Tüm dünyada ve Türkiye’de “sıfır atık” ve daha büyülü bir kelime olan “sürdürülebilirlik”, gıdadan suya, tarımdan turizme her iş kolunun başına sonuna eklenen bir vitrin süsü gibi…
Bu konuda yönetmelikler, yasalar kütüphaneleri doldurur, seminerler, konferanslar ise her gün her saat bir yerlerde. Türkiye’de Sıfır Atık Yönetmeliği üç temel amaç üzerine hazırlanmış:
Birincisi, atık oluşumunun önlenmesi, önlenemediği durumlarda en aza indirilmesi. İkincisi, oluşan atıkların özelliklerine göre biriktirilmesi ve toplanması. Üçüncüsü, ayrı toplanan atıkların öncelikle geri kazanımlarının sağlanması, geri kazanımının mümkün olmaması halinde ise çevre kirliliğine yol açmayacak şekilde nihai bertarafının gerçekleştirilmesini hedefleyen atık yönetim sisteminin kurulması.
Bu tür yönetmelikleri incelediğinize hiçbir yerinde atığı yaratan tüketicinin biliçlendirilmesi, uyarılması, okullarda eğitilmesi, aile terbiyesi gibi herhangi bir açıklama göremezsiniz. Oysa konunun temeli AÇLIKTIR… Konu; dünyada açlıktan ölenler varken, tabakta bırakılan atık yemeklerdir. Konu; evde, iş yerinde, tatilde, çöpe attığımız tonlarla yiyecek ve içecektir. Biz burada dünyada 1 milyar insanın turizmle restoranlarda, otellerde, kafelerde, publarda orada burada tabakta bıraktıkları atıkların önlenmesi üzerine acil ve basit bir uygulamyı önereceğiz..
Kaldığınız otelde, yan masadakilerin tabak tabak yemek alıp büyük kısmını yemeden bırakmaları, bilinçli ve vicdanlı herkes için rahatsız edici bir manzaradır. Özellikle “her şey dahil” sistemde, “nasıl olsa parasını verdim” anlayışıyla büfelerden bilinçsizce alınan yiyecekler, Türkiye’yi giderek bir israf ülkesine dönüştürüyor.
Bir zamanlar annelerin çocuklarına “Tabakta bir pirinç tanesi bile kalmasın” diye öğüt verdiği bir kültürden, topluca duyarsızlaştığımız bir tüketime savrulduk. Tatillerde aileler birlikte lüksün ve şatafatın büyüsüne kapılıyor; tabaklar dolup dolup çöpe gidiyor, kimse dönüp bakmıyor bile.
Bugün gelinen noktada, Birleşik Arap Emirlikleri’nde başlayan fantastik tatil furyasına, Suudi Arabistan da daha da iddialı projelerle katıldı. Lüks, ihtişam ve gösteriş yarışında İslam ülkeleri öne çıkarken; “israf haramdır” düsturunun unutturulduğu bir turizm anlayışı 21. yüzyılın tüketim simgesine dönüşüyor.
Oysa israf sadece bireysel bir ayıp değil; aynı zamanda küresel bir adaletsizliktir. Her yıl otel büfelerinde bir milyardan fazla turistin bıraktığı yiyecekler, dünyanın dört bir yanında açlıktan ölen çocukların kaderini etkiliyor. Bu acı gerçeği artık açıkça dile getirmeli, vicdanlara doğrudan seslenmeliyiz.
Bu nedenle, yumuşak ve etkisiz “Lütfen tabağınıza yiyebileceğiniz kadar alın” uyarıları yerine; otellerde ve restoranlarda daha güçlü, sarsıcı görsel mesajlara ihtiyaç vardır. İsraf edilmiş yiyeceklerin hemen yanında, açlıktan ölen çocukların fotoğrafları yer almalı. Uyarı tabelalarında ise şu net cümle okunmalıdır:
“Senin gıda israfın yüzünden bu çocuk artık hayatta değil.”

Bu kampanyanın amacı, insanları utandırmak değil, onları uyandırmaktır. Nasıl ki trafik cezaları tehlikeli sürüşü engelliyorsa; duygusal rahatsızlık da bilinçsiz gıda israfını durdurabilir. Bu tür uyarılar, sadece yetişkinleri değil, onların çocuklarını da etkileyerek geleceğin daha bilinçli tüketicilerini şekillendirecektir.
Kampanya, turizmin geliştiği İslam ülkelerinde başlatılmalı ve dünyaya örnek olacak şekilde yayılmalıdır. Zira gerçek “helal turizm” anlayışı yalnızca içeriğe değil, gıdaya gösterilen saygıya ve israfı önleme bilincine de dayanmalıdır. Dubai merkezli lüks tüketim kültürünün ve Suudi Arabistan’daki neredeyse 22. yüzyılı andıran devasa projelerin öncülüğünde, bu kampanya da ters yönde bir öncülük yapmalı:
Böyle bir hareket; dünya genelindeki otel zincirlerine, Birleşmiş Milletler (BM), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi uluslararası kuruluşlara ve hükümetlere ulaşarak küresel bir dönüşüm başlatabilir. İsrafın durdurulması; hem ekonomik hem ahlaki hem de insani bir görevdir…
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: