Fenerbahçe-Galatasaray derbisi gösterdi ki futbolda bir atanmışlık-kazanamamışlık sorunu var ve Fenerbahçe bu sorunu halının altına süpürmeye çalışan herkesin suratına vurdu.
Bir başka konu da, futbolda bir kimlik sorununun olduğunun artık iyice netleşmesi. Ben Fenerbahçeliyim ama Fenerbahçe beni tanımlamaz, yaşama bakış açım onun üzerinden değildir. Benim ne kadar başarılı olduğum Fenerbahçe’nin şampiyonluk sayılarına bağlı değildir. Bu nedenle de Fenerbahçe ile ilişkim “sen şampiyon ol ben de seni seveyim” gibi bir çıkar ilişkisi değildir.
Bunun aksi durumda yani taraftarı olduğunuz takım sizi tanımlar hale gelince aralarında asalak bir ilişki doğuyor. Takımınız kaybedince siz de kaybetmiş oluyorsunuz ve yaşamınızda sahip olduğunuz tek başarıyı kaybetme korkusu sizi ilkesiz hale getiriyor.
Düşünün Ali Koç, Aziz Yıldırım, Ali Şen Fenerbahçe başkanı olmasa kendi hikayeleri var mıydı?
Vardı.
Bir de diğerlerini düşünün, takımlarını çekin geriye hiç kalır. Konu para değil, saygınlık.
İşte bu artık taraftar afyonu haline gelmiş futbol üzerinden kimlik ve başarı arayışı zaten hızlı şehirleşme nedeniyle varoşlaşmış bir kesimi besliyor ve ilkesizliğe itiyor. Uyuşturucu bağımlısı olmak gibi, bağımlılık artık öyle bir noktaya geliyor ki her şeyini satıyorsun.
Bu bayağılaşma ve medya tarafında da satılan bu adi ürün futbolu kirletti.
Ama giderek sona yaklaşıyoruz çünkü köyden kente hızlı göçün yarattığı ilkelerini kaybetmiş, yaşamda kalmak için fırsatçılığı ve Makyavelizm’i benimsemiş bu zübük kitle giderek asimile oluyor çünkü şehirler ve gelişen teknoloji onları yutuyor, sonları yakındır.
Fenerbahçe ile benim aramdaki ilişki bir sevgi ilişkisi, tüm taraftarı ile olan ilişkisi de böyle. Ben hiçbir zaman başarı için Fenerbahçe’nin kendini ve ilkelerini satmasını istemedim.
Zaten istesem bile Fenerbahçe bunu yapmazdı, o yüzden Fenerbahçeli olmaktan gurur duyuyorum.
Fotoğraf: fenerbahce.org