ABD önderliğindeki Batı ve SSCB liderliğindeki Doğu Bloku ülkeleri arasında 1947-1991 yılları arasında süren “Soğuk Savaş” sinema endüstrisine yıllar boyu hatırı sayılır malzeme sağladı.
Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin yeniden gerginleştiği bugünlerde “Soğuk Savaş” dönemini en iyi anlatan 10 film şöyle:
1-Dr. Garipaşk (Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb)
Stanley Kubrick’in yönettiği kara komedi, “Soğuk Savaş” dönemindeki silahlanma yarışının paranoyasını ve saçmalığını hicvediyor.
Film, Sovyetler Birliği’nin Amerikan su kaynaklarını florürle zehirlemeyi planladığına inanan paranoyak ve dengesiz Hava Kuvvetleri generali Jack D. Ripper karakteri etrafında şekilleniyor. General Ripper, Sovyetler Birliği’ne nükleer bir saldırı emri verir ve bu da dünyanın yok olmasına yol açabilecek bir dizi olayı tetikler.
Savaş Odası’na çağrılan ABD Başkanı ve danışmanları, saldırıyı durdurmanın ve nükleer savaşı önlemenin yollarını bulmaya, Yüzbaşı Lionel Mandrake de dünyayı kurtarmak için General Ripper’ın üssüne ulaşmaya çalışır.
Filmin en unutulmaz karakterlerinden biri, ABD Başkanı ve danışmanlarına yaklaşan felaketle nasıl başa çıkacakları konusunda tavsiyelerde bulunan eski bir Nazi ve bilim adamı olan Dr. Garipaşk’tır.
Durum giderek daha vahim bir hal alırken, karakterler kendi korkuları, kaygıları ve çelişkileriyle mücadele eder. Peter Sellers filmde hem Dr. Garipaşk’ı hem ABD Başkanı’nı hem de Yüzbaşı Lionel Mandrake’yi canlandırmıştır.
2-Kızıl Ekim (The Hunt for Red October)
Tom Clancy’nin romanından uyarlanan filmin konusu, kendisini neredeyse sessiz kılan ve bu nedenle tespit edilemeyen Kızıl Ekim adlı Sovyet denizaltısının etrafında dönmektedir. Kızıl Ekim’in kaptanı Marko Ramius (Sean Connery) Sovyet Donanması’nda saygın bir subaydır ancak denizaltısı ve teknolojisiyle birlikte ABD’ye iltica etmeye karar verir.
Amerikan hükümeti başlangıçta Marko Ramius’un niyetinden emin değildir ve CIA analisti Jack Ryan (Alec Baldwin) liderliğindeki bir ekip Ramius’un bir sığınmacı mı yoksa bir tehdit mi olduğunu belirlemekle görevlendirilir. Kızıl Ekim, ABD’ye ilerlerken, hem Amerikalılar hem de Sovyetler denizaltıya müdahale etmek için deniz kuvvetlerini gönderir ve bu da gergin bir kedi-fare oyununa yol açar.
Gerilim tırmanırken Jack Ryan, Kızıl Ekim’e binmeyi başarır ve Ramius’u barışçıl niyetleri konusunda ikna eder. Birlikte hem Amerikan hem de Sovyet kuvvetlerinden kaçmaya ve denizaltıyı güvenli bir şekilde ABD’ye ulaştırmaya çalışırlar. Yol boyunca, hain mürettebat ve Kızıl Ekim’i yok etmeye kararlı Sovyet denizaltı kaptanı da dahil olmak üzere sayısız engelin üstesinden gelmek zorundadırlar.
3-Mutlak Savaş (Fail Safe)
Film, nükleer bomba taşıyan bir ABD Hava Kuvvetleri uçağına, iletişim sistemindeki teknik bir arıza nedeniyle yükünü yanlışlıkla Moskova’ya bırakma emri verilmesinin ardından ortaya çıkan kurgusal bir Soğuk Savaş krizinin hikayesini anlatıyor.
Sovyetler Birliği, nükleer silahlarıyla misilleme tehdidinde bulunurken, ABD Başkanı (Henry Fonda) ve Pentagon ile Stratejik Hava Komutanlığı’ndaki danışmanları kazara gerçekleşen saldırının feci sonuçlarını önlemek için çabalamaktadır.
Amerikan ve Sovyet liderleri doğrudan iletişim halindedir, ancak her iki taraftaki yanlış anlamalar ve yanlış hesaplamalar nedeniyle durum hızla kontrolden çıkar. ABD Başkanı topyekûn bir nükleer savaşı önlemek için New York’un bir bölümünü feda etmek gibi zor bir karar vermek zorunda kalır.
4-Yakın Tehlike (Thirteen Days)
1962 yılında ABD’nin ve Sovyetler Birliği’ni savaşın eşiğine getiren Küba Füze Krizi’ni anlatan filmin başrolünde Kevin Costner oynuyor.
Film, Küba’daki Sovyet füzelerinin ABD gözetleme uçakları tarafından keşfedilmesiyle başlar ve bu durum ABD’nin güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturur.
Tansiyon yükselirken Başkan John F. Kennedy’nin (Bruce Greenwood) aralarında Savunma Bakanı Robert McNamara (Dylan Baker), kardeşi Başsavcı Robert Kennedy (Steven Culp) ve Kenneth O’Donnell’ın (Kevin Costner) da bulunduğu üst düzey danışmanlarını krizle başa çıkma seçeneklerini görüşmek üzere bir araya getirir.
Füze mevzilerine karşı askeri bir saldırıyı düşünürler ancak bu seçenek Sovyetler Birliği ile nükleer bir savaşı tetikleyebilir. Başkan nihayetinde diplomatik bir çözüm bulmaya karar verir ve Sovyetlerin daha fazla sevkiyat yapmasını önlemek için Küba çevresinde bir deniz ablukası uygular.
Başkan ve danışmanları, Sovyetlerin ablukayı kırma girişimleri, ABD hükümeti içindeki bölünmeler ve askeri harekata geçilmesi için kamuoyu baskısı da dahil olmak üzere çok sayıda zorlukla karşı karşıya kalırlar.
5-Casuslar Köprüsü (Bridge of Spies)
Steven Spielberg’in yönettiği ve Tom Hanks’in başrolünde oynadığı film, “Soğuk Savaş” döneminde ABD ile Sovyetler Birliği arasında gerçekleşen bir casus takasının gerçek hikayesini anlatıyor.
Film, bir Amerikan casus uçağının Sovyet hava sahası üzerinde düşürüldüğü ve pilotu Francis Gary Powers’ın Sovyetler Birliği tarafından yakalandığı 1960 U-2 krizine dayanmaktadır.
New York’ta FBI tarafından yakalanan Sovyet casusu Rudolf Abel’i savunmak üzere ABD hükümeti tarafından tutulan James B. Donovan, halkın tepkisine rağmen davayı ciddiye alır ve Abel’e mahkemede yetkin bir savunma sunar. Abel suçlu bulunur ama Donovan yargıcı Abel’i ölüm cezası yerine ömür boyu hapse mahkûm etmeye ikna eder.
Daha sonra bir Amerikan U-2 casus uçağı Sovyet hava sahası üzerinde düşürülür ve pilot Francis Gary Powers, Sovyetler tarafından yakalanır. CIA, Donovan’dan Sovyetler Birliği ile bir esir değişimi için pazarlık yapmasını ister.
Donovan, Abel ile Powers ve Doğu Alman yetkililer tarafından gözaltına alınan Frederic Pryor adlı Amerikalı bir öğrencinin takası için pazarlık yapmak üzere Doğu Berlin’e gider.
Donovan görüşmelerinde hem Amerikalı hem de Sovyet yetkililerin güvensizliği ve düşmanlığı da dahil olmak üzere çok sayıda engelle karşılaşır. Ayrıca Doğu ve Batı’nın Berlin Duvarı ile ayrıldığı Soğuk Savaş kentinin gergin atmosferine de karışır.
6-Utanç Duvarında Casusluk (The Spy Who Came in from the Cold)
Martin Ritt’in yönettiği ve Richard Burton’ın başrolünde oynadığı 1965 yapımı bir İngiliz “Soğuk Savaş” casus gerilim filmi, John le Carré’nin 1963 tarihli aynı adlı romanından uyarlandı.
Film, “Soğuk Savaş” sırasında Doğu Almanya’ya tehlikeli bir göreve gönderilen İngiliz istihbarat subayı Alec Leamas’ı (Richard Burton) anlatıyor. Leamas, Mundt (Peter van Eyck) adlı üst düzey bir Doğu Alman istihbarat subayının yakın çevresine sızmak ve faaliyetleri hakkında bilgi toplamakla görevlendirilir.
Leamas’ın görevi, Doğu Alman kütüphanesinde çalışan Nan (Claire Bloom) adlı bir komünist sempatizana aşık olmasıyla karmaşık bir hal alır. Nan’a karşı hissettiği kişisel duygular muhakeme yeteneğini gölgeleyerek görevini tehlikeye sokar.
Hikaye ilerledikçe Leamas, gerçek göreviyle ilgili şok edici bir ifşaatla sonuçlanan bir yalanlar, ihanetler ve ihanetler ağına yakalanır. Film, keskin gerçekçiliği ve “Soğuk Savaş”ı çevreleyen karmaşık ahlaki ve siyasi meseleleri keşfetmesiyle dikkat çekiyor. Richard Burton sorunlu casus rolünde güçlü bir performans sergilerken, film casus gerilim türünün bir klasiği olarak kabul ediliyor.
7-İyi Geceler ve İyi Şanslar (Good Night, and Good Luck)
Film, 1950’lerin başında, Senatör Joseph McCarthy’nin ABD’de komünist olduğundan şüphelenilen kişilere yönelik bir cadı avı yürüttüğü Kızıl Korku döneminde geçiyor.
Saygın bir gazeteci ve televizyon sunucusu olan Edward R. Murrow (David Strathairn), McCarthy’nin taktiklerinden giderek daha fazla rahatsız olmaya başlar ve CBS’deki platformunu senatörün gücünü kötüye kullanmasını ifşa etmek için kullanmaya başlar.
Murrow ve yapımcısı Fred Friendly (George Clooney), McCarthy destekçilerinin tepkisinden korkan CBS yöneticilerinin yoğun baskısına rağmen McCarthy’nin taktiklerine karşı çıkmak için büyük riskler alırlar.
Murrow ve McCarthy arasındaki çatışma şiddetlenirken, film medyanın kamuoyunu şekillendirmedeki rolünü ve kontrolsüz siyasi gücün tehlikelerini irdeliyor.
8-Mançuryalı Aday (The Manchurian Candidate)
Yönetmenliğini John Frankenheimer’ın yaptığı, başrollerinde Frank Sinatra, Laurence Harvey ve Angela Lansbury’nin oynadığı film, Richard Condon’ın 1959 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmıştır.
Film, Kore Savaşı gazisi Binbaşı Bennett Marco’nun (Frank Sinatra) esarette geçirdiği zamanla ilgili tekrarlayan kâbuslar görmesini konu alıyor. Marco, esareti sırasında uğursuz bir şeyler olduğundan ve gazi arkadaşı Çavuş Raymond Shaw’ın (Laurence Harvey) kendisini esir alanlar tarafından beyninin yıkanmış olabileceğinden şüphelenmeye başlar.
Marco araştırmalarını derinleştirdikçe, Shaw’un Sovyetler Birliği ile bağları olan güçlü bir siyasi figür olan annesi Eleanor’un (Angela Lansbury) da dahil olduğu daha büyük bir komplo keşfeder. Shaw’un, annesi ve Sovyet işleyicileri adına siyasi bir suikast gerçekleştirecek bir suikastçı olarak programlandığı anlaşılır.
Film, zihin kontrolü, siyasi yozlaşma ve “Soğuk Savaş” döneminin korku ve paranoyası temalarını işliyor. Marco, suikast planını durdurmak ve Shaw’u programlanmış kaderinden kurtarmak için zamana karşı yarışıyor.
9-Köstebek (Tinker Tailor Soldier Spy)
Köstebek, Tomas Alfredson’un yönettiği ve Gary Oldman, Colin Firth ve Tom Hardy’nin oynadığı 2011 yapımı bir casusluk gerilim filmi. John le Carré’nin 1974 tarihli aynı adlı romanından uyarlandı.
Film, emekli İngiliz istihbarat subayı George Smiley’nin (Gary Oldman) İngiliz haber alma servisi MI6’nın en üst kademelerindeki bir Sovyet köstebeğini ortaya çıkarmak için tekrar göreve çağrılmasını konu alıyor.
Smiley’in araştırması, “Sirk” olarak bilinen dört üst düzey subaydan birinin Sovyetler Birliği için çalışan bir çifte ajan olduğundan şüphelenmesine yol açar.
Smiley, soruşturmayı derinleştirdikçe tüm istihbarat servisinin altını oymakla tehdit eden bir aldatma ve ihanet ağını ortaya çıkarır. Yol boyunca, eski çırağı Peter Guillam (Benedict Cumberbatch) ve eski rakibi Bill Haydon (Colin Firth) da dahil olmak üzere meslektaşlarıyla karmaşık ilişkilerin üstesinden gelmek zorundadır.
10-En Soğuk Oyun (The Coldest Game)
Film, “Soğuk Savaş”ın en yoğun olduğu dönemde geçiyor ve Küba Füze Krizi sırasında CIA tarafından bir Sovyet büyük ustaya karşı yüksek riskli bir satranç oyunu oynaması için işe alınan parlak ama sorunlu bir matematikçi olan Joshua Mansky’nin (Bill Pullman) etrafında yaşanan casusluk savaşını anlatıyor.
Joshua Mansky oyuna hazırlanırken kendini tehlikeli bir casusluk ve entrika dünyasının içinde buluyor. Mansky rakiplerinden bir adım önde olmaya ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir dünyada hayatta kalmaya çalışıyor. Film, “Soğuk Savaş”ın psikolojik bedelini ve oyunların manipülasyon ve kontrol aracı olarak nasıl kullanılabileceğini gösteren sürükleyici bir gerilim…
(Sözcü)
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.
İlgili yazı: