Esas olarak kamu sektörü, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları (STK-gönüllü kuruluşlar) diye üç kısma ayrılan toplumsal örgütler içerisinde, demokrasi olgusunun gelişip kurumsallaşabilmesi açısından olmazsa olmaz derecesinde öneme sahip olan kesim sivil toplum kuruluşlarıdır.
O çok özlemini çektiğimiz, dilimizden düşürmediğimiz Batı demokrasisinin olgunlaşma sürecinde, adına genel olarak “Non-governtmental organizations” (NGO) denilen ve baskı grupları olan hükümet dışı kuruluşlar, öteki adıyla sivil toplum kuruluşları çok temel bir rol oynamışlardı.
Bireylerle devletin ortasında bir noktada bulunarak, toplumla devlet arasında adeta bir köprü oluşturan sivil toplum kuruluşları, kişilerin devlet karşısındaki taleplerinin, tek tek uyumsuz seslerin birbirine karıştığı bir kakafoni değil de, birlikte ve uyumlu çıkan seslerin oluşturduğu bir senfoni olarak dile getirilmesini sağlarlar.
Kamu otoritesi karşısında toplumsal taleplerin örgütlü ve çok daha güçlü bir biçimde seslendirilmelerine imkan vererek, devletin karar mekanizmalarını talepler doğrultusunda zorlayan sivil kuruluşları, aynı zamanda da bireye devlet karşısında bir koruma kalkanı sağlayarak, demokratik toplum düzeni açısından muazzam bir işlev görürler.
Ülkemiz temelde Doğu kültür dairesine mensup bulunduğu ve toplumumuzun kültürel bilinçaltında; paternalizm (babacılık), baba devlet, kutsal devlet ve her şeye kadir devlet anlayışı güçlü bir şekilde var olmaya devam ettiği içindir ki, sivilleşmenin derinliği ve sivil toplum örgütlerinin sayıları ve de etkinlik düzeyleri henüz istenilen ölçüde olamasa da, bu alanda azımsanamayacak bir mesafe almış olduğumuz da gerçek.
İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Toplum Genel Müdürlüğünün 2020 yılı verilerine göre; bugün ülkemizde 180.000 civarında sivil toplum kuruluşu bulunmakta. Bunların 122.000 kadarı dernek, 6.000 kadarı vakıf, 50.000 kadarı kooperatif, 3.000 kadarı oda ve 600 kadarı da sendikalardan oluşmakta.
1980’li yıllardan itibaren hız kazanan dernekleşme süreci sonunda bugün, 38.000 dernekle sivil toplum kuruluşlarının önemli bir ağırlığını meydana getiren mesleki ve dayanışma örgütleri, en etkin ve de karar mekanizmalarına aktif katılımın en yüksek olduğu kesimi oluşturmaktalar.
Tek tek bireylerin toplamından çok daha fazlasını ifade eden oluşumlar olarak sivil toplum kuruluşları, katılımcı bir anlayışı temel almaları dolayısıyla, ağır aksak ilerleyen demokratikleşme sürecimizin katalizörü olma görevini yerine getirebilecek asıl unsurlardır.
Tıpkı o güzel sözlerde ki gibi, “Tek başımıza uzanıp toplayabileceğimiz bütün meyveler toplandı, kalanları ancak birlikte toplayabiliriz.”
Velhasıl, sivil toplum yoksa demokrasi de yok, günümüz dünyasında demokratik gelişme ile ekonomik gelişme süreci atbaşı gittiği için demokrasi yoksa güçlü ekonomi de yok.
Kaynak: T.C İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum Genel Müdürlüğü
Görsel: Gergedan Dergi