Bir dönem Birleşik Krallık’ın Ukrayna büyükelçiliğini de yapan emekli diplomat Leigh Turner’ın 15 Ağutos’ta Alaska’da yapılacak Amerikan-Rus zirvesiyle ilgili analizi:
ABD Başkanı Donald Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff’un 6 Ağustos’ta Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile tokalaşırken çekilen fotoğrafları tanıdıktı: yüksek tavanlı salonlar, altın yaldızlı dekor, sıcak el sıkışmalar ve gülümsemeler.
Görüşme sonrası da alışıldık açıklamalar geldi. Kremlin sözcüsü temasların “yapıcı” geçtiğini duyurdu. Rusya devlet medyası ise Putin’in “Ukrayna konusunda ABD’ye bazı sinyaller ilettiğini” bildirdi. Trump da benzer mesajlar verdi.
Witkoff’un Moskova’dan ayrılmasının hemen ardından Trump, Hindistan’a Rus petrolü almayı sürdürmesi nedeniyle ek yüzde 25 gümrük vergisi koyduğunu açıkladı. Beyaz Saray’ın bu kararı duyurduğu bilgi notundaki cümle dikkat çekiciydi:
“Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’daki eylemleri, ABD ulusal güvenliği için süregelen bir tehdit oluşturuyor.”
Bu açıklama, Ocak ayından bu yana ilk kez Washington’un Moskova’yı cezalandırmaya dönük adım atması olarak yorumlandı. Ancak Trump yönetiminin aylar boyunca Ukrayna konusunda Rusya’nın yanında pozisyon aldığı biliniyor.
Şubat ayında ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönemeyeceğini ve NATO’ya katılamayacağını söyleyerek Moskova’nın temel taleplerini müzakere başlamadan kabul etmişti. Aynı ay Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’yi “diktatör” olarak nitelemiş, Beyaz Saray’daki görüşmede sert tartışmalar yaşanmıştı. ABD, Birleşmiş Milletler’de de Rusya’nın Ukrayna işgalini kınamayı reddederek Rusya ve Kuzey Kore ile birlikte oy kullanmıştı.
Temmuz ayında ise Trump’tan farklı bir ses duyuldu. ABD Başkanı, 1 Eylül’e kadar barış anlaşması sağlanmazsa Rusya’nın ticaret ortaklarına yüzde 100 ikincil yaptırım uygulanacağını ve Ukrayna’ya yoğun silah desteği verileceğini açıkladı. Ancak daha sonra bu “son tarih” 8 Ağustos’a çekildi. Süre dolmasına rağmen beklenen adımlar gelmedi.
Witkoff’un Moskova temaslarının ardından gelen Hindistan’a ek vergi kararı, ilk bakışta Washington’un Moskova’ya baskı yapmaya başlayacağı yönünde umut doğurdu. Fakat bu umut kısa sürdü. Trump, Putin ile 15 Ağustos’ta Alaska’da zirve düzenleyeceğini açıkladı ve Zelenski’nin de katılma ihtimalini açık bıraktı.
Trump, görüşmelerde “büyük ilerleme” sağlandığını ve “savaşın sona ermesi için bazı toprak değişimleri” olacağını söyledi. Bu açıklamalar, ABD’nin Rusya’nın tüm taleplerini karşılayan “barış” önerilerini yeniden gündeme getirdiği endişesini doğurdu. Bunlar arasında Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunun resmen tanınması da yer alabilir. Böyle bir adım, sadece Ukrayna’nın değil, komşularına göz diken diğer ülkelerin de güç kullanarak toprak ele geçirmesini teşvik edebilir.
Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna’nın dediği gibi: “Sınırlar güç yoluyla değiştirilebiliyorsa, hiçbirimiz güvende değiliz… Egemenlik ve toprak bütünlüğü, küresel istikrarın temel taşlarıdır.”
Eleştirmenlere göre Washington, Moskova’ya gerçek anlamda baskı yapmak için elinde birçok seçenek bulunduruyor: Rusya’nın gölge tanker filosuna karşı önlem almak, Rus petrol ticaretini kolaylaştıran bankalara ve rafinerilere ikincil yaptırımlar uygulamak, Ukrayna’ya daha fazla silah desteği vermek gibi. Ancak bunların hiçbiri hayata geçirilmiş değil.
Risk ise açık: Trump, Putin ile Ukrayna’nın toprak vermesini şart koşan bir anlaşmaya varabilir ve Kiev buna direnir ise ABD, Ukrayna’ya baskı yapabilir. Ocak ayından bu yana birkaç kez olduğu gibi, Washington silah ve istihbarat desteğini kesebilir. Buna karşılık Rusya’ya doğrudan baskı uygulanmaz.
Ukrayna bu nedenle, kendisi olmadan imzalanacak ve Rusya’nın işgalini meşrulaştıracak hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceğini vurguluyor. Zelenski de bu duruş için Avrupa liderlerinden destek arıyor.
Geçmişte her görüşmede Trump’tan istediğini alan Putin’in, bu kez de benzer bir tablo ortaya koyması ihtimali yüksek görünüyor. ABD topraklarında yüz yüze bir zirve duyurusu, Rus Devlet Başkanı’nın ABD’li mevkidaşını yine parmağında oynattığını ve savaş hedeflerine anlamlı bir taviz vermeden ulaşacağını gösteriyor. Umarım yanılırım. ABD, Ukrayna topraklarının bir santimetrekaresi üzerindeki Rus egemenliğini tanırsa, dünyanın geri kalanına maliyeti yüksek olacaktır. Ayrıca, Beyaz Saray’ın kendi bilgi notunda da ima edildiği gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin güvenliğini tehlikeye atacaktır.
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: