Perşembe, 12 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

‘Türkiye hibrit demokrasi’

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 26 Şubat 2024 00:30
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Medya devi The Economist Group’un, kısa bir süre önce yayınlanan 2024 yılı  “Küresel Demokrasi Raporu”nda Türkiye “hibrit demokrasi” ülkeleri arasında yer aldı.

“Seçim süreci”, “işlevsel bir hükümet”, “siyasi kültür”,” sivil özgürlükler” ve “iç çatışmalar” değerlendirilerek hazırlanan raporda, ülkeler, “tam demokrasi”, “kusurlu demokrasi”, “hibrit demokrasi” ve  “baskıcı rejim” kategorilerinde sıralanıyor. Yunanistan’ın “tam demokrasi” kategorisinde yer aldığı raporda, Türkiye’nin yanı sıra Angola “hibrit demokrasi” olarak niteleniyor. Raporda, Türkiye’nin “167 ülke arasında 102. olarak hibrit rejim kategorisinin alt sıralarına yakın olduğu” belirtiliyor…

Hibrit rejim veya melez rejim, genellikle  otoriter özelliklerle, demokratik özelliklerin bir kombinasyonu karma bir siyasi sistem türü olarak kategorize ediliyor. Aynı anda hem siyasi baskıları hem de düzenli seçimleri barındırabilir.

Economist ‘ in “hibrit rejim” olarak nitelendirdiği ülkemizdeki demokrasi ile hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi konular, bu alanlarda çalışmalarda bulunan başka uluslararası kurum ve düşünce kuruluşlarınca da izleniyor.

Örneğin, Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün 2023 yılı raporuna göre Türkiye, “Hukukun Üstünlüğü” kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada. Demokratik değerler açısından Türkiye’nin sınıfta kaldığı ileri sürülüyor. Türkiye raporda, Avrupa’da “demokratik olmayan” dört ülkeden birisi olarak gösteriliyor. Diğer ülkeler Belarus, Rusya, Azerbaycan.

Türkiye’de gözlenen demokrasiden uzaklaşma ve otoriterleşme eğilimi, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi tarafından da yakından ve kaygıyla izleniyor.

Avrupa Birliği Konseyi’nin 2023 sonunda yayınladığı tutum belgesinde, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar konularında Türkiye’ye sert eleştiriler yöneltildi. Uyarılarda ve taleplerde bulunuldu. Belgede, bu alanlarda gözlenen gerilemeden derin endişe duyulduğu tekrarlandı. Yargının bağımsızlığındaki sistematik eksiklikler ve büyük baskıların yanı sıra medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğündeki durumun da derin endişe yaratmaya devam ettiği vurgulandı.

Tutum belgesinde Türkiye ayrıca, AB’nin insan hakları konularında referans aldığı Strazburg merkezli Avrupa Konseyi ile iş birliğini artırmaya davet edildi. Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının tüm kararlarını hayata geçirmesi istendi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil, taraf olduğu insan hakları alanındaki sözleşmeleri tam olarak uygulamaya çağrıldı. Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine yönelik taahhütleri konusunda soru işaretleri yarattığı ileri sürüldü.

AİHM kararlarına uyulmaması, kurucu üyeler arasında bulunduğumuz Avrupa Konseyi ile ilişkilerimizi zora sokuyor. AB’nin yanı sıra Avrupa Konseyi ile ilişkilerimiz de yokuş aşağı iniyor. Bu durum Türkiye’nin bu kuruluşlarla ilişkilerini  önümüzdeki süreçte nasıl etkileyebilir? İlişkilerde yaşanabilecek gerginliklerin, yabancı sermayenin Türkiye’ye olan ilgisi vs. alanlarda olumsuz yansımaları olabilir mi? Yanıt aranması gereken sorular.

Batı dünyasının kimi zaman stratejik hedefleri doğrultusunda insan haklarını siyasi amaçlarla kullandığı da göz ardı edilmemeli. Nitekim Türkiye de, AİHM’in Türkiye aleyhindeki kimi kararlarının siyasi nitelikte oldukları kanısında. Bu nedenle de bu kararları kabule yanaşmıyor.

Öte yandan geçen günlerde Avrupa Konseyi ile Azerbaycan arasında, Türkiye’nin AİHM kararlarına ilişkin tutumunu etkileyebilecek bir gerginlik yaşandı. İç politik gelişmelere yoğunlaşıldığından bu gelişme Türkiye’de pek dikkat çekmedi.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKMP) Azerbaycan Ulusal Heyeti’nin yetki belgelerini onaylamadı. Azerbaycan heyeti AKPM’nin kararını protesto ederek, oturumu terk etti. AKPM’nin  bu kararını esefle karşılayan Türkiye de, kararın demokratik değerlerle bağdaşmadığını ve temsil hakkına aykırı olduğunu vurguladı. İş birliği ve diyalog kanallarının kapatılması anlamına gelen kararın düzeltilmesini istedi.

AKPM’nin bu kararının, Azerbaycan’ın  Avrupa Konseyi  Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde üstlendiği yükümlülüklere uymamasından kaynaklandığı anlaşılmakta.. Bu bağlamda Azerbaycan’daki insan hakları ihlallerine işaret edilmekte, Bakü’nün AİHM kararlarına uymadığı vurgulanmakta. AKPM’nin  kararından Türkiye kaygı duymalı. Karar, tüm boyutlarıyla değerlendirilmeli ve emsal olup olmayacağı tartışılmalı.

AKPM’nin charter’ına göre, AKPM’nin kurucu değerlerine uymayı reddeden bir ülkenin temsilcilerinin yetki belgelerini askıya almak parlamentonun yetkisi dahilinde. Önce bir uyarı süreci var. Buna da uyulmaması halinde, parlamentoda yapılan oylama neticesinde temsilcilerin yetki belgeleri askıya alınabiliyor. Türkiye de AİHM’nin Kavala kararını yerine getirmediği için aynı tehlike ile karşı karşıya.

Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin insan hakları alanında taraf olduğu tüm uluslararası sözleşmeleri tam olarak uygulaması yolunda yaptığı çağrı da Ankara’nın ileride  başını ağrıtabilecek nitelikte. Önümüzdeki süreçte, AB’den Türkiye’ye taraf olduğu tüm uluslararası sözleşme hükümlerini uygulaması yönünde çağrılar tekrarlanabilir. Ankara bu tür çağrılara hazırlıklı olmalı. İzlenecek tutum tüm yönleriyle değerlendirilmeli.

Türkiye’yi hibrit demokrasi olarak nitelendiren Batı dünyasından, yıllardır demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda eleştiriler yöneltilir. Türkiye bu alanlarda mevzuatını geliştirici adımlar atsa da yeterli görülmez, eleştiriler sürdürülür. “Yasalardan ziyade kafaların değişmesi gerektiği” bu bağlamda sıkça dile getirilir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdikten sonra Türkiye’ye yöneltilen eleştiriler daha da yoğunlaştı. Batı dünyası ile ilişkiler daha gerildi.

Mevcut rejimde yasama organı eski gücünü, etkinliğini yitirdi. Siyasi nitelikli davalarda yargıya müdahale ediliyor şeklindeki iddialar yaygınlık kazandı. Üst yargı organları arasındaki çekişme, Anayasa Mahkemesi’nin yıpratılması, Can Atalay’ın milletvekilliğinin TBMM’de düşürülmesi gibi gelişmeler bu tür iddialara güç kazandırdı.. Tek adam, yerel yönetimleri de kontrolü altına alma çabasında. Anayasa’ya göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, AKP’nin seçim kampanyasını üstleniyor.. İktidar partisi seçim propagandasında devletin tüm gücünü kullanıyor. Muhalifler üzerindeki siyasi baskılar seçim dönemlerinde daha da yoğunlaşıyor. Muhalif sivil toplum kuruluşları ve medya baskı altında. RTÜK muhalif TV kanallarına ceza üstüne ceza yağdırıyor. TRT adeta iktidarın yayın organı gibi. Atatürk’e, laik Cumhuriyete meydan okuyanlar, şeriata davetiye çıkarıyorlar. Adeta birilerinin himayesi altındalar, kimseler dokunamıyor..

Mevcut sistemden nemalananlar ve “tek adam”a sevdalı insanlarımız düzenden memnun. Demokrasinin, insan haklarının güçlendirilmesi gibi konular gündemlerinde değil. İlgi alanlarına girmiyor. Sandıkla yetiniyorlar. Tam demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, laik Cumhuriyete inanan Atatürk sevdalı insanlarımız ise, bütün bu ve benzeri gelişmelerden rahatsız. Ülkelerinin  geleceği konusunda kaygılı.

Demokratik değerler açısından Türkiye’yi izleyen Economist bu gelişmelere bakıp ülkemizi  hibrit demokrasi ülkeleri arasına sokuyor. Bu konularla ilgili bir enstitü “demokratik değerler açısından Türkiye sınıfta kaldı” diyor. Avrupa Birliği uyarılarını artırıyor. İlişkiler yokuş aşağı iniyor. Sorunlu bir ilişkiye sahip olduğumuz Avrupa Konseyi de, “yükümlülüklerini yerine getirmezsen sonuçlarına katlanırsın” şeklinde hatırlatmalarda bulunuyor. Bu koşullarda yabancı sermaye Türkiye’ye yatırım yapma konusunda tereddütlü. Olmadık taleplerde bulunuyor.

Türkiye’ye eleştirilerde, uyarılarda bulunanlara öfkeleniyoruz, kızıyoruz. Öfkelenmeden önce kendimize sormalıyız: Ayna ve terazi yalan söyler mi?

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale ‘Artık yıl’ın sırrı…
Sonraki Makale Kahire’nin mor gülü…

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Serbest Kürsü

Neler oluyor bize?..

Gürsel Demirok
10 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Ekonomik büyüklük ölçü olabilir mi?

Yıldırım Aktuğan
10 Haziran 2025
Serbest Kürsü

“Suyun hafızası vardır unutmaz…”

Dr. Nil Gönce
9 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Sadelikle direnen Başkan

Tijen Zeybek
8 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?