Gazeteci-yazar Menekşe Tokyay, yeni yayımlanan “Karnım Zil Çalıyor” kitabıyla ilgili olarak aposto.com‘dan Soner Can’ın sorularını yanıtladı:
-İktidarlar ilk ve ortaöğretimin ücretsiz olduğu savunur hep. Gerçekten eğitimimiz parasız mı bizim?
-“Parasız eğitim” söylemi kağıt üzerinde var, evet. Ancak pratikte velilerin omzuna yüklenen görünür ve görünmez masraflar, eğitimi fiilen paralı hâle getiriyor. Eylül ayı aileler için tatlı bir telaştan çok, ağır bir bütçe hesabına dönüşüyor. Kıyafetinden defterine, harçlıktan kırtasiye giderlerine ve bazı okullarda okulun temizlik harcamalarına katkıya kadar her şey kalem kalem masraf… Hane bütçesinde bir yerlerden kesilebiliyorsa kesilip eğitim masrafları için ayrılıyor. Yani devletin verdiği ve Anayasa’da yeri de olan eğitim hakkı, ailelerin bütçesinde karşılığını bulmuyor. Bugün bir çocuğun sadece eğitim materyalleri değil, beslenmesi de sosyo-ekonomik bir sorun ve eylül ayı geldiğinde “Beslenme çantasına ne koyacağız?” sorusu da tüm ağırlığı ve kasvetiyle birçok ailenin uykularını kaçırıyor.
-Konuyla ilgili araştırmalar ve somut veriler var mı?
-Olmaz olur mu… Mesela “PISA 2022” raporu bu açıdan çok çarpıcı. Türkiye’de yeterli parası olmadığı için son 30 gün içinde haftada en az bir kez öğün atlayan öğrencilerin oranı yüzde 20’ye yakın. Yani beş öğrenciden biri. Bu oranla OECD ülkeleri arasında birinciliği kaptık. “Parasız eğitim”in fiili olarak hayata geçmesi ve eğitimin ücretsiz ve kapsayıcı olması için çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayacak yapısal, sosyal politikalar da gerekiyor. Bu açıdan örneğin 2015 yılı itibarıyla tüm eğitim materyallerinin dijitalleştirilme sürecini tamamlamış olan Estonya örneği ve Estonya’nın bilimden matematiğe, kapsayıcı eğitimden robotiğe dek birçok alanda dünyada ön sıralarda yer alması bize çok şey anlatıyor.
-Kitabınızın adının alt başlığında “Bir hak olarak” ifadesi var. Bu hak beklentisinin “yasal” bir zemini var mı yoksa vicdani bir beklenti mi?
-Benim için “hak” kavramı sadece yasal metinlerde yazan soyut hükümlerden ibaret değil. Elbette anayasal ve uluslararası belgelerden doğan haklar var ama asıl mesele, bu hakların toplum vicdanında içselleştirilmesi, karşılığını bulması… Çünkü vicdanla, içselleştirmeyle, benimsemeyle desteklenmeyen hiçbir yasal düzenleme kalıcı olamaz. Olsa olsa yukarıdan aşağıya doğru bahşedilen bir lütuf olarak algılanır. Bu da onun kalıcılığını ve toplumsal karşılığını zedeler. Dolayısıyla ben “bir hak olarak ücretsiz okul yemeği” derken hem anayasal temele hem de toplumsal ortak vicdana sesleniyorum. Bu hak, yalnızca devletin lütfu değil, çocukların varoluşundan kaynaklanan, ertelenemez ve devredilemez bir haktır.
-Bir sosyal medya paylaşımında “Okula yemek götüremeyen çocuk bahçede dolanıyor. Bu sadece açlık değil bir travmadır” lafı geçiyordu. Sizi bu kitabı yazmaya iten sebep neydi?
-Gazetecilik ve köşe yazarlığı yaptığım için ve ağırlıklı odak noktalarım çocuk hakları, kadın hakları ve eğitim politikaları başta olmak üzere sosyal politika alanları olduğu için sahadan gelen verileri güncel olarak takip ederim. Bu açıdan öğretmen arkadaşlarımın tanıklıkları ve bana dönem dönem aktardıkları anekdotları oldukça kıymetli bulurum. Benzer şekilde bir öğretmen arkadaşımın bana yıllar önce söylediği söz hâlâ kulağımda çınlar:
“Çocuklar okula aç geliyor, teneffüste tuvaletlerdeki musluklardan su içerek açlıklarını bastırıyorlar.”
Bu cümle beni masa başından kaldırıp sahaya götürdü. Sonrasında anne olarak kendi kızımın okulda yaşadıklarıyla başka tanıklıklar birleşti. Okula gitmesi gereken saatlerde yarı beline kadar sokaktaki çöp varilinin içine sarkarak kağıt toplayan çocuk işçileri gözlemledim. Birçok hak savunucusuyla ve bu alanlarda çalışan dernek temsilcileriyle görüştüm, mülakatlar yaptım.
Söyleşinin devamını okumak için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: