Profesör Stephen Parente tahtaya Cobb Douglas üretim fonksiyonunu yazmış ve hararetle anlatmaya başlamıştı.
Fonksiyon bir ülkedeki üretim düzeyi ile sermaye ve emek arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışıyor. Denklemde bir de A katsayısı bulunuyor. İşte Profesör Parente’nin özellikle vurguladığı konu bu katsayının önemiydi. Katsayı içine teknoloji, bilgi birikimi ve kurumları da alıyor ve ülkelerin gelişmesinde önemli ölçüde farklılık yaratıyor.
Yani bir ülkedeki sermaye ve emek stokunun büyüklüğü ve yapısı yanı sıra teknoloji üretimini ve bilgi birikimini artıracak eğitim, üniversiteler ve işlevini doğru yerine getiren, öncü, güvenilir kurumlar hayati önemde.
Diğer yandan, dünya genelinde bakıldığında, ülkeler doğal kaynaklar, insan kaynağı ve imkânlar açısından aynı seviyede olsalar bile, fırsat eşitliğini, aklı ve icatçılığı öne alan bir sistem kuranların daha fazla gelir ve refah yarattığı görülüyor.
Şimdi buradan bakınca şu sorulabilir: Türkiye’de fırsat eşitliği, akılcılık, icatçılık, eğitim konuları ve kurumlar ne durumda?
Bugün dünyada hemen her şeyin istatistiğini üretiyorlar. Eğitim göstergeleri, patent sayısı, bilimsel makale sayısı, araştırma geliştirme harcamaları ve fırsat eşitliğini kimi açılardan gösteren istatistikler söz konusu. En kolayından Dünya Bankası’nın veya OECD’nin veri sistemine girilip ülkelere karşılaştırmalı olarak bakılabilir.
Peki Türkiye’nin durumu ne? Durum malum. Bazı göstergelerde göreli iyileşmeler olsa da sorun aynı. Hatta bazı göstergelerde geriye gidiş bile var. Dolayısıyla bu istatistiklere yer ver vermek yerine girizgah çerçevesinde ne yapılabilir konusuna iktisat eğitimim, çalışma hayatı deneyimlerim ve gözlemlerim çerçevesinde yapıcı olarak değinmek istiyorum.
1- Agresif bir eğitim politikası gerekli. Sokakta, tarlada tek bir kız çocuğu kalmayacak. Ailelerin çocuğunu okula göndermeme diye bir tercihi olamayacak. Ülkenin her köşesinde herkesin ulaşabileceği nitelikli eğitim olacak. Bu temel bir insan hakkı konusu olduğu gibi fırsat eşitliğinin de en kritik unsuru. Bugün özel okul furyası diye bir yanlış var. Amerika’da, Avrupa’da, Rusya’da özel okullar vardır ama sınırlı durumda. Birçok gelişmiş ülkede herkes güvenle çocuğunu ülkenin her yerindeki devlet okullarına gönderebiliyor. Sivil toplum kuruluşlarının çabaları her zaman önemli ama bu konu sadece ve sadece devlet gücü ve politikasıyla çözülebilecek bir konudur. Adam devşirme amacında olan hiçbir kurum, anlayış ve yapının kısmen dahi olsa konuya dahil edilmemesi gerekir.
2- Üniversiteler de bir o kadar önemli. Her küçük şehre, kasabaya ekonomiye katkı olsun diye devlet dairesi açar gibi üniversite, fakülte veya yüksekokul açılmamalı. Öncelikle alt yapı ve insan kaynağının hazırlanması gerekir. Üniversitelerde kent ve kampüs ortamı, bilim, araştırma, özgürce düşünen bir gençlik olmalı. Kimi grupların iktidar alanı olmamalı üniversiteler. Tanıdık, eş dost etkisi olmamalı. Hepimiz için, ülkemiz için hayati önemde bu.
3- Kültür kodlarında yer alan olumsuz bakış açısı ile mücadele edilmeli. İcat çıkarma başımıza, bugün şemsiye almadım ya kesin yağmur yağar, iyi bir şeyin benim başıma gelmesi imkansız, sen mi başaracaksın, ne önde ol ne geride gibi kültür kodlarında yer alan olumsuz düşünme biçimleri ile mücadele edilmeli. İnsanlığın evrensel değerlerini, fırsat eşitliğini, cesareti, hakkaniyeti, öz güveni daha çocuk yaşta öğretmeliyiz.
4- Evrensel geçerliliği olan bir bilim politikası şart. Bu konuda herkes gayret ediyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ne oluyor sonuçta? Yukarıda değinilen eğitim ve üniversite çerçevesi çok önemli. Ayrıca bilimsel politikaları etkin şekilde geliştirecek kurum ve insan kaynağı daha fazla desteklenmeli. Türkiye’nin dünyanın her yerinde başarı sahibi olmuş insan kaynağı, araştırmacıları var. Ortak akla dayanan, yetenekleri açığa çıkaran, dünyadaki gelişmeleri ve Türkiye’nin ihtiyaçlarını dikkate alan bir bilim politikasına ihtiyacımız var.
5- Fırsat eşitliği ve toplumsal huzur önemli. Adalete, hakkaniyete dayanan, fakirlere de nitelikli eğitimi öngören, düşük gelirli kesimleri destekleyecek, adam kayırmacılığı (nepotizm) önleyecek, herkesin enerjisini, aklını ve emeğini dikkate alacak bir sistem kurabilirsek gerçek bir sıçrama yapabiliriz. Ama bunlar metinlerde süslü laflar gibi kalmayacak ve böyle olduğuna herkes inanacak.
6- Hukuk sistemi hayati önemde. Bu konu hemen herkes tarafından dile getirilen önemli bir konu. Hukuk, bireylere, firmalara, kurumlara hava gibi, su gibi lazım olan bir şey. Güvenilir, bağımsız, adil ve eşitlik üzerine kurulu, zamanında sonuç alınabilecek bir hukuk sistemi her şeyin temeli. Ekonomi ve yatırımcılar için de vazgeçilmez önemde.
7- Kadının statüsü belirleyici bir unsur. Kadınların iş gücüne katılımını, eğitimini, haklarını, eşitliğini gözeten bir bakış açısı konunun en önemli parçası durumunda. Eğitimli ve çalışan kadın, çocuğun ve toplumun gelişimi ve ilerlemesinde büyük bir yere sahip.
8- Kurumlar işlevini yerine getirebilmeli. Bugün dünyada yüzyıllardır hiç değişmeyen köklü, gelenekleri, kuralları olan kurumlar var. Liyakat, fırsat eşitliliği var. O grubun adamı, bunun yakını anlayışı yok. İşi en iyi yapacak kişiler seçiliyor yönetici olarak. Çalışanların uzun yıllar boyunca oluşan birikimini, emeğini birilerinin paraşütle gelip çeşitli nedenlerle göz ardı etmesi ülkeye katkı vermiyor. Bana göre belli bir düzeye kadar yönetici seçiminde çalışanların da söz hakkı olmalı.
Grigori Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabındaki şu satırlara kulak verelim: “İster bürolarda çalışın, ister tüccar olun, istediğiniz işi yapın ama canlı bir ruha ve yüksek bilgilere sahip kimselerin gerekli olduğu yerleri işgal etmeyin!”
9- Bazı önemli soruların yanıtını aramalıyız. Türkiye kıt imkanlarla büyük fabrikalar kurdu otuzlu yıllarda. Bir çok ülkeden önce uçak fabrikası kurdu ama 1950’de kapatıldı. Neden? Yetmişlerin ithal ikamesi süreci başarısızlığa uğradı. Neden? Her aklı başında ülkenin yaptığı gibi bir ulusal bilinç ve duyarlılık gerekmiyor mu?
Sonuç olarak, mesele cari açık, tasarruf yetersizliği, enflasyon, değişken ve çok dağınık teşvik sistemleri, sürekli başvurulan vergi afları ve kur dalgalanmalarından daha farklı. Bunlar sadece sonuç.
İyi bir eğitim sistemi, iyi işleyen kurumlar, fırsat eşitliği ve ortak aklı devreye sokabilsek bu sorunlar ortaya çıkmaz bile. İşte Türkiye’nin kalkınması konusu da bu temel konuların birlikte ele alınmasına bağlı öncelikle…
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.