Cuma, 8 Ağu 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

“Şifa” niyetine zehir

Dr. Nevin Sütlaş
Son güncelleme: 7 Ağustos 2025 19:40
Dr. Nevin Sütlaş
Paylaş
Paylaş

Bin dokuz yüz altmışların Japonya’sında bir salgın çıkıyor. En çok da 60, 70 yaşlarındaki kadınları seven bu hastalık ellerde ayaklarda uyuşmalarla falan başlıyor, felçti, körlüktü derken ölüme kadar gidiyor. Sağlık sistemi alarma geçiyorsa da 10 senede 10.000’den fazla kişiyi öldüren bu salgının nedeni bir türlü bulunamıyor.

Japonya o sıralar on beş yıl önce yediği atom bombasının yıkımıyla uğraşıyor hâlâ. Atom bombasının bizzat radyasyonu ayrı, yarattığı yıkımın ortalığa saldığı tozlar ayrı nedenlerle, öncesinde bilinmez dolayısıyla da dermanı olmayan bir yığın hastalık yarattığından, Japon tıbbının da şirazesi kaymış durumda. Bu salgını da rapor eden edene ama ne fayda.

SMON (Subakut Miyelo Optik Nöropati) adı verilen bu hastalık adının da söylediği gibi omurilik ve göz sinirini tutan nörolojik bir durum. Tokyo Üniversitesi Tıp Fakültesinden 5 senede 30.000 makale yayınlanıyor bu konuda. SMON yaratması muhtemel virüsünden bakterisine bütün enfeksiyonlar araştırılıyor, talyumundan civasına bütün zehirlenmeler inceleniyor, akla gelen her ihtimal gözden geçirip sonuçları bildiriliyor ama katil meçhul kalmaya devam ediyor.

Bu arada yani 1963’de bir doktor hastasının dilinin yeşilimsi olduğunu bildiriyorsa da bu bulgu üzerinde pek durulmuyor. 1970’de bir başka doktor hastasının yüzünün yeşilimtırak olduğunu yazıyor. Başka bir doktor da hastaların kakasının yeşerdiğini, bir diğeri idrarlarının da yeşilimsi olduğunu bildirince yeşil renk ipucu oluveriyor.

Ucu ele geçen ip çekilince ortaya çıkan CQL diye bir ilaç oluyor. CQL aslında ishal olanlara verilen bir barsak dezenfektanı. Antimikrobik olduğu için barsakları temizlemekte çok yaygın olarak kullanılan bir madde. Bir diğer özelliği de metal şelatörü yani bağlayıcısı. Aslında mikrop temizliğini de bu özelliğiyle yapıyor. Madem temizliyor öyleyse iyidir diyen yaşlı ve titiz hanımların bolca kullandığı bir ilaç. CQL maddesi o sıralar Japonya’da sadece bağırsak dezenfektanında değil 200’den fazla ilacın içinde var.

Suçlu nihayet ortaya çıkınca Japonya ilacı yasaklıyor. Kıyamet de bu yasaktan kopuyor. Hem ilaç tezgâh altından satılmaya devam ediyor hem de nereden belli bu salgını onun yaptığı şeklinde yazılar ortalığı dolduruyor. “Bu hasta hiç CQL kullanmamıştı, öbür hasta yakın zamanda kullanmamıştı, ilaç yasaklandı ama salgın hâlâ devam ediyor demek ki nedeni o değilmiş” içeriğindeki yayınlarla kafalar iyice karışıyor.

Ancak hükümet yasakta direniyor. 1967’de tepe yapan salgın 70’lerden sonra azalarak yok oluyor. 1978’de Japon mahkemesi SMON yaratan nedenin CQL kod adlı Clioquinol olduğunu kesin karara bağlıyor. Clioquinol ya da daha çok bilinen adıyla Vioform satıcısı Ciba-Geigy ilaç firması, sadece Japonya’da sorun çıktığı için, Japonya’da satılan ilacın dozu diğer ülkelerdekinden daha yüksek olduğundan ya da bu ilacın zehirleyiciliği açısından Japonlarda genetik bir yatkınlık olabileceğinden bahseden spekülasyonlar eşliğinde de olsa sonunda özür diliyor.

Japonya’daki bağırsak tabletlerindeki miktarın diğer ülkelerde satılandan daha yüksek olduğu ve salgının Japonları vurduğu doğruysa da sorunun onlara sınırlı olmadığı ortaya çıkıyor. Batı dünyasında ilk kez 1966’da çocuk uzmanı ve nörolog olan İsviçreli doktor Hansson turist ishalini önlemek için aynı ilacı kullanan kişilerde SMON geliştiğini bildiriyor. Yok canım bize olmazcılar tarafından yıllarca dikkate alınmıyorsa da ilacın yasaklanması için o kadar ısrarlı bir kampanya sürdürüyor ki birçok başka ülkede de ona uyan doktorlar Ciba-Geigy protestolarına girişiyor. Bu kampanyalar sonucunda 1985’de ilaç dünya piyasasından da çekiliyor. Birkaç hafta sonra da Dr. Hansson ölüyor. Onun öldüğü gün olan 23 Mayıs “Dünya Zararlı İlaçlara Karşıtlık Günü” olarak ilan ediliyor sonrasında.

Günümüzde bu ilacın nörolojik sistemimiz için neden ve nasıl zehirleyici olduğu biliniyor. CQL metal bağlayıcı özelliğiyle bakırı bağlayarak etkisiz kılıyor çünkü. Vücut atıklarının yeşermesi de bakırlı bileşimin atılımı yüzünden.

Bakır, vücudumuzda kritik önemi olan birçok enzimin olmazsa olmazı. Bu enzimlerden biri omurilikteki sinirlerin miyelin kılıfının yapımı için gerekli, bir başkası göz sinirinin sağlam kalması gerekli, bir diğeri de damar sağlığı için gerekli. Biyokimyamız için stratejik olan bu enzimler hammadde eksikliği yüzünden yapılamayınca çöküş kaçınılmaz oluyor. Yürümeyi, görmeyi vb. bozarak sonunda öldüren SMON salgının nedeni bakır eksikliği yani yiyeceklerdeki bakırı zincire vurarak işe yaramaz kılan CQL hazretleri.

Bakır, bedenimizde çok fazla miktarda bulunmuyor. Ancak azalması sinir sistemi başta olmak üzere pek çok sistemimizi çökertecek kadar da önemli. Yani bakırın düşmanı olan canımızın da düşmanı oluyor.

Sadece bakır değil elbette. Demir, çinko vb. elementler yeterli miktarda olmadan biz sağlam kalamıyoruz. İlginçtir ki bunların fazlalığında da zarar görüyoruz. Hatta birinin fazlalığı ötekini azalttığı için de zarar görüyoruz. Çoklu vitamin/mineral hapları yutmayı marifet zannedenlerin kulaklarına küpe olsun bu bilgi.

Pekişsin diye yineliyorum: Tıpkı vitaminler gibi minerallerin de azlığı da zarar, çokluğu da. Bazen birinin fazlalığı diğerinin iş görmesini de engelliyor. Vitaminler gibi minerallerin de dengesini bozanlar bedenin de sinir sisteminin de dengesini yok ediyor. Bazen de SMON’da olduğu gibi hayatın kendisini bile yok edebiliyor.

Eski defterleri niye açtığıma gelince. Yarım asır sonra aynı ilaç, kanser ve alzaymır tedavisinde “yeni ufuklar” diyerek tekrar pazarlanmaya başlanıyor…

50 yılda dünyada çok şey değişti. Korkarım kaybettiği savaşın rövanşını almaya niyetlenene dur diyecek de kalmadı artık. Şimdi sıkıysa en korkulan iki hastalığın en umut verici ilacına karşı çık. Ben yapamam, sıkar gerçekten.

Bu işlerle baş edemeyince ucunu da saldık zaten. Bıraktık ne olursa olsun ama gene de ömrümüz ilaca muhtaçsız olsun. İlaç dediğin şey sağalttığı kadar da ağuluyor sonuçta…

“Ben zaten ilaçtan kaçar, doğal olana; ota moka sığınırım” diyene de fırça var. O da başka yazıda…

Fotoğraf: imgbr.ch

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanDr. Nevin Sütlaş
Takip et:
1959 yılında Adapazarı’nda doğdu, İstanbul Üniversitesinde Tıp doktoru, Bakırköy Akıl Hastanesinde Nöroloji Uzmanı oldu ve aynı hastanede 30 yıl eğitim görevlisi hekim olarak çalıştı. Beynin damar ve enfeksiyon hastalıkları, yoğun bakım, hasta beslenmesi, açlık grevi/ ölüm orucu ve Multipl Skleroz konularında çalıştı. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi sürecinde uğradığı mobing yüzünden 2016 yılında aktif meslek yaşamını sonlandırdı. Beyin ile ilgili bilimsel bilgiler temelinde topluma yönelik kitaplar yazmayı sürdürüyor. Florida'da yaşıyor. Web sayfası: http://www.nevinsutlas.net/index.html Elektronik posta: calisal01@yahoo.com
Önceki Makale Hitler’in “balkon konuşması”
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe Yazıları

“Hayvanlaşamayan” insan

Erdal Çolak
6 Ağustos 2025
Köşe Yazıları

Her turist 1 kilo yemeği çöpe atıyor!

Refet Kayakıran
5 Ağustos 2025
Köşe Yazıları

Trump’ı çıldırtan “nano başkan”

Cenk Başlamış
5 Ağustos 2025
Köşe Yazıları

Stratejik ortaklığa dönüş mü?

Aydın Sezer
3 Ağustos 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?