Engin Solakoğlu’nun soL Haber’de yayınlanan “Tavuğun anatomik kısıtları” başlıklı yazısı:
“Ya böyle ayrı ayrı nereye kadar?”, “Bir araya gelsenize!”, “Sonuçta hepiniz aynı…” serzenişleri yaygındır ülkemizde. Biraz daha siyaseten deneyimli topluluklar ise söz girerken “şöyle Halk Cephesi gibi bir şey” deyiverirler.
Halk cephesi nedir? Nereden çıkmıştır? Sol tarihe meraklı olanlar bilirler ama özetleyelim.
Esas itibarıyla Fransa kaynaklı bir deneyimden söz ediyoruz. Yıl 1934. Avrupa’da faşizm fırtınası esiyor. Güneydoğu komşusu faşist İtalya, Doğu komşusu Nazi Almanya’sı olan Fransa’da faşist sokak çeteleri dehşet saçıyor, faşist bir darbe ihtimali güçleniyor. O dönemin üç büyük siyasi hareketi, Komünistler, Sosyalistler ve Sol Radikaller 1936 seçimlerine birlikte katılmaya karar veriyor, cepheyi oluşuyorlar. Anımsayalım Komünist ve Sosyalistler daha yeni boşanmışlar. Komünistler 3. Enternasyonalin devrimci çizgisini benimserken, Sosyalistler Reformizm’i seçmiş, düzene payanda olma yolunda. Radikaller aslında merkezden çok uzaklaşmadan bir sağa bir sola yalpalayan Cumhuriyetçiler.
Aslında cephe parti binalarında değil sokaklarda, fabrikalarda kuruluyor. Parti yönetimlerinin, haklı ya da haksız, tereddütlerini aşanlar sokaklarda kol kola veren parti militanları, işçiler. Halk Cephesi’ne orta sınıfları temsil eden Radikaller’in katılışının da ayrı bir hikayesi var. Parti yönetimi sağa “çekiyor” ama “Jön Türkler” diye anılan bir grup Halk Cephesi’ne katılmaktan yana.
Uzatmayalım, Cephe’nin ilânı da sokakta gerçekleşiyor. Fransız Devrimi’nin 1935 yılındaki kutlamaları 3 partinin ve diğer sol sendika ve kuruluşların katılımıyla yapılıyor ve 500 bin katılımcıyla birlikte faşizme karşı ant içiliyor. 1936 seçimleri için hazırlanan programın sloganı: “Ekmek, Barış, Özgürlük”. Bugün plazalarda önemli bir bölümünden bilmem ne kahvesi içerken de farkında olmadan yararlanılan, haftalık çalışma süresinin ücret kaybı olmaksızın azaltılması (48 saatten 40 saate), toplu sözleşme, yıllık ücret artışları, emeklilik veya yılda en az iki hafta ücretli izin hakkı gibi bir çok kazanımın temelinde işte o program var.
Halk Cephesi 1936 seçimlerini sol partilerin oylarında büyük bir sıçrama olduğu için değil birlik olunduğu için kazanıyor. Fransa’nın iki turlu, dar bölge seçim sistemi sayesinde. Sonuçta seçimlerden birinci parti olarak çıkan sosyalistlerin lideri Blum başkanlığında III. Cumhuriyet’in ilk sol iktidarı işbaşına geçmiş oluyor. Cephe Hükümeti’nin bir diğer özelliği ise, henüz oy hakkı bile bulunmayan kadınlara hükümette “devlet sekreterliği” diyebileceğimiz görevleri vermesi.
Cephe hükümetinin bir diğer özelliği ise salt seçim başarısıyla kurulmamış olması. Seçim sonuçlarının ardından işbaşındaki hükümet henüz görev başındayken ülkeyi bir grev dalgası sarıyor. İşçiler fabrikaları işgal edip, direniş komiteleri kuruyorlar. Üretim araçlarının özel mülkiyetini sorguluyorlar. İki milyona yakın emekçinin katıldığı grevler o denli etkili oluyor ki, iktidarın Halk Cephesi’ne devredilmesine dair anlaşmanın bir maddesi de grevlerin sona erdirilmesi oluyor.
Halk Cephesi iktidarının sonu başlangıcı kadar parlak olmuyor. Sömürgeciliğin Cephe hükümetinin ayakta kalması uğruna sürdürülmesi, İspanya İç Savaşı’ndaki tarafsızlık, İtalya’nın Habeşistan’ı işgaline göz yumulması ve sermayenin belinin kırılmaması 1938 yılının Mayıs ayında Cephe’nin tarihe gömülmesini hızlandırıyor.
Şimdi bayram değil (aslında kutlamayı yüreği kaldıranlar için Kurban Bayramı ya neyse), seyran değilken, memlekette dert bini aşmışken, gözlüksüz gözlüklü CHP lideriyle Akepe Genel Başkanının sermaye senfoni orkestrasının müziği eşliğinde dansı devam ederken nereden çıktı bu Halk Cephesi?
Birkaç haftadır konuştuğumuz Avrupa’nın sağa kaydığı tabloda, bölgenin önemli ülkelerinden birindeki gelişmelerden elbette. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa’daki aşırı sağcı parti RN oyların neredeyse üçte birini alınca Cumhurbaşkanı Macron parlamentoyu feshedip erken seçim kararı aldı. İki turlu seçimlerin ilk turu 30 Haziran’da yapılacak.
Birkaç haftadır çeşitli vesilelerle Fransa’yı yazarken yelpazenin solunda yer alma iddiası taşıyan partilerin durumuna da değinmiştim. Özetlersem geçen haftaya kadar sollarını yitirdikleri gibi, oylarını da yitirmiş görünüyorlardı.”
Yazının devamını okumak için tıklayın