Dr. Nevin Sütlaş
Peşinen söyleyeyim gördüklerimi değil duyduklarımı anlatıyorum çünkü çok etkilendim. Başlık kandırmasın, bir bölgeden yani eyaletten bahsedeceğim, paradan değil. Bu eyalet başşehre uzak, merkezin gelenek göreneklerine de. Adım atamayacak kadar kalabalık bir nüfusu var; 39 bin metrekarelik alanda 35 milyon insan yaşıyor. Sağlıklı ve uzun ömürlüler. Bebek ölüm hızı da çok düşük ki bu oran hem sağlık sistemi hem de sosyal durum için çok sağlam bir göstergedir.
Hükümet en çok sağlığa ve eğitime yatırım yapmış, hâlâ da yapıyor. Nerde yaşarsanız yaşayın ilkokul ve ortaokul en fazla 2 kilometre, üniversite en fazla 5 kilometre uzaklıkta. Okuma yazma oranı nerdeyse yüzde yüz, halkın çoğu da yüksekokul mezunu. Eğitimde de gündelik hayatta da kadın erkek, yoksul zengin, Hristiyan Müslüman ya da herhangi bir başka ayrımcılık yok. Kadınlar evin patronu ve erkeklerle eşit haklara sahip. Toplum epeyce politize. Sokak gösterileri ve grevler yaşamlarının doğal bir parçası. Kendi ürettiklerinden olmak koşuluyla Rom ve Brendi içmeyi seviyor, bolca balık yiyorlar.
Temelde deniz kıyısına yayılan ülke toprakları çok verimli. Çay, kahve, Hindistan cevizi, fıstık, karabiber, vanilya, kimyon gibi baharatları yetiştirip satıyorlar. 1960’larda toprak reformu yapıp toprak ağalığına dur demiş, tarlaları ağadan alıp işleyenlere devretmişler. Küçük ölçekli işletmelerle yoğun biçimde tarım yapıyorlar. Ekili dikili olmayan bir karış toprakları yok, hiçbir parçasını ziyan etmiyorlar. Bol süt veren kırma bir inek üreterek sütçülükte de ilerlemişler. Tarım ağırlıklı olmasına rağmen nüfusun yarıdan çoğu şehirlerde yaşıyor. Turizm, tıp turizmi, bilişim sektörü, madencilik ve tersanecilik de gelir kaynakları arasında. 1960’dan 2020’e kadar gayri safi milli hasıla her yıl ikiye üçe katlanarak büyümüş. (Korona dönemi onlarda da sıkıntılar oluşmuş elbette.) Her sene 15 milyon ton petrol çıkarıyorlar ama ağırlıkla su, güneş ve rüzgardan enerji elde ediyorlar. Örneğin uluslararası havaalanlarının bütün enerjisini güneş panellerinden elde ediyorlar.
Biz de gidip görelim derseniz değer. Nefis plajları, nehirleri gölleri, Venedik gibi kanolarla gezinti yapılan kanalları, doğa parklarının yanı sıra teknoloji parkları da görülmeye değer. Yiyecek için de alışveriş için de tam bir cennet bu eyalet.
“Nerede bu yer” derseniz siz de benim gibi çok şaşıracaksınız; Hindistan’da. Koca ülkenin güneybatısındaki Kerala eyaletini anlattım. Görmeden anlattığına göre bütün bunlar gerçek mi derseniz, evet gerçek çünkü ekonomide politikada ve sosyolojide “Kerala fenomeni” adıyla ders konusu olmuş durumdalar. Sıkı durun en çok şaşıracağınız şeyi söylüyorum: Yıllık ortalama gelirleri 300 dolar. İnanılır gibi değil ama National Geographic’de yazılanlara bakılırsa günde 1 dolar bile girmiyormuş ceplerine. Böyle bakınca yoksuldan da daha yoksullar ama okuyor, öğreniyor, çalışıyor, bölüşüyor ve de upuzun ve sağlıklı bir ömür sürüyorlar. Hindistan’ın genel ortalamasından da yüksekmiş üstelik gelirleri. Hindistan’ın bu en temiz ve en sağlıklı eyaletinde doğum oranı da Kanada ve İskandinav ülkeleriyle yarışacak kadar düşük, Müslüman grupta iki katı olmasına rağmen. ocuk evlilikleri de az, Müslüman olanlar hariç yine. İntihar oranı kadınlar arasında az değilse de cinayet bütün dünyaya göre çok düşük oranda. Sokakta yaşayan ise neredeyse hiç yok.
Gerçi bir de madalyonun öbür yüzü var. Ekonomi tarıma dayalı olduğundan gençler kaçmak için fırsat kolluyor ve ülkenin diğer bölgelerine ve başka ülkelere göçüyor. Yarısı ülke içinde yarısı deniz aşırı ülkelerde olmak üzere 3 milyon kişi dışarda yaşıyor ki bu da her 10 kişinin biri demek. Genç kızlar erkeklerden daha çok göçüyor ve gittikleri yerlerde çoğunlukla hemşirelik yapıyorlar. Ancak ülkenin diğer bölgelerinden Kerala’ya çalışmaya gelenler de var. Kochi şehri bölgenin ekonomi ve finans merkezi. Teknoloji merkezi olması nedeniyle de zeki şehirler (SmartCity) listesinde.
Bunları duyan herkes Kerala kerametinin sırrına ermeye çalışıyor. Oysa sır falan yok. Anlaşılan o ki çalışırsan oluyor, yönetimin de sosyalist olması koşuluyla elbette. Doların patronajındaki böylesi bir çağda, bunca kalabalık nüfusu eğitip, yönetip, sağlıklı bir ömür yaşatabilenlere şapka çıkardım çıkarmasına da selamı tam olarak kime çakacağımı bilemedim vallahi. Hindistan’ın İngiliz boyunduruğundan kurtulmasından sonraki bitmez tükenmez iç savaşları, 1947’deki Hindistan Pakistan bölünmesi sırasında Tvancori-Cochin olarak oluşan bu eyaletin tarihini okuyup öğrenmeye sabrım yetmedi. Üstünkörü öğrendiğim şu ki şahlanışı 1960’larda başlamış, tam da bizim kurtuluş savaşı sonrası şahlanışımızın tepe üstü çakılmaya başladığı dönemde.
İşgalcilerden bizden çok sonra kurtulmalarına rağmen sonuçta elde ettiklerine bakınca, kapıdan kovduklarını pencereden içeri alanlar olmanın utancıyla, bu yazının başlığına da selam çakmasam olmaz: Sterlinine de dolarına da, yenine de yurosuna da nanik çekilebiliyor demek ki, el birliğiyle tam gaz çalışırsan elbette…