Günümüz dünya düzeninin şekillenmesinde hiçbir ülke ABD kadar belirleyici bir rol oynamamış ve düzene katılımında bu denli ikircikli davranmamıştır.
İzlediği yolun insanlığın kaderini şekillendireceğine inanan Amerika, tarihi boyunca dünya düzeninde paradoksal bir rol oynamıştır. Her tür imparatorluk tasarımını reddederken, başkalarının emperyalizm dediği “Aşikâr Kader (Manifest Destiny)“ adına önemli olaylarda belirleyici bir etki sergilemiş, güç siyaseti yapma niyetini yalanlarken, süper güç olmuştur.
Amerikan İstisnacılığı’na göre, ABD, yalnızca bir ülke değil, Tanrı’nın planının motoru ve dünya düzeninin ideal örneğidir. ABD, kendisini “Tepedeki Şehir“ ya da “Tanrı Şehri“ olarak görür. ABD, fikirlerin üzerinde yükselir, belirli bir hayat tarzına çekerek eritir. Amerika’nın dış politikası, öteki halkların kopyalamayı arzuladıklarına inandığı değerlerinin yaygınlaştırılması projesine dayanmaktadır.
ABD dış ve güvenlik politikaları, ABD başkanlarının kararları ile şekillenen pek çok dönüm noktası pek ve kırılmadan geçti. II. Dünya Savaşı sonrası dünya liderliğini ele geçiren ABD’nin başkanları küresel hegemonyayı koruma peşinde oldu. Trump ise ABD’yi lideri olduğu Tek Kutuplu Dünya’dan “anarşi (kaos)“ dönemine taşırken, “ülkesini eskisi gibi büyük yapma“ sloganı ile maskesiz emperyalizme soyunuyor.
Hegemonya küresel düzene hakim olmak için uzaktan kontrol ile rıza üretmeye (kendi çubuğunu izleyecek rejimler oluşturmaya) dayanır. Emperyalizm ise yayılmacılık, başka ülkelerinin topraklarını işgal ederek, el koymaya dayalı diğer bir sömürü düzenidir. Çin’in 1949 yılında Doğu Türkistan, Mançurya, İç Moğolistan’ı ilhak etmesi ve hala Güney Çin Denizi’nde başka ülkelerin egemenlik haklarını yok sayması ve Tayvan’ı işgal niyeti emperyalist bir ülke olduğunu gösterir.
Rusya da Ukrayna’nın doğusunu işgal ve Kırım’ı ilhak ederek, Çarlık döneminden beri devam eden emperyalist politikalarına devam niyetindedir. Sırada Ukrayna’nın tamamı, Moldova, Polonya ya da Baltık ülkeleri olabilir. Bunun için bir süre barış gösterisi yaparak toparlandıktan sonra tıpkı Amerikalıların çıkarıları gibi Rusların da çıkarlarının olmasını meşruiyet gerekçesi olarak göstereceklerdir. Özetle, hegemonya dünyasından tekrar anarşi dönemine, büyük balığın küçüğü yuttuğu, uluslararası hukukun tamamen rafa kalktığı bir emperyalizm dönemine giriyoruz. Bunların hepsine narsist bir bunak olan Trump, çok kısa sürede katalizör oldu. Trump’ın sanki savaşın galibi gibi Ruslara Ukrayna’yı teslim etme niyeti, dünya düzeni için bir dönüm noktası olabilir.
Trump’ın politikaları bir gecede ortaya çıkmadı. 2016 yılında, ilk başkanlık gününden beri Trump’ın başını ağrıtan en önemli konu Ruslarla olan ilişkileriydi. Bugün Ukrayna konusunda Putin ile çok çabuk anlaşmaya kalksa da, eski ilişkileri Trump için derin bir yara olmaya devam ediyor. Trump, Ukrayna Başkanı Zelenski’den Ukrayna enerji şirketi ve Biden’ın oğlu arasındaki ödemeler konusunda bilgi istediği için vatan haini suçlaması ile yargılama da yaşadı. Ukrayna’yı işgal etmek gibi maliyetli bir karar alarak Batının tuzağına düşen Ruslar, savaşın başladığı 24 Şubat 2022’den beri, Şubat 2025 itibarı ile yaklaşık 863.000 asker kaybettiler ve Rus ordusunun en az %80’i imha oldu. Batının niyeti zaten askeri olarak Rus Silahlı Kuvvetlerini yok etmek, siyasi olarak ise bir kaç parçaya bölmek ama mutlaka rejimi, en azından Putin’i değiştirmekti. Ve bu noktaya çok yaklaşılmışken Putin’in bu işten paçayı sıyırması ve birden başarılı gibi algılanması muhtemel görünüyor. Eğer bu gerçekleşirse, 2025 gerçekten de kilit bir yıl olarak hatırlanacak; dünya tarihinin değiştiği ve hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmadığı bir yıl olacak.
Trump Ukrayna savaşını Paskalya’ya kadar bitirmek ve Kremlin’de şampanya patlatmak istiyor. Trump’ın yaptığı tüm işler Rusya’nın işine yarıyor;
– Ukrayna için Batı’nın verdiği tüm mücadeleye rağmen, bitmek üzere olan Putin ile anlaşma yaparak, Rusya’yı bölünmekten kurtarıyor.
– Avrupa Birliği ve NATO’yu dışlayarak, Rusya karşısında yalnız bırakıyor.
– ABD’nin hegemonya hevesine son vererek, kıta içinde dönmesi ile Rusya ve Çin’in önünü açıyor.
– ABD değerleri ve kurumlarını çökerterek, toplumu kutuplaştırarak Çin ve Rus etkisine karşı hassas hale getiriyor.
Bunları ancak Rusya hesabına çalışan biri yapabilirdi ve Trump’ın Rusya ile ilişkisini “Rus İstihbaratı“ başlıklı kitabımda anlatmıştım.
(Prof. Dr. Sait Yılmaz, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın