Çarşamba, 14 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Suriye’de izlenebilecek tutum

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 6 Aralık 2024 19:53
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

Sovyetler Birliği’nin yeni dağıldığı yıllardı. Kuveyt’ten dönmüş Bakanlık’ta Orta Doğu Dairesine görevlendirilmiştim.

Brüksel’de katıldığım toplantılarda yeni tehdit kaynağı olarak Orta Doğu bölgesindeki gelişmeler tartışılıyordu. İran, Irak, Suriye ve Libya riskli ülkeler olarak niteleniyordu. Nitekim, riskli görülen ülkelerden Irak, Suriye ve Libya’nın yıllar içinde başına gelenleri gördük. Sıranın İran’a geldiğinden söz ediliyor.

Başta ABD, bölge dışı güçlerin yakın ilgilerinin temelinde bölgenin onlar için stratejik önemi ve İsrail’in güvenliği yatmakta. Ancak dış aktörlerin bölgeye yönelik izledikleri politika Türkiye’nin beklentilerini pek karşılamıyor. Onların bölgemize yönelik stratejik hedefleri, çıkarları, teröre bakış açıları Türkiye’nin milli güvenliğine ters düşüyor. Nitekim  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaman zaman verdiği demeçlerde, “Müttefiklerimizden temel beklentimiz, benzer bir terörle mücadele yaklaşımı benimsemeleridir. Ne yazık ki, şimdiye kadar müttefiklerimizden beklenen düzeyde destek ve dayanışma almış değiliz” sözleri de  terörle mücadeleye farklı bakış açılarının bir ifadesi niteliğinde.

Bu yaklaşımın bir örneğini yaşıyoruz son günlerde. Dikkatlerin Suriye’deki son kaygı verici gelişmeler üzerinde yoğunlaştığı dönemde bir başka dikkat çekici gelişme yaşanıyor. Suriye topraklarının bir bölümünde ABD desteği ile bir devletçik kurmaya heveslenen PKK/YPG terör örgütünün başı Mazlum Abdi, ABD başkanlığına seçilen Trump’ın 20 Ocak 2025’te yapılacak resmi yemin törenine davet ediliyor. Soru şu: Bu davet ile ne mesaj verilmek isteniyor? Türkiye bu daveti engellemek amacıyla herhangi bir diplomatik girişimde bulundu mu? Bu davet, PKK/PYD’nin tanınması anlamına mı geliyor?

Şu sıralar bu tür sorulara yanıt aramayı bıraktık, HTŞ’nin (Hey’et Tahrir el Şam), Halep ve diğer bölgelere saldırılarının nedenlerini ve olası sonuçlarını aramaya başladık. Kimimiz bu saldırılardan hoşnut, hayaller kuruyor, hesaplar yapıyor. Kimimiz kaygılı, bu saldırıların nereye varacağını, ne sonuçlar doğuracağını hesaplamaya çalışıyor.

Aylardır bu saldırının hazırlığının yapıldığı anlaşılıyor. HTŞ’ye, PKK/PYD güçlerine yapıldığı gibi, uzmanlık düzeyinde uzun süre eğitim verildiği anlaşılıyor. HTŞ’nin yayınladığı bildirilerin de bir uzmanlık eseri olduğu görülüyor. Modern silahların nereden  bulunduğu, istihbarat desteğini kimlerin sağladığı soruluyor. Yaklaşık 30 bin HTŞ üyesi ve onu destekleyen 20 bin kişilik radikal grupların parasını kimlerin verdiği soruluyor.

Bu soruların yanıtlarını emekli İngiliz Büyükelçi ve İngiliz Gizli Servisi (MI6) eski görevlisi Alastair Crooke 2 Aralık’ta bir Amerikan TV kanalında veriyor. Emekli Büyükelçi özetle şunları söylüyor: 

“HTŞ operasyonu İsrail ve NATO tarafından organize edildi. Türkiye ‘evet’ dedi. HTŞ artık cihatçı çapulcular değildir. NATO tarafından silahlandırıldılar ve çeşitli dönemlerde ABD tarafından eğitildiler. İsrail, Suriye sınırına yığılmaya başladı. Her an müdahil olabilir. Ancak bunu belirleyecek, İran’ın Irak üzeri veya hava sahasından karada savaşacak gruplar yollayıp yollamayacağı olacak… Rusya, Türkiye’ye öfkeli ve şimdilik karadan müdahale edebilecek durumu yok. Havadan bombalama ise sonuç değiştirmez…”

Brüksel tarafından riskli ülkeler arasında değerlendiren ve İsrail’e tehdit olarak görülen Suriye’ye diz çökertme planının yeni bir aşamaya girdiği görülüyor. Suriye’deki rejim, baskılar, mezhepsel ayrılıklar vs. ile dış güçlerin ilgisi çekmekte.  

