2011 yılında başlayan iç savaştan dolayı altı milyondan fazla insanın terk ettiği Suriye’de halkın dini yapısı iç savaşın da nedenlerini biraz açıklıyor.
Irak’ta 30 yıl önce yaşananlar da aynı nedenlerden kaynaklanmıştı. Irak’ta halkın yüzde 70’i Şii yüzde 30’u Sünni’ydi ancak ülke nüfusunun yüzde 20’si de Sünni Kürtlerden oluşuyordu.
Saddam Kürtlerin yönetime katılmalarına izin vermiyordu hatta Halepçe’de* olduğu gibi binlercesini gazla öldürüyordu. Yani aslında ülkeyi yüzde 10’luk bir Arap Sünni azınlık yönetiyordu. Su yolunu bulur örneğindeki gibi halkın ezici çoğunluğu sonunda yönetimi ele geçirdi. Dünya buna hiçbir itirazda bulunamadı. ABD’nin desteği olmasa da er geç olacak bir gelişmeydi bu. Doğanın yasaları vardır, sıkıştırılan gaz patlar.
Yıllar sonra aynı şey Suriye’de oluyor. Suriye’nin de yüzde 74’ü Sünni, yüzde 13’ü Şii ve Alevi, yüzde 10’u Hristiyan ve yüzde 3’ü de Dürzilerden oluşuyor. Aslında daha da karmaşık bir yapı var. Burada da görüldüğü gibi halkın ezici çoğunluğu azınlıktaki Şii-Alevi bir grup tarafından yönetiliyordu. Suriye nüfusunun yüzde 80’i Arap, yüzde 10’u Kürt, yüzde 5’i Türkmen ve yüzde 5’i de diğer halklardan oluşuyor. Yani eşyanın tabiatına aykırı olan bu durum şimdi düzeltilmeye çalışılıyor.
Olup bitenlerin emperyalizmin bir oyunu olduğu iddiaları Suriye özelinde biraz komik kaçıyor. Bu savı ileri süren kişilere “Emperyalizm halkların kendi kaderini belirlemesinden yana mı yani” diye sormamız lazım o zaman.
Suriye’de taşlar henüz yerine oturmadığı için su yolunu buldu diyemiyoruz çünkü Sünniliğin en radikal uygulaması yani cihatçılar ülke yönetimini ele geçirdi. Bakıp göreceğiz Suriye’nin sünni Arap halkı doğru bir seçim mi yapmış! Tabii olup bitenler için kimse halka bir şey sormadı.
Bu arada Suriye’nin 2024 yılı nüfusunun 24 milyonu biraz aşkın olduğunu belirtelim. CIA World Factbook ülke nüfusunu 2018’de 19,4 milyon kişi olarak açıklamıştı. Ülkede iç savaştan önce 22 milyondan biraz fazla kişi yaşıyordu ve 1,3 milyon Iraklı mülteci ve 500 binden fazla da Filistinli de buna dahildi.1
Rakamlarla fazla haşır neşir olmak Suriye örneğinde pek bilimsel yani doğru sonuçlar sağlamıyor gördüğünüz gibi. Yeni bir nüfus sayımı yapılırsa gerçek etnik, mezhepsel ve dinsel durum açıklığa kavuşacak.
Ülkenin halkı için kullanılan Levanten sözcüğüne açıklık getirmek gerekirse, bu sözcük Otmanlı Devleti içinde özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan Hristiyanları tanımlamak için kullanılır. En dar tanım olarak da; şu anki Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerde yaşayan Otmanlı döneminde yerleşmiş, Fransız-İtalyan kökenli Katoliklerdir. Bunlar yerel Hristiyan nüfusundan farklıdır.
Suriye sözcüğünün kökeni
Çeşitli kaynaklar Suriye adının M.Ö. 8. yüzyılda Luvidilinde kullanılan “Sura/i” teriminden ve antik Yunanca isimlerinden türetildiğini ve her ikisinin de aslen Kuzey Mezopotamya’daki (bugünkü Irak) Asurlulardan geldiğini göstermekte. Ancak Seleukos İmparatorluğu’ndan (M.Ö. 323-150) itibaren bu terim Levant’a da uygulandı ve bu noktadan sonra Yunanlar bu terimi Mezopotamya’daki Süryaniler ile Levant’taki Aramiler arasında ayrım yapmadan kullandı. Ana akım modern akademik görüş, Yunanca isim, M.Ö. 8. yüzyıl Çineköy yazıtında kaydedilen Fenikece Asurlulara karşılık geliyor gibi görünmekte.2
Suriye’de insan yaşamı çok çok eskidir, ülke yaklaşık M.Ö. 10.000 yılından bu yana tarım ve hayvancılığın ilk kez görülmeye başladığı Neolitik kültürün merkezlerinden biridir. Halep’te bulunan Tell Karamel’de M.Ö. 10.650 yılına tarihlenen birkaç yuvarlak taş kule bulunmakta. Anadolu’daki insanlarla da ticaret yaptılar, ülkede bulunan obsidyen aletler buna kanıt oluşturuyor.
Bölgede kayıtlara geçen en eski yerli uygarlık, Suriye’nin kuzeyinde, bugünkü İdlib yakınlarındaki Ebla Krallığı’dır. Bu krallığın M.Ö. 3500 civarında kurulduğu ve Mezopotamya devletleri Sumer, Asur ve Akad’ın yanı sıra kuzeybatıda, Anadolu’daki Hurriler ve Hattiler ile ticaret yaparak servetini kademeli olarak artırdığı anlaşılmakta. Kazılar sırasında bulunan Firavun armağanları Ebla’nın Mısır’la da ilişkisini gösteriyor.3
Günümüz Suriyelileri
Suriyelilerinin çoğu, günümüz dilleri ve Arap kültürü ve tarihine olan bağları nedeniyle Arap olarak tanımlanıyor. Genetik olarak ise, Suriyeli Arapların bölgeye özgü çeşitli Sami dillerini konuşan grupların bir karışımı olduğu söylenebilir. Lübnanlılar, Fiistinliler, Ürdünlüler ve Yahudiler gibi yakın komşularıyla yakın akraba olan genel olarak yerli bir Levanten halkı Suriyeliler.
Halk Levant Arapçası, Mezopotamya Arapçası, Türkçe ve Kurmançça konuşuyor. Arap Dili ve Dilbilimi Ansiklopedisi’ne göre, ülkede Arapçaya ek olarak, konuşmacı sayısına göre şu diller konuşuluyor:
Kürtçe, Türkçe, Neo-Aramca (dört lehçe), Çerkesçe, Çeçence, Ermenice** ve son olarak Yunanca. Bu dillerin hiçbiri resmi statüye sahip değildi ancak yeni yönetim bunlara bir statü sağlayacak mı bilinmiyor. Çerkesler, 19. yüzyılın son yarısında Rus-Çerkes Savaşı’nı takip eden Çerkes Soykırımı’ndan sonra Suriye’ye taşındı.
Nasıl bir gelecek bekliyor?
Bu konuda ileri sürülen savlar çok. Kimi aynı çatı altında tüm halkların birleşeceği demokratik bir cumhuriyetten söz ediyor ki yönetimde cihatçılar bulunduğu için bu pek olası görünmüyor. Kimileri bir federasyondan söz ediyor, belki en doğrusu bu ama buna da siyasi dengeler izin vermiyor, kimileri de ülkenin üçe bölünmesinden yani üç ayrı devletten söz ediyor. Sünni bölgede bir Sünni Arap yönetimi, Kürtlerin bulunduğu bölgede bir Kürt devleti ve Alevi-Şii Arapların bulunduğu bölgede de bir Alevi-Şii devleti. Ama tabii Dürziler ve Hristiyanlar ne olacak o zaman? İşte bu sorunun yanıtı yok.
Ve son olarak da kimsenin istemediği bir seçenek var, kanlı bir iç savaş daha. Bu olasılık seçenek dahi olsa, var. Cihatçıların gemi azıya alıp bazılarının iddia ettiği gibi Afganistan’daki gibi halkı boğan bir rejim kurması ülkede anında iç savaşı tetikleyecektir. Ama bu seçenek yine de çok zor görünüyor. Çünkü İsrail’in yanı başında böyle bir oluşumun yaşama şansı “Türkiye’nin tam desteği olsa bile” çok zor hatta imkânsız. Üstelik diğer Arap ülkeleri de buna izin veremez. Veremez çünkü kendi tahtları da tehlikeye girer.
Türkiye’de iktidar ve yandaşları nedeni belirsiz zafer çığlıkları atıyor. Trump’ın açıklamasından da kesinleşti ki Golani’yi yetiştirip donatan, sonra da Esad’ın üstüne salan bizzat Tayyip Erdoğan’dır. Bunu tüm dünya bir kenara not etti. Resmen terörist kabul ettiğin adamı ve örgütünü eteğinin altında sakladığın için yarın onun yapacağı her türlü suça da ortak olacaksın, bu kaçınılmaz. Bu hatırlatmayı yapalım da sonra kimse “sen niye sustun” demesin.
Suriye pilavı daha çok su kaldırır gibi görünüyor çünkü ‘müşterisi’ çok, pilav miktarı ise sınırlı. Çok su katılırsa pilav pilav olmaktan çıkar lapaya dönüşür, az su katılırsa da pirinçler diri kalır ve yenmekten uzak bir yemek çıkar ortaya. İyisi mi tencerenin altındaki ateşin kısılıp yemeğin kendi kendine pişmesinin beklenmesi çünkü pilav bilindiği gibi en iyi minimum ateşte pişer.
Pişer pişmez de yenmemeli çünkü yine bildiğiniz gibi pilav bir süre demlenmeye bırakılır ki pirinçler kendine gelsin.
Herkese keyifli günler.
* Saddam Hüseyin’in Irak’ın kuzeyindeki Halepçe’de Kürt isyancılar ve sivil halka zehirli gaz saldırısı. Saldırıda 3.200 ile 5.000 arasında kişi öldü ve 7.000 ile 10.000 arası sivil zehirlendi.
** Çoğu, Otmanlı Devleti döneminde yapılan tehcir sırasında Suriye’ye gelenlerin torunlarıdır. Suriye dünyadaki en büyük 7. Ermeni nüfusuna sahiptir.
KAYNAKLAR
Orijinal fotoğraf: Birleşmiş Milletler