Türk medyasının ezelden beri en önemli defolarından biri, “emeğe saygı” manşetleri atarken göz göre göre “emek hırsızlığı” yapmasıdır.
İnternetin yaygınlaşması bu hastalıklı alışkanlığı topluma da bulaştırdı. Sosyal medyada sık görürüz, dikkat çeken ve beğenilen bir paylaşımın altına birileri “bunu çaldım” yazar ve yanına da bir gülücük işareti koyar. Böylece, işi şakaya vurarak “hırsızlığı” kendine göre meşrulaştırır. Daha da sık görülen ise, ilgi çekmek ve takipçi sayısını artırmak isteyenlerin özgün paylaşımları kendine mal etmesi.
Bir sosyal medya kullanıcısının en temel etik ve ahlak kurallarına uymaması onu bağlar ama söz konusu bir medya kuruluşu olunca iş kişisellikten çıkar ve daha vahim bir boyut kazanır.
Medya Günlüğü yazarı Metin Gülbay sık sık tarihle ilgili çok okunan yazılar yazıyor. Bunlardan biri de, ilk olarak 5 Ekim 2024’te yayınlanan “Baltacı ile Katerina o gün ne yaptı?” başlıklı yazı. Gülbay o yazıda, Türk tarihinin en büyük efsanelerinden olan “Baltacı-Çariçe Katerina” ilişkisine dair yüzyıllardır süren ve kaynağı tam bilinmeyen söylentilerin gerçekle ilgisi olmadığını anlatıyor. Gerçekte yaşanmamış bir olay üzerine Türkiye’de binlerce haber, hatta ve hatta kitaplar bile yazıldığı düşünüldüğünde önemli bir yazı.
Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ da 12 Ekim 2025 tarihinde T24’te yayınlanan “Baltacı Mehmed Paşa-Katerina efsanesi ve dünya barışı” başlıklı yazısında aynı konuyu, aynı bakış açısıyla işlemiş.
Olabilir, hiçbir konu kimsenin tekelinde değil. Hatta bir pazar günü için okurun ilgisini çekebilecek gayet eğlenceli ve popüler bir konu.
Çiçekdağ da yazısını Gülbay’la aynı mantığa oturtmuş, yani Baltacı-Katerina arasında yaşandığı iddia edilen yakınlaşmanın yüzyıllardır devam eden bir şehir efsanesi olduğunu yazmış.
Ama bununla da kalmamış, Gülbay’ın yazısından da “yararlanmış.”
“Yararlanmış” tabii kibarca söylenişi.
Mesela Gülbay şöyle yazmış:
“Babamdan bile dinlemiştim, ‘Baltacı Mehmed Paşa Rus ordusunu Prut savaşında kıstırmış, sonra Rus Çariçesi Katerina savaş alanında paşanın çadırına gelmiş, o gece birlikte olmuşlar, paşa da kuşatmayı kaldırmış ve Rusya kurtulmuş. Yoksaaa, bugün Rusya diye bir devlet olmazmışmış. Bundan sonrasını ise hemen tüm büyüklerimden dinlemişimdir: “Bu Baltacı var ya bu Baltacı, aaaah ah! Biraz akıllı olsaydı, Rusya diye bir ülke yoktu bugün. Hani çok şehir efsanesi dinledim ve halen de dinlemekteyim ama dinlediğim efsanelerin doruğunda hâlâ Baltacı Mehmed Paşa-Katerina olayı durur. Bunu aşan efsaneye daha rastlamadım.”
Bu satırlar Çiçekdağ’ın yazısında şuna dönüşmüş:
“Baltacı Mehmed Paşa Rus ordusunu Prut savaşında kıstırmış, sonra Rus Çariçesi Katerina savaş alanında paşanın çadırına gelmiş, o gece birlikte olmuşlar, paşa da kuşatmayı kaldırmış ve Rusya kurtulmuş. Bu Baltacı var ya bu Baltacı! Biraz akıllı olup uçkuruna sahip olsaydı Rusya diye bir ülke yoktu bugün. Çok şehir efsanesi duydum ve okudum ama bence Baltacı Mehmed Paşa-Katerina olayı onların doruğundadır.”
Gülbay şöyle devam etmiş:
“Tabii ki yenilen devletler yok olmaz ama eğer Baltacı saldırsaydı Rusların çok ağır kayıplar verecekleri ve sonradan ‘Deli Petro’ diye anılan ve o sırada ordusunun başında bulunan Çar 1. Petro’nun esir alınmasıyla tarihin başka türlü olacağını söylemek mümkündür. Ama öyle olmamıştır.”
Bu satırlar T24’teki yazıda şöyle olmuş:
“Tabii ki eğer Baltacı saldırsaydı Rusların çok ağır kayıplar verecekleri ve bizim Deli Petro, Rusların Büyük Petro diye adlandırdığı ve o sırada ordusunun başında bulunan Çar 1. Petro’nun esir alınmasıyla tarihin başka türlü olacağını söylemek mümkündür. Ama öyle olmamıştır.”
Diğer yandan, Allah için, Prof. Dr. Çiçekdağ’ın yazısında olan ama Gülbay’ın yazısında olmayan bölümler de var. Mesela, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2003 yılında Türk gazetecilere bu konuda söyledikleri:
“Bizde bu olay başka türlü biliniyor. Rus ordusu kuşatma altındayken Katerina kuşatmayı yönetene rüşvet vermiş. Tüm kadınların takılarını zorla toplatmış, kendi mücevherleriyle birlikte paşaya vermiş. Böylece Türk kuvvetleri Rus askerlerini savaşmadan serbest bırakmış. Bu olaydan sonra Petro, özel olarak kadın nişanı çıkarmış. Adını da ‘Kutsal Katerina’ koymuş. Petro Moskova’ya döndüğünde ilk eşini manastıra sürgüne gönderip Katerina’yı kendisine eş olarak almış.”
Doğru, bu bölüm Gülbay’ın yazısında yok ama Medya Günlüğü’ndeki bir başka haberde var. 2003 yılındaki Putin’le görüşmeye katılan gazeteci Cenk Başlamış’ın Medya Günlüğü’nde yazdığı yazıda aynı paragraf var.
Tesadüf mü?
Sözün özü, elbette herkes bir başkasının haberinden, yazısından yararlanabilir, alıntı yapabilir hatta esinlenebilir ama emeğe saