Ermeniler ve Türkler arasında bir yüzyılı aşkın süredir I. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen vahşet olaylarının nasıl tanımlanacağı üzerine tartışmalar süregelmektedir
Ermeniler için evde ve dışarıda atalarının çektiği acıları öğrenmek neredeyse ulusal kimliğin bir parçası olmuştur. (Fettweis, 2015) Türkler kendi hükümetlerinin bir soykırımda rol aldığını kabul etmemek hususunda ısrarlıdırlar. İki komşunun, uzun süredir devam eden anlaşmazlıkları nedeniyle resmi diplomatik ilişkileri de bulunmamaktadır. Geçmiş, çoğu zaman olduğu gibi, bugünü kirletmektedir. Bu makale olası bir çözümün olduğunu savunmaktadır. Son yıllarda Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşanan Dağlık Karabağ savaşı ve sonrası gelişmeler, tarihi düşmanlıkların frenlenmesi ve daha barışçıl bir ortama dönüşmesi için fırsatlar sunmaktadır.
Ermeni-Türk ilişkilerindeki mevcut değişimlerin analizinde itici veya belirleyici rol oynayan çeşitli önemli unsurlar vardır. Birincisi, Türkiye ülkenin bölgedeki rolünün yanı sıra komşularıyla ilişkilerini de içeren bir stratejik yeniden yönelim aşamasından geçiyor. Azerbaycan ve Gürcistan’ın ortak enerji bağları nedeniyle Türkiye ile iş birliği yapma konusunda güçlü çıkarları olmasına rağmen, Ermenistan’ın bölgesel enerji altyapısından yoksun olması, Ermenistan’ı bu girişimi benimsemeye ve desteklemeye ikna etmenin zorluğunu artıracaktır. Ankara bu zorluğun farkında gibi görünse de Ermenistan, iki ülkenin var olmayan ilişkilerinde ve kapalı sınırlarında önemli bir değişiklik olmadan Ankara’nın yolundan gitmekte acele etmiyor gibi görünüyor. Çok ihtiyaç duyulan bir ekonomik fırsatın potansiyel ödülleri, Türkiye’nin Ermenistan ile olan ilişkisini teşvik eden ikinci unsurdur. Ancak Türkiye ile sınırın açılmasının Ermenistan’a getireceği potansiyel ekonomik faydalar, Türkiye için olduğundan çok daha fazladır. Bu bağlamda potansiyel ödüller şu şekilde özetlenebilir:
Birincisi, Türkiye ile sınırın açık olması, Ermenistan’ın hem Türkiye hem de Azerbaycan ile sınırlarının kapatılmasının dayattığı üstü kapalı abluka ve ambargonun neden olduğu yıllardır süren tecritten derhal kurtulmayı sağlayacaktır. Ermenistan’ın kapalı olan iki sınırından en az birinin yeniden açılması, ülkenin tek dış çıkış noktası olarak Gürcistan’a bağımlı olmasına önemli bir alternatif sunacak ve açık denizlere erişimi açacak, bunun sonucunda da Ermeni ithalat ve ihracatının yüksek transit masrafları sonucu kesintiye uğramasının aşılması için bir fırsat sunacaktır.
İkincisi, Türkiye ile sınırın açık olması, Avrupa ve Orta Doğu pazarlarına potansiyel girişiyle birlikte Ermenistan için Türkiye pazarının ötesinde de daha iyi pazar erişimine de olanak tanıyacaktır.
Üçüncüsü, açık bir sınırın rekabetin artırılması yönündeki bir başka vaadi Ermenistan’daki ithalat ve ihracat tekellerinin gücüne karşı koymada kritik öneme sahip olmaktır.
Ermenistan’da emtiaya dayalı çok sayıda kartelin kurulması, öncelikle ülkenin kapalı sınırlar ile tecrit edilmesinin bir sonucu olarak, yalnızca ülkenin ekonomik ilerlemesinin bozulmasına hizmet etmiştir. Ancak Türkiye ile sınırın açık olmasıyla rekabet sonucu Ermenistan ekonomisi karşılaştırmalı üstünlüğe dayalı olarak daha doğal bir yol izleyebilir.
Öte yandan Türkiye de bölgedeki siyasi ve kültürel nüfuzunu güçlendirme fırsatının yanı sıra, nispeten gelişmemiş doğu illerinde yeni bir pazara ve özellikle yeni bir istihdam refahına ulaşabilecek.
Sınırın Türkiye tarafındaki dezavantajlı bölgeler yeni ekonomik faaliyet ve ticaret ortakları aradığından, açık sınırların ekonomik vaadi her iki taraf için de bir kazan-kazan durumudur. Benzer şekilde, Ermenistan, ihtiyaç fazlası elektriği Türkiye’nin doğusuna ihraç etme olanağıyla, bir enerji tedarikçisi ve tarım üreticisi olarak Türkiye’ye fayda sağlayabilecektir. Ayrıca, Ermenistan tarafında işgücü maliyetlerinin ucuzlaması, Türk tekstil ve küçük imalat şirketlerini Ermenistan’da yeni fabrikalar kurmaya teşvik edebilir.
Bu yazı “işlevsel yaklaşım“ çerçevesinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri yumuşatacak ekonomik fırsatları tartışacaktır.
Ermeni barışın nasıl sağlanacağı ve ülkeler arasında eşitliğin nasıl sağlanacağı sorusu, uluslararası ilişkiler teorisyenleri arasında uzun süredir tartışılan bir konudur. Barışın ve eşitliğin sağlanması konusunda farklı akademisyenler farklı bakış açıları ve dolayısıyla farklı çözüm önerileri öne sürdüler. Özellikle iki dünya savaşı arasında ve sonrasında, politik- ekonomik konjonktür ve devletlerin acil ihtiyaçları nedeniyle bu teoriler hız kazandı.
(Prof. Dr. Sait Yılmaz, Doç. Dr. Dikran M. Zenginkuzucu, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın
Görsel: jiss.org.il