Yüzyılımızın pandemisinin derin yaralar açan sosyal, siyasal, ekonomik olumsuzluklarının onarılmaya çalışıldığı süreçte beliren Ukrayna ve Orta Doğu gelişmeleri, düze çıkma gayretlerimizi sekteye uğratmıştı.
Uluslararası siyasi konjonktürün iniş çıkışları arasında bu kez Trump’ın ikinci başkanlık dönemiyle uç veren küresel çılgınlıklar, yeni bir pandemi dalgası etkisiyle bilinen normları sarsmaya başladı.
Trump pandemisine karşı, gerçek pandemide olduğu gibi insanlığın bekası için ortak mücadele anlayışı geliştirmekten başkaca bir yol akla gelmemekte.
Gidişat, geçen yüzyılda yerküremizi büyük kamplara bölerek tahripkar savaşlara sürükleyen emperyal siyasi çıkmazları çağrıştırmıyor değil.
Beyaz Saray’a ayak basar basmaz, ABD’nin taraf olduğu bazı uluslararası örgütlerden çekilen, birçoğunu küçümseyen Trump, saldırgan ve buyurgan bir yaklaşımla, Büyük Orta Doğu Projesi’ni gölgede bırakacak yeni bir küresel düzen için şaşkınlık yaratan söylemleriyle, bir zamanların tebessüm kaynağı “Zihni Sinir” projelerini çağrıştıran tehditleri ile uluslararası topluma şok üstüne şok yaşatır oldu.
İlk döneminin sonunda yenilgiyi kabul edemeyip, makamını zorla terk ederken parlamentoyu kanlı şekilde işgale yeltenen yandaşlarını ilk icraatında affeden, nepotizmci Trump’ın çevresini de Elon Musk gibi yönetimden anlamayan, devleti şirket sanan şımarık, nüfuzlu iş insanlarıyla doldurdu.
Daha da vahimi ise, Grönland, Kanada, Meksika Körfezi, Panama ve Kolombiya’ya yönelik saldırgan ifadeleri ile Suriye ilintili Rusya-Ukrayna muvazaası ve en son da Gazze ültimatomları ile emperyal söylemlerinin hangi boyutlara uzanıp, nerede durabileceğini de kestirilemez hale getirdi.
Bu bağlamda anlaşılması zor husus, Trump’ın uluslararası dengeleri alt üst eden distopik yaklaşımlarına, Beyaz Saray’ın yanı sıra derinlerdeki ABD yapılanmalarının da kabul anlamında sessizliğini koruması.
Çin
Rusya, bir anlamda kendisi için de baş ağrısı yaratmakta olan Ukrayna çıkmazından kurtulmak için, Suriye’deki sessizliğinin karşılığını Donbas’da misliyle alma telaşında görünmektedir.
ABD ile Suriye bağlantılı Ukrayna köprüsünü geçene kadar süreceği anlaşılan mantık birlikteliği göz önüne alındığında, bu aşamada Trump pandemisini uluslararası planda frenleyebilecek yegane güç odağı olarak Çin kalmaktadır.
ABD, Çin’in yükselişini durduramamanın çaresizliği içinde Trump ile yeni bir küresel paylaşım çizgisi arayışında görünmekte, Washington’da siyasi kadrolar değişse de Çin dosyası hiç bir zaman değişmemektedir.
Çin, yaklaşık bir asırdan fazla süren “Amerikan Rüyası”nı zafiyete uğratan, “Demir Perde”nin yıkılışından sonra tek küresel hegemon kalan ABD’nin tahtını sarsar konumda.
Bir yandan da Batı’nın sinir uçlarıyla oynamaya devam ederken, Şhangay İşbirliği Örgütü ve BRICS girişimleriyle giderek cephesini genişletmekte.
Trump’ın, Orta Doğu ve Ukrayna adresli birkaç teferruatı da hallettikten sonra nihayette Asya Pasifik’e yönelerek Çin’le büyük bir hesaplaşma içine girme olasılığı dışlanmamalıdır.
Batı’nın en büyük korkusu olan olası bir Çin-Rusya ittifakını önleme yönünde, Trump’ın Suriye-Ukrayna emperyal paylaşımlarını takiben, Kırım işgali nedeniyle kulüpten attığı Rusya’yı yeniden G7’ye davetle, Çin’i küresel yalnızlığa itecek G8 oluşumunun işaretini vermesine hiç şaşırmamalı.
Orijinal görsel: katehon.com