Dimitar Bechev’in Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın sitesinde yayınlanan “Suriye’deki rejim değişikliğinin Rus-Türk ilişkileri için anlamı” başlıklı yazısının özet çevirisi:
“Beşar Esad yönetiminin devrilmesinden hemen sonra Rusya’nın Suriye’deki birliklerinin çekilmesi için Türkiye’den yardım istediği bildiriliyor. Çok değil, birkaç hafta önce böyle bir haberi hayal etmesi bile zordu.
Rusya’nın Hmeymim ve Tartus’taki üslerinin geleceği belirsiz; HTŞ ile bir anlaşma yapamazsa buraları terk etmek zorunda kalabilir. Rus medyası Esad’ı deviren İslamcı militanlar için bir gecede tavır değiştirdi, eskiden “terörist” derken şimdi “silahlı Suriye muhalefeti” diye yazmaya başladı.
Bundan sonra hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin kesin olan bir şey var: Rusya ile Türkiye arasındaki güç dinamiği değişti, üstünlük Türk tarafına geçti.
Bu, daha önceki duruma göre çok keskin bir dönüş. Rusya, İran ve Hizbullah’la Suriye’ye müdahale ettiğinde Türkiye’nin Şam’daki yönetimi değiştirme hırsına gem vurmuştu.
Suriye’ye Rus müdahalesi bir yapbozun parçasıydı: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan’ı jeopolitik baskı altına almıştı. Türkiye’nin Kasım 2015’te bir Rus savaş uçağını düşürmesinin ardından Rusya Ankara’ya ekonomik yaptırımlar uygulamaya, vidaları iyice sıkmaya başladı. Aynı zamanda Rusya, Türkiye’ye düşman bir ülke olan Ermenistan’daki varlığını güçlendirirken, Putin’in “batmaz bir uçak gemisi” dediği Türkiye’nin karşı kıyısındaki Kırım’ı ilhak etti.
Bunlar Erdoğan’ı ve Türkiye’deki karar alıcıları tedirgin eden gelişmelerdi. Rusya’ya karşı kendilerini savunmasız hissediyor ama aynı zamanda Batı’ya da güvenmiyorlardı. ABD’nin PKK ile bağlantılı Suriye’deki Kürtlerle ortaklığı da rahatsız edici bir durumdu ki hâlâ da öyle.
Bu nedenle Erdoğan hem Esad’ı iktidarda kalmasını hem de Rusya’nın Türkiye’nin güney sınırlarında mevzilenmesini kabullendi. Karşılığında ise Suriye’de bir tampon bölge elde etti.
Moskova ile Ankara arasındaki denge genel olarak istikrarlı bir şekilde korundu. İki taraf da birlikte bir arada yaşamasını öğrendi hatta zaman zaman birbirlerine iyilik bile yaptı. Daha yaz aylarında Putin Esad’a Erdoğan’la anlaşma çağrıları yapıyordu. Türkiye Cumhurbaşkanı ise, ülkesindeki 3.9 milyon Suriyeli sığınmacının en azından bir bölümünün ülkelerine dönebilmesi için Şam’la anlaşma yapmakta kararlı görünüyordu.
Şimdi Rusya Suriye’yi büyük ölçüde kaybettiği için Türkiye’ye karşı kozlarının çoğundan da oldu. Ankara’nın muhatabı artık Esad değil, geçmişte iş birliği yaptığı HTŞ. Erdoğan Putin yerine Donald Trump’la konuşmalı çünkü Suriye’nin kuzeydoğusunun büyük bölümünü kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri’nin sponsoru ABD.
Rusya Türkiye karşısında diğer alanlarda da geriledi. Ukrayna, Rusya’nın Karadeniz Donanması’nı Kırım’dan Novorossiysk’e itti. Böylece Ankara’nın Karadeniz’in bir “Rus gölü”ne dönüşmesinden daha az kaygı duymaya başladı. “Rus gölü” ifadesini bizzat Erdoğan 2016’da bir NATO toplantısında söylemişti.
Azerbaycan’ın Karabağ savaşını kazanmasının ardından Rusya’nın Ermenistan’la ilişkileri de krize girdi. Moskova’nın kendisini koruyamaması nedeniyle Erivan Kolektif Güvenlik Örgütü’ne katılımını dondurdu ve Batılı ülkelerle savunma anlaşmaları yapmaya başladı. Ermenistan hükümeti hem Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek hem de Azerbaycan’la nihai bir barış anlaşması imzalamak için görüşmeler sürdürüyor. Henüz önemli bir adım atılmasa da Ankara Güney Kafkasya’da Rusya’nın aleyhine kazanımlar elde etmiş görünüyor.
Türkiye’nin Rus enerji kaynaklarına bağımlı olduğu sık sık söylenir. Ama Gazprom’un Ukrayna ile transit anlaşması 1 Ocak’ta bitince Türk Akımı Rus gazının Avrupa’ya ulaştırılmasında tek seçenek haline geldi. Bir süredir gündemde olan gaz merkezinin önemli parçası da Türk topraklarında bulanacak.
Suriye’nin devreden çıkmasıyla Rus-Türk ilişkileri doğal coğrafi dayanak noktasına yani Karadeniz’e dönmüş olacak.
Erdoğan risk alarak Rusya’ya meydan okumaya kalkmak yerine Putin’le Batı arasında arabulucu rolü oynamaya devam edecek. Trump’ın yapılmasını istediği Ukrayna’da barış görüşmeleri Erdoğan için altın bir fırsat olabilir.
Dahası Erdoğan, Kremlin’e Esad’ın kibrinden ders çıkarması gerektiğini bile hatırlatabilir. Çünkü eski diktatör Türkiye’den uzak durarak kendi kaderini belirledi.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: