca Suriyeli çaresizlik içinde batıdaki şehirlerimize kadar yayılmış, baş edilmesi güç demografik, ekonomik ve sosyal sorunların müsebbibi olarak görülerek, toplumsal tepkilere yol açmıştı.
Sığınmacı yoğunluğunun neredeyse yerel nüfusla eşitlendiği Hatay, Gaziantep, Urfa gibi sınır şehirlerimizde sosyal, ekonomik sıkıntılara ilaveten siyasi daralmalar da gündeme gelmiştir.
Mülteciler için geçiş güzergâhı iken göçmen olarak yerleşilecek hedef ülke haline gelen ülkemizdeki sığınmacılar, toplam nüfusumuzun yüzde 10’unu aşmış durumdadır.
Öyle ki, içimizde dili, kültürü farklı orta ölçekli bir ülke büyüklüğünde farklı bir milli topluluk oluşurken, bu Suriye açısından da komşusunda neredeyse kendi nüfusu kadar muhalif bir diaspora anlamına gelir.
Türkiyeli Suriye diasporası, Suriye iç siyasetlerini de manipüle edebilecek güçte “yumuşak karın” oluşturabilecek ikinci bir muhalif Suriye anlamına gelebilir.
Türkiye Suriyelileri, ileride iki ülke arasında ve uluslararası platformlarda yıpratıcı diplomatik siyasi sorunlara yol açabilecek yoğunluktadır.
Bunlar, devletler hukuku, miras hukuku ihlalleri ile tabiyet çatışması, kişi hakları ve siyasi koruma bağlamında çözümü uzun yıllar alabilecek diplomatik krizleri akla getirir.
Türkiye Suriyelileri, her iki ülke için beklenmeyen sıkıntılar yaratabilecek ve yek diğerine karşı kullanılabilecek potansiyel tehlike teşkil edebilecektir.
Nihai çözüm, ortalık durulduğunda belki kitlesel onurlu geri dönüşler de olabilir. Yeter ki taraflar samimiyetle istesin, diplomasi en zor meselelerin çözümünde birçok yol ve yöntem bulabilecek yetenek ve deneyime sahiptir.