Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem,Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya’da 12 binden fazla binanın çökmesine yol açtı. Yeni yapılan binaların dahi enkaz haline gelmesi gözleri müteahhitlere çevirdi. Ancak çürük binaların tek sorumlusu müteahhitler değil.
İnşaat faaliyetlerinin, yer seçiminden binalardaki taşıyıcı sistemlerle demir ve beton malzemelerinin kalitesine dek ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ciddi bir sorumluluğu bulunuyor. Afet bölgelerinde ise bu sorumluluk daha da büyüyor.
Adalet Bakanlığı, depremlerden etkilenen illerdeki savcılıklara Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması için yazı gönderirken, Diyarbakır ve Osmaniye’de soruşturmaların başlatıldığı duyuruldu. Türkiye’nin yakın tarihindeki deprem soruşturmaları ise yıkılan binaların denetim ve izin süreçlerinde kusur ya da ihmali olan kamu görevlilerinin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda soru işaretlerine neden oluyor.
1999 Marmara depreminde kamusal sorumluluğu olan üst düzey yetkililer yargılanmazken, 23 Ekim 2011’de gerçekleşen 7,2 büyüklüğündeki Van depreminde de durum değişmedi.
Van depreminde 604 insan hayatını kaybetmiş, yetkililerin “eve dönün” çağrısının ardından 9 Kasım 2011’de gerçekleşen ikinci depremde aralarında kente gelen gazeteci, aktivist ve yardım kuruluşu ekiplerinin de yer aldığı 42 kişi yaşamını yitirmişti. 24 kişinin yaşamını yitirdiği Bayram Otel ile ilgili açılan davada, can kayıplarında sorumluluğu olan kamu yetkilileri hakkında soruşturma izni çıkmadı.
DW Türkçe’ye konuşan Van Bayram Otel davasında mağdur ailelerin avukatlarından Murat Kemal Gündüz, dava dosyasına giren bilimsel tespitlerin Kahramanmaraş depremleri için de geçerli olduğunu söylüyor. Gündüz, “Hiçbir şey değişmemiş. Bakın 12 yıl geçti. Maalesef sonuç aynı” diyor.
Peki binaların yapım süreçlerinde hangi kamu kurumunun ne gibi sorumlulukları var?
Avukat Gündüz, deprem felaketinde birçok kamu kurumunun sorumluluğu olduğunu belirterek binaların depreme dayanıklılığı ve inşaatların kalitesi açısından öncelikli sorumlu kurumları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) ve ilgili yerel idareler (belediyeler ve valilikler) diye sıralıyor.
Yıkılan ve hasar gören hastaneler ve sağlık kuruluşlarıyla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın, karayolları ve köprülerle ilgili Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu dile getiren Gündüz, afetten dolayı AFAD’ın da deprem riski bilinen yerlerde yapması gereken çalışmalar olduğunu belirterek bu konuda İçişleri Bakanlığı’nın da açık bir sorumluluğu bulunduğuna dikkat çekiyor.
“Burası önceden afet bölgesi ilan edilmiş. Deprem riskinin bilindiği yerler” diyen Gündüz’e göre deprem riskini en aza indirmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da AFAD’ın da binaları denetlemesi gerekiyordu.
Deprem sonrası bunun yapılmadığının açık bir şekilde görüldüğünü ifade eden Gündüz, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hem ruhsatları, imar planlarını, bölgesel yerleşmeyi takip etmesi hem de bunları denetlemesi lazımdı, ki buralar riskli olan yerler. Daha evvel meydana gelen depremlerde yapılan sorumluluk atıflarında Çevre Bakanlığı’na sorumluluk verilmesinin sebebi de bu tespitlere dayalıydı. Keza AFAD için de aynısı geçerli” diyor.
Bölgede tarım arazilerinin üzerine çok sayıda bina yapıldığına işaret eden Gündüz, “Yerel idarelerin kusuru olmakla birlikte ben, temel sorumluluk yine de Bakanlık düzeyinde diye düşünüyorum. Çünkü müdahale, düzeltme, uyarma ve denetleme yükümlülükleri var. Denetleme makamını yerine getirmek zorunda” ifadelerini kullanıyor.
Yıkılan binaların yüzde 60’ı yeni
DW Türkçe’ye konuşan ODTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı Yöneticisi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan binaların, Adana haricinde yüzde 50 ila 60’nın 2000 sonrası yapıldığına dikkat çekiyor.
