Bin dokuz yüz altmışların Japonya’sında bir salgın çıkıyor. En çok da 60, 70 yaşlarındaki kadınları seven bu hastalık ellerde ayaklarda uyuşmalarla falan başlıyor, felçti, körlüktü derken ölüme kadar gidiyor. Sağlık sistemi alarma geçiyorsa da 10 senede 10.000’den fazla kişiyi öldüren bu salgının nedeni bir türlü bulunamıyor.
Japonya o sıralar on beş yıl önce yediği atom bombasının yıkımıyla uğraşıyor hâlâ. Atom bombasının bizzat radyasyonu ayrı, yarattığı yıkımın ortalığa saldığı tozlar ayrı nedenlerle, öncesinde bilinmez dolayısıyla da dermanı olmayan bir yığın hastalık yarattığından, Japon tıbbının da şirazesi kaymış durumda. Bu salgını da rapor eden edene ama ne fayda.
SMON (Subakut Miyelo Optik Nöropati) adı verilen bu hastalık adının da söylediği gibi omurilik ve göz sinirini tutan nörolojik bir durum. Tokyo Üniversitesi Tıp Fakültesinden 5 senede 30.000 makale yayınlanıyor bu konuda. SMON yaratması muhtemel virüsünden bakterisine bütün enfeksiyonlar araştırılıyor, talyumundan civasına bütün zehirlenmeler inceleniyor, akla gelen her ihtimal gözden geçirip sonuçları bildiriliyor ama katil meçhul kalmaya devam ediyor.
Bu arada yani 1963’de bir doktor hastasının dilinin yeşilimsi olduğunu bildiriyorsa da bu bulgu üzerinde pek durulmuyor. 1970’de bir başka doktor hastasının yüzünün yeşilimtırak olduğunu yazıyor. Başka bir doktor da hastaların kakasının yeşerdiğini, bir diğeri idrarlarının da yeşilimsi olduğunu bildirince yeşil renk ipucu oluveriyor.
Ucu ele geçen ip çekilince ortaya çıkan CQL diye bir ilaç oluyor. CQL aslında ishal olanlara verilen bir barsak dezenfektanı. Antimikrobik olduğu için barsakları temizlemekte çok yaygın olarak kullanılan bir madde. Bir diğer özelliği de metal şelatörü yani bağlayıcısı. Aslında mikrop temizliğini de bu özelliğiyle yapıyor. Madem temizliyor öyleyse iyidir diyen yaşlı ve titiz hanımların bolca kullandığı bir ilaç. CQL maddesi o sıralar Japonya’da sadece bağırsak dezenfektanında değil 200’den fazla ilacın içinde var.
Suçlu nihayet ortaya çıkınca Japonya ilacı yasaklıyor. Kıyamet de bu yasaktan kopuyor. Hem ilaç tezgâh altından satılmaya devam ediyor hem de nereden belli bu salgını onun yaptığı şeklinde yazılar ortalığı dolduruyor. “Bu hasta hiç CQL kullanmamıştı, öbür hasta yakın zamanda kullanmamıştı, ilaç yasaklandı ama salgın hâlâ devam ediyor demek ki nedeni o değilmiş” içeriğindeki yayınlarla kafalar iyice karışıyor.
Ancak hükümet yasakta direniyor. 1967’de tepe yapan salgın 70’lerden sonra azalarak yok oluyor. 1978’de Japon mahkemesi SMON yaratan nedenin CQL kod adlı Clioquinol olduğunu kesin karara bağlıyor. Clioquinol ya da daha çok bilinen adıyla Vioform satıcısı Ciba-Geigy ilaç firması, sadece Japonya’da sorun çıktığı için, Japonya’da satılan ilacın dozu diğer ülkelerdekinden daha yüksek olduğundan ya da bu ilacın zehirleyiciliği açısından Japonlarda genetik bir yatkınlık olabileceğinden bahseden spekülasyonlar eşliğinde de olsa sonunda özür diliyor.
Japonya’daki bağırsak tabletlerindeki miktarın diğer ülkelerde satılandan daha yüksek olduğu ve salgının Japonları vurduğu doğruysa da sorunun onlara sınırlı olmadığı ortaya çıkıyor. Batı dünyasında ilk kez 1966’da çocuk uzmanı ve nörolog olan İsviçreli doktor Hansson turist ishalini önlemek için aynı ilacı kullanan kişilerde SMON geliştiğini bildiriyor. Yok canım bize olmazcılar tarafından yıllarca dikkate alınmıyorsa da ilacın yasaklanması için o kadar ısrarlı bir kampanya sürdürüyor ki birçok başka ülkede de ona uyan doktorlar Ciba-Geigy protestolarına girişiyor. Bu kampanyalar sonucunda 1985’de ilaç dünya piyasasından da çekiliyor. Birkaç hafta sonra da Dr. Hansson ölüyor. Onun öldüğü gün olan 23 Mayıs “Dünya Zararlı İlaçlara Karşıtlık Günü” olarak ilan ediliyor sonrasında.
Günümüzde bu ilacın nörolojik sistemimiz için neden ve nasıl zehirleyici olduğu biliniyor. CQL metal bağlayıcı özelliğiyle bakırı bağlayarak etkisiz kılıyor çünkü. Vücut atıklarının yeşermesi de bakırlı bileşimin atılımı yüzünden.
Bakır, vücudumuzda kritik önemi olan birçok enzimin olmazsa olmazı. Bu enzimlerden biri omurilikteki sinirlerin miyelin kılıfının yapımı için gerekli, bir başkası göz sinirinin sağlam kalması gerekli, bir diğeri de damar sağlığı için gerekli. Biyokimyamız için stratejik olan bu enzimler hammadde eksikliği yüzünden yapılamayınca çöküş kaçınılmaz oluyor. Yürümeyi, görmeyi vb. bozarak sonunda öldüren SMON salgının nedeni bakır eksikliği yani yiyeceklerdeki bakırı zincire vurarak işe yaramaz kılan CQL hazretleri.
Bakır, bedenimizde çok fazla miktarda bulunmuyor. Ancak azalması sinir sistemi başta olmak üzere pek çok sistemimizi çökertecek kadar da önemli. Yani bakırın düşmanı olan canımızın da düşmanı oluyor.
Sadece bakır değil elbette. Demir, çinko vb. elementler yeterli miktarda olmadan biz sağlam kalamıyoruz. İlginçtir ki bunların fazlalığında da zarar görüyoruz. Hatta birinin fazlalığı ötekini azalttığı için de zarar görüyoruz. Çoklu vitamin/mineral hapları yutmayı marifet zannedenlerin kulaklarına küpe olsun bu bilgi.
Pekişsin diye yineliyorum: Tıpkı vitaminler gibi minerallerin de azlığı da zarar, çokluğu da. Bazen birinin fazlalığı diğerinin iş görmesini de engelliyor. Vitaminler gibi minerallerin de dengesini bozanlar bedenin de sinir sisteminin de dengesini yok ediyor. Bazen de SMON’da olduğu gibi hayatın kendisini bile yok edebiliyor.
Eski defterleri niye açtığıma gelince. Yarım asır sonra aynı ilaç, kanser ve alzaymır tedavisinde “yeni ufuklar” diyerek tekrar pazarlanmaya başlanıyor…
50 yılda dünyada çok şey değişti. Korkarım kaybettiği savaşın rövanşını almaya niyetlenene dur diyecek de kalmadı artık. Şimdi sıkıysa en korkulan iki hastalığın en umut verici ilacına karşı çık. Ben yapamam, sıkar gerçekten.
Bu işlerle baş edemeyince ucunu da saldık zaten. Bıraktık ne olursa olsun ama gene de ömrümüz ilaca muhtaçsız olsun. İlaç dediğin şey sağalttığı kadar da ağuluyor sonuçta…
“Ben zaten ilaçtan kaçar, doğal olana; ota moka sığınırım” diyene de fırça var. O da başka yazıda…
Fotoğraf: imgbr.ch
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: