Gazeteciler Joseph Roche ve Iryna Matviyihsyn’in Rusya’daki Müslüman cumhuriyetlerden savaşmak amacıyla Suriye’ye giden cihatçılarla ilgili olarak Moscow Times gazetesinde yayımlanan röportajı:
“Yıkık sokakların kıvrımlarında kuru bir rüzgar eserken benzin kokulu keskin bir duman kokusu taşıyor. Uzakta, yarı yıkılmış bir caminin kubbesi üzerinde yükselen bir minare göze çarpıyor.
“Bu bina Rus hava saldırısıyla yıkıldı” diyor Ebu Musa, İdlib çevresinde Rus bombardımanlarının hedef aldığı yerleri göstererek. Bu yerlerin birçoğu, öğretmeninin evi gibi, onun için kişisel anlam taşıyor.
Kısa boylu ve tıknaz yapılı Ebu Musa, plakasız, eski püskü sarı bir arabayı kendinden emin bir şekilde sürüyor.
“Aracı Aralık ayında Şam’ı ele geçirdiğimizde Hizbullah’tan çaldık” diyor zafer dolu bir gülümsemeyle. Lübnan merkezli ve İran destekli bir Şii milis örgütü olan Hizbullah, Esad rejimiyle birlikte savaşmıştı.
Ayağının dibinde bir M16 tüfeği, direksiyonla vites kolu arasında duruyor. Yüzü, kızıl tonlarında ince bir sakalla çerçevelenmiş. Kendine “mücahit” diyen Ebu Musa, başına sıkıca oturmuş yeşilimsi bir kufi takıyor; bu geleneksel başlık Allah’a bağlılığın simgesi.
Rus bir anne ile Dağıstanlı bir babanın çocuğu olarak Rusya’da doğmuş. Genç yaşta İslam’ı seçmiş. 2012-2013 yıllarında Mısır’da Kur’an eğitimi alırken Beşar Esad rejimine karşı savaşmak için Suriye’deki cihada katılmaya karar vermiş.
Bir süre El Nusra Cephesi saflarında savaştıktan sonra, Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) içinde Rusça konuşan bir birlikte keskin nişancı olarak görev yapmaya başlamış.
Beş liderini kaybettikten sonra komutayı devralan Tacikistanlı Abdullah’la birlikte, iç savaşın en şiddetli dönemlerini yaşamışlar. Esad’ın Rus destekli güçlerine ve IŞİD’e karşı savaşmışlar.
2020’den bu yana birlikleri İdlib’in güney cephesini tutuyor ve Aralık ayındaki HTŞ’nin rejime karşı yürüttüğü belirleyici saldırılarda önemli rol oynuyor.
HTŞ; BM, ABD, AB, Britanya ve başka ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. Aralık ayında üst düzey bir BM yetkilisi, HTŞ’nin gerçekten kapsayıcı bir geçiş hükümeti kurması halinde bu tanımın kaldırılmasının değerlendirileceğini söyledi.
İkinci Çeçen Savaşı sonrası Suriye’ye gelen birçok Çeçen ve Dağıstanlı savaşçının aksine, Ebu Musa ve şu anki komutanı Abdullah esas olarak dini nedenlerle savaşmak için geldiklerini söylüyor.
Ancak Ebu Musa’nın bir arkadaşı olan Rizvan Kubakayev için durum farklı. Onunla bir oto servisi yakınındaki dinlenme alanında karşılaşıyoruz.
1984’te Rusya’nın Stavropol bölgesinde doğan, Güney Rusya’daki Türkçe konuşan Müslüman azınlık Nogaylara mensup Kubakayev, Birinci Çeçen Savaşı patlak verdiğinde sadece 10 yaşındaymış.
“Ablamın kocası Kamil, direnişçilerin yanında savaşırken öldürüldü. Sonra FSB ajanları evimize geldi. Beni dövdüler, işkence ettiler, elektrik verdiler, kaburgalarımı kırdılar. Aileme de saldırdılar. Benden bilgi almak istediler. Daha çocuktum” diyor.
Yıllar süren baskıdan sonra, 2014’te önce Türkiye’ye, ardından Suriye’ye kaçmış.
“Rusya nerede savaş açtıysa -Çeçenistan, Ukrayna, Suriye- bu hep aynı savaştı. Ben buraya cihat için değil, işgale karşı savaşmak için geldim” diyor.
İdlib’den “Rus emperyalizmine” karşı bir “bilgi savaşı” yürütüyor. Telegram, YouTube ve Instagram üzerinden Nogay topluluğuna ve diasporasına sesleniyor, susturulduklarını anlatmaya çalışıyor.
Ukrayna’dan öğrenilenler
İdlib’e yaklaşık bir saat mesafedeki taşlı tepelerde, eski cephe hattında yürürken Komutan Abdullah da kendini öncelikle bir mücahit olarak tanımlıyor. Ancak Ukrayna’daki Rus başarısızlıklarından duyduğu memnuniyeti gizlemiyor.
Bu başarısızlıkların, HTŞ’nin Şam’a karşı hızlı ilerleyişine ve Esad rejiminin zayıflamasına katkıda bulunduğunu düşünüyor. Bu nedenle birlikleri, Rusya’nın Ukrayna’daki savaş stratejisini dikkatle incelemiş.
Ukrayna işgali öncesi Rus hava kuvvetleri Suriye semalarında mutlak hakimiyet kurmuştu. Muhaliflerin hareket kabiliyeti kısıtlıydı. Ama Moskova askeri gücünü Avrupa’ya kaydırınca Suriye’deki varlığı azaldı; bu da HTŞ için yeni taktik fırsatlar doğurdu.
“Ukrayna savaşında en çok dikkat çeken şey drone’lardı” diyor Abdullah, savaş zamanlarında bulunduğu cepheyi ziyaret ederken. “Ukrayna seri üretim yapabiliyor. Biz ise yardım almadan, en fazla 50 cihaz toplayabildik; çoğu kamikaze ve Mavic’ti. Ama hepsini en verimli şekilde kullandık” diye konuşuyor.
Bu küçük drone filosuyla hava istihbarat açığını kapattıklarını ve düşman üslerinin haritalanmasından eş zamanlı saldırılara kadar birçok taktiği geliştirdiklerini anlatıyor.
“Biz önce gökten vurur, sonra karadan gireriz. Allah için savaşıyoruz ama her yerden öğreniyoruz” diyor.
Ebu Musa, Ukrayna’daki savaşın Rusların geri çekilebileceğini gösterdiğini ve bunun onlara bir imparatorluğun bile çökebileceği umudunu verdiğini söylüyor.
Geri dönüş yok
Esad mağlup olmuş ve Rusya’ya sığınmışken, iki savaşçının da memleketlerine dönmeye niyeti yok.
Rusya’da “terörizm” ve “terörü teşvik” suçlarından gıyabında mahkûm edilen Ebu Musa, 2014’ten beri geri dönme fikrinden vazgeçmiş.
“Bana 15 ila 20 yıl arası ceza verildi. Duruşma gıyabımda yapıldı. Kararı annem gönderdi; onu ve babamı mahkemeye çağırmışlar” diyor.
Eski dairesinde dini kitaplardan oluşan kütüphanesini gururla gösteriyor. Rafın üst kısmından silahlarını çıkarıp kitapların yanına koyuyor.

“Ben Amerikan silahlarını seviyorum, Rus silahlarını değil” diyor, yüzünde donuk bir tebessümle.
Tıpkı Kubakayev gibi o da bilgi savaşı veriyor. YouTube’da Rusça içerikler üreterek İslam dünyasını tanıtıyor.
“Savaşmadığımız zamanlarda, insanları İslam’a davet ediyorum, temel esaslarını anlatıyorum. Rusça konuşan milislerimize de ders veriyorum; camilerde, üslerde ya da evlerinde.”
Bazen, Ukrayna’ya savaşmak üzere çağrılan Ruslardan mesajlar aldığını anlatıyor: “Ne yapmalıyım?” diye soruyorlarmış. O da kaçıp Türkiye’ye gitmelerini öneriyor, orada kalamazlarsa İdlib’e gelmelerini. Ama bu yolculuğun kolay olmadığını da kabul ediyor: “Yolda başlarına işler gelir.”
Kubakayev de sosyal medyada insanları Rus ordusuna katılmamaya ikna etmeye çalışıyor:
“Biz küçük bir halkız [Nogaylar]. Gençlerimiz Ukrayna’da ölürse bu sessiz bir soykırım olur. Ne olur bu savaşa katılmayın. Bu savaş bizim savaşımız değil” diyor.
Hiçbir mali destek bu mücadeleyi yürüttüğünü, bunu hayatının amacı olarak gördüğünü anlatıyor. Projesi ne bir STK ne de resmi olarak kayıtlı. Ama bu, Rusya’nın onu “terörist” ilan etmesine engel olmamış.
“Yetkililer aileme, işime devam edersem onları kameralar önünde işkenceyle tehdit ettiler” diyor.
Rus gizli servisinin ailesini tehdit ettiğini, onu geri dönmeye zorladığını ama buna hiç niyeti olmadığını söylüyor:
“Ben Rusya İmparatorluğu’na ait değilim” diye bitiriyor sözünü sakin bir şekilde. “Ben özgür olmak isteyen bir halkın mensubuyum.”
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: