Suriye’deki son gelişmeler bölgede yeniden hesaplar yapılmasına yol açtı.
2000’lerin başından beri bölgemizde devam eden değişim, dönüşüm ve yıkım süreci kendi evreleri içinde yaşanmaya devam ediyor. “Arap Baharı” denilen hazan sonrasında en son ve büyük etki Esed rejiminin çökmesi ile yaşandı. Bölgede Rus, İran ve Türkiye, İsrail gibi daha bölgesel sayılacak güçler yanında ABD, İngiltere, Fransa vesaire yani yedi düvel at koşturmaya devam ediyor.
Bölgeye dair derin analizler herkesin kendi maslahatı penceresine göre işlemeye devam ediyor. Burada Irak ve Suriye tecrübeleri üzerinden başka bir açıdan bölgeye bakmak isabetli olabilir. 2015’te Çankırı Karatekin Üniversitesi yayınları arasından çıkan “Suriye’de Tarihin Sonu” başlıklı kitabımıza şöyle başlamıştık:
“Suriye’de tarihin sonundan söz etmek iki temel düşünceyi tevlit ediyor. Birincisi, Suriye’de Osmanlı sonrası devam edip giden sürecin nihayetlenmesi ve Baas diktatörlüğünün sona erip yerine Suriye halkının kendi öz iradesinin sandığa yansıdığı imasını veren bir idari mekanizmanın kurulmasıdır. İkincisi ise birkaç yüzyıldır süren sömürge hegemonyasının tarihi yeniden üretip gelecek yüzyıl adına kendi statükosunu devam ettirecek düzeni kurup sürdürmesidir.
Tarih, kronolojisiyle sürüp giden lakin olguları ile dalgalanmalar yaşayan bir süreçtir. Orta Doğu’da Osmanlı sonrası süreç, büyük oranda, bölge açısından, döngüsel tarih tasarımından bakıldığında muvakkaten de olsa, tarihin sonudur; kapitalizmin buraya demir atması ise başka bir yaklaşım açısından başka bir ilerlemeci tarih tasarımınca sonu tayin eder. Tarihin olgusal yapısı olaylar üzerinden takip edilebilen ahbarî yapısına kıyasla çok daha belirleyici ve umranîdir. Bunları tasvir ve tahlil etmeden olayların takibi sadece bir tahkiyeyi izlemek olacaktır.“
Irak tecrübesi bize gösterdi ki ABD bölgede düzensizlikten beslenen bir arka plandan hareket ediyor. İngiltere’nin bu eski aklının yeni uygulayıcısı ne yazık ki bölgede bol devşirmeye sahip. Bu sayede uzaktan gölge oyununu rahat oynuyor. Amerikalılar daha düz ve yıkıcı bir halde ilerliyorlar. Ringolar ve gringolar eşliğinde yerliler olarak bölgede nizam hayâl ediyoruz. Irak’ta etnik, mezhepsel ayrılıkların körüklenmesinin ve devletin yıkılmasının neye mal olduğunu herkes tecrübe etti. Bu konuda kendince özerk bölge kazanan etnik taban hariç kimse pek mutlu değil. Bir de buradaki kaynakları sömürenler var tabi. İran bu süreçte Irak tecrübesinde iyi bir sınav vermedi. İşgal ve sonrasında tutumu ile kendi merkezî çıkarlarını bölgenin önüne koyup hatta dayatınca sonuçta Irak bir harabiyet yaşadı. Muhakkak kendince muazzam çıkarlar elde etmiştir rejim ve hempaları ama bu bölgede bir medeniyet oluşması yolundaki sürece en ufak bir katkı sağlamadı. Son Hamas saldırısı ve sonrası yaşananlar ise bölgede ciddi medeni temeller atmadan kendini dayatmanın sonuçlarını İran’a bedel olarak çıkarmış görünüyor. Düzen sağlamadan, iletişim odaklı olmadan, bulunulan yerin halkının maslahatını düşünmeden sadece kendi mezhebî ve stratejik emelleri ile hareket etme sonuçta patlayan cep telefonları ile küçük düşürülmek oldu.
Sonuçta İran, Amerika müdahale ve işgali altındaki Irak’ta medeniyetçi bir rol oyna(ya)madı.
Türk Devleti’nin tarihî arka planında tarihî tecrübeden öğrendiğimiz kadarıyla nizam kuran, iletişime açık ve bulunduğu yerdeki medeniyet yapısını tahkim etmeyi önceleyen bir durum söz konusudur.
(Prof. Dr. Altan Çetin, tasam.org)
Makalenin devamı için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: