Yazının başlığı “Türkçeye katkı sağlayan diller” de olabilirdi.
Gerçek şu ki yüzyıllar boyunca dile Arapçadan, Farsçadan daha sonra Fransızcadan giren kelimeler sosyal, kültürel, fen ve sanat dallarında dile güç katmış, anlatım imkânlarını geliştirmiş ve Osmanlı Türkçesi adı altında bir devlet dili oluşmuştur.
Böyle bir tablonun diğer yüzüne baktığımızda söz konusu devlet dili içinde Türkçenin ekleri, kökleri söz varlığı görünmez olmuştur. Diller arasında etkilenme ve diller arasında kelime alışverişi dil biliminde olağan sayılır. Osmanlı Türkçesindeki örneğine gelince bu, dil bilimi alanında pek rastlanmayan bir durumdur. Ortada halkın kullandığı büyük ölçüde kökeni Türkçe adlara, sıfatlara, fiillere dayanan bin yıllık bir dil varken şartlar gereği baskın dillere kapılar ardına kadar açılmış, bilim ve fen kavramları yabancı dillerin kelime ve terimleriyle adlandırılmıştır.
Farklı özellikte iki dil aynı devlet toprakları üzerinde varlıklarını sürdürmüş ve durum Cumhuriyet idaresine kadar devam etmiş, yüzyılın başından itibaren harf ve dil devrimleriyle bu olumsuzluklar olumlu hâle getirilmeye çalışılmış, Osmanlı Türkçesinden kalan her kelime ve terim kaynak alınarak bunlara Türkçe karşılıklar türetilmiştir. Böylece türetilen kelime ve terimlerle gene de zengin bir dil varlığı ulaşılabilmiştir.
Türk dili tarihine baktığımızda başlangıçta Arapça onun yanı sıra Farsça, Türkçe üzerinde etkili olmuştur. Bunu İtalyanca, Fransızca takip etmiştir. Çağın sosyal hayatına kültürüne, tekniğine uyum sağlamak açısından bu etkilenmeden uzak kalınamamıştır.
İslamiyet’in Türkler tarafından kabul edildiği onuncu yüzyılda Farsça ve Arapça büyük ölçüde dilin söz varlığını etkilemiştir. İslam’ın şartlarından savm, salat terimleri Türkler arasında bir de Farsça kökenli oruç, namaz sözleriyle ifade edilmiştir. Türklerin Arapçadan önce Farsçadan etkilendiğini söylersek yanlış olmaz. Ayrıca Arapçadan Farsçaya ve oradan da Türkçeye geçmiş Arapça kökenli kelimeler çok daha fazladır.
Edebiyat terimlerinden örnek verelim. Destan, girizgâh, ahenk gibi Farsça kökenli terimlerin yanında belagat, cinas, istiare, fahriye, şiir, fesahat, gazel, kaside, hamse, hece, kafiye, mersiye, nazire gibi sözlerin büyük bir bölümü Arapça kökenlidir.
Arapça kökenli bu edebiyat terimlerinin Farsçada da kullanıldığını biliyoruz. Bu bakımdan kelimelerin iki koldan Arapçadan veya doğrudan Farsçadan Türkçeye geçtiğini ifade edebiliriz. Bu arada söz konusu ettiğimiz edebiyat alanıyla ilgili terimler o kadar çok benimsenmiş ki bunların hangi dilden geldiği üzerinde durmak bizde gereksiz görülmüş, terimlerin kökenlerini soran da olmamıştır. Alan uzmanları, bilim adamları hazırladıkları sözlüklerde söz konusu terimlerin geldiği dili belirtmeye bile gerek duymamış, derslerde de bu durumdan söz edilmemiştir.
Nazire teriminin tanımını yapmak kolay değilken buna Türkçe karşılık bulmak da o ölçüde zor bir iş sayılmıştır. Üstelik bu kelime nazire yapmak biçiminde deyim niteliği kazanmıştır.
Bununla birlikte fesahat yerine açıklık, fahriye yerine övünme, belagat yerine sanatlı anlatım gibi karşılıklar önerme yoluna da gidebilir, bu terimler yaygınlaştırabilirdi.
Hamse, rubai terimlerinin sayı adlarına dayanan terimler olduğu söz konusu edilmemiş sayılara dayalı birer karşılık da önerilmemiştir.
Bununla birlikte yekdiğeri örneğinde bir uyanış olmuş, Farsça kökenli diğer kelimesi korunarak bir diğeri sözü dile kazandırılmıştır. Ana dili Türkçe olanlar, öteki bilim dallarında, sanat kollarında benzer örnekleri bulunan bu tür terimleri günümüzde de korumuş, hatta Türkçeleşmiş saymışlardır. Aradan doksan yıl geçmiş dildeki bu büyük kültürel, sosyal değişmeyi Osmanlı Türkçesini hedef alarak eleştiride bulunanlar veya lehte açıklama yapanların değerlendirmeleri hep yüzeysel olmuştur.
Bugün Türkçeyi tehdit eden Batı kökenli kelimeler karşısında ise sessiz kalınmıştır.
Batı kökenli kelimeler dışarıda tutularak, başka bir yazıda ele alıp etkilenmeler birkaç başlık altında toplanabilir.
(Hamza Zülfikar, tdk.gov.tr)
Makalenin devamını okumak için tıklayın
Görsel: gelgez.net
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.