2001’de çıkan Yapı Denetim Yasası, çıktığı yıldan itibaren Hatay, Gaziantep ve Adana’nın da yer aldığı 19 pilot ilde, 2011’den itibaren de tüm Türkiye’de uygulanmaya başlanmıştı. Buna göre Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yetkilendirdiği ve denetiminden sorumlu olduğu yapı denetim kuruluşu, yapı sahibi adına inşaat faaliyetlerini ve müteahhiti denetliyor.
Bu kuruluşların verdiği rapor üzerine de belediye yapıya ruhsat tahsis ediyor. Belediye tahsis etmezse merkezi idarenin ruhsat verme yetkisi de var. Avukat Murat Kemal Gündüz, büyük projelerde, toplu konutlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ruhsat izni verebildiğini söylüyor. Gündüz, ayrıca mevzuata göre Bakanlığın temel sorumluluğunun verilen tüm ruhsatları denetlemek olduğunu vurguluyor.
Yasaya göre denetim şirketlerini yapı sahibi belirlese de uygulamada bu kuruluşları müteahhitlerin belirlediği, ücreti de müteahhitin ödediği görülüyor. İnşaat şirketlerinin yapı denetim firmaları da açtığının altını çizen Haluk Sucuoğlu, müteahhitlerin özellikle küçük yerlerde belediyelerle politik ilişkilerine dikkat çekiyor.
DW Türkçe’ye konuşan daha önce İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Teftiş Başkanı olan Ali Tezel de yapı denetimindeki sorunlara işaret ediyor. 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapı denetim şirketlerini incelemeye aldıklarını ifade eden Tezel, “Birinci en büyük sorun yapı denetim şirketlerini inşaat şirketlerinin seçmesiydi. Yani hangi yapı denetim şirketiyle çalışacaklarını o şirketler seçiyordu. İkincisi, yapı denetim şirketleri belli bir metrekare için belli bir sayıda mühendis çalıştırmak zorundaydı. Ölmüş olan mühendisleri diplomaları var diye sanki orada inşaatı denetlemiş gibi sosyal güvenlik kurumuna bildirge ediyorlardı” ifadelerini kullanıyor.
Avukat Gündüz’e göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu açıdan kısmen sorumlu.
Van Bayram Otel davasında Anayasa Mahkemesi yaşam hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Van Valisi, yerel ve merkezi AFAD yetkililerinin yargılanmasına karar vermiş, ancak İçişleri Bakanlığı Vali’nin soruşturulmasını reddetmişti. AFAD yetkilileri hakkında ise Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun görevlendirdiği müfettişler yargılamaya izin verilmemesi kararı vermişti. Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez yapılan başvuru reddedilirken karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.
“Mahkemeler devletin yanında”
Haluk Sucuoğlu ise daha önce yaşanan Erzincan, Dinar, Ceyhan ve Marmara depremlerinde de kamu görevlilerinin etkin bir şekilde yargılanmadığını anlatıyor.
“Kimse devleti mahkemeye vermedi. Yani sen bana ruhsat verdin, bu binanın güvenli olduğunu belgeledin. Sonra bu binayı yıkıldı. Sen bundan sorumlusun diye vermedi. Çok azdır örnekleri” diye konuşan Sucuoğlu, sivil toplum kuruluşları üzerinden bazı davalar açılsa da mahkemelerin devletin yanında olduğunu söylüyor.
Sucuoğlu şöyle devam ediyor: “Bu konuda da kabak gider ilgili belediyenin, imar müdürünün başına patlar. İşte birkaç tane imar müdürü bu şekilde yargılandı. Meslekten ihraç edildiler. Hatta benim de bilirkişi olduğum bir mahkeme idi galiba bu. Bir imar müdürü bir yerde önümüzü kesip bir tek benim canıma okudunuz dedi bütün süreçle ilgili. Bu da bir gerçek. İşte burada sistemin aslında işlemediğini gösteriyor”
Uzmanlara göre Kahramanmaraş depremleri sonrası ortaya çıkan tabloda da kamu yönetiminde en aşağıdan en yukarıya kadar bir sorumluluk dalgası silsilesi var.
Avukat Kemal Gündüz, “Hukukçuların görevi bunu zorlamak. Tüm kamusal sorumluların yargı önüne çıkarılmasını sağlamak. Bunun mutlaka bir müeyyidesi, bir bedeli olması gerekiyor. Aksi halde hiçbir şey değişmez” diyor. Türkiye’de yerleşmiş bir cezasızlık uygulaması olduğunu vurgulayan Gündüz, hukukçuların ve deprem mağdurlarının ısrarlı çabası ve mücadelesine bağlı olarak bunun değişebileceğine dair umudun korunduğunu sözlerine ekliyor.
(DW Türkçe)
Fotoğraf: Cem Fakir