Hatırlanacağı üzere, Kuzey Irak’taki Kürtleri Irak lideri Saddam Hüseyin’e karşı korumak için 1991’de “Çekiç Güç Harekatı” başlatılmıştı. Türkiye’nin yeşil ışık yakmasıyla. “Çekiç Güç” 12 yıl boyunca Kuzey Irak’ta bir “Kürt devleti”nin kurulmasına şemsiye görevi yapmıştı. Irak, 2003’te parçalandı. 2011’de Suriye ve Libya iç savaşa girdi.

Türkiye, Suriye’deki iç savaş sürecinde de ABD’nin yanında yer aldı. Şam’daki rejimi yıpratma koalisyonuna katıldı. Şam yıpranırken, Türkiye için tehdit oluşturan Suriye topraklarındaki PKK/YPG yapılanması güçlenmeye başladı. Artık Irak’tan sonra Suriye’de, PKK/PYD terör örgütü devletinin kurulması olasılığından söz ediliyor. Örgüt lideri Mazlum Abdi Trump’ın yeminine davet ediliyor.

Öte yandan, Türkiye sınırına yerleşen El Kaide ve IŞİD ürünü HTŞ de keza emekli İngiliz Büyükelçisi’nin ifadesiyle ABD ve İsrail teşviki ile saldırılara girişiyor. Sormak gerek, HTŞ’nin saldırılarından hayallere kapılanlara, HTŞ ile bileşenleri Şam’da yönetimi ele geçirirse ne olur? ABD güdümünde Taliban tarzı bir rejim kurulmasına ilaveten Fırat’ın doğusunda PKK/PYD kalıcı olur ve güney sınırımızda bunlarla komşuluk etmek durumunda kalırız. 

ABD ve İsrail güdümündeki bu komşuların, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını da kabul etmeyecekleri beklenmeli. Böyle bir durumda Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde yeni bir baş ağrısı ile karşılaşması muhtemel.

Bu olasılıkları göz önünde tutarak Türkiye nasıl bir tutum izlemeli? 

Yukarıda işaret ettiğimiz ihtimaller Türkiye’nin milli güvenliğine tehdit niteliğinde. Bu itibarla mevcut Suriye yönetimi ile ilişkilerin normalleştirilmesi en isabetli yol olarak görülmekte. Son dönemde yaşananlardan da ders alarak, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, sığınmacıların ülkelerine güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönmeleri ve ülkedeki terör örgütleri ile mücadelede iş birliği çerçevesinde ilişkilerin normalleştirilmesi sürecine yeni bir şans verilmesi en doğru yol olarak değerlendirilmekte.

Suriye‘nin toprak bütünlüğünü desteklemeye devam eden Türkiye, adil ve kalıcı çözüm için çabalıyor. Bölgede diplomasiye daha fazla alan açılması görüşünde. Suriye’deki rejiminin siyasi çözüm sürecine angaje olması gerektiğine inanıyor. Sivillerin zarar görmemesi, PKK ve uzantılarının durumdan istifade etmemesi gerektiği yolunda açıklamalarda bulunan Türkiye, bu  süreçte özellikle Rusya ve İran’ın yaklaşımlarını da  dikkate almalı. Bu iki ülkenin kendileri için stratejik öneme haiz Suriye’yi ABD güdümündeki terör örgütlerine bırakıp gitmesi beklenmemeli. Bu itibarla üç ülke arasında hafta sonunda Katar’da gerçekleştirilecek istişareler önem taşımakta.

Bu üç ülkenin, Suriye’deki meşru iktidara yönelik terör saldırılarının durması, sivillerin zarar görmemesi, ülkedeki terör yapılanmalarının durumdan istifade etmemesi , ülkede düzen ve istikrarın sağlanması konusunda yönetime yardımcı olması, tarafların bölgedeki nüfuzlarını kullanmaları ve normalleşme sürecine katkıda bulunacak üç ülke arasındaki eş güdümün sürdürülmesi hususlarında ortak anlayışa varmaları umulur…

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale ‘Halep’e kayyım mı atanacak?’
Sonraki Makale Erdoğan Trump’a güvenmiyor

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Serbest Kürsü

“Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminin düşündürdükleri

Gürsel Demirok
13 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

2 üniversite karşılaştırması

Alper Eliçin
13 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

Azala azala yok mu olacağız?

Metin Gülbay
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

Geleceğin inşasında kalıcı adımlar

Yıldırım Aktuğan
12 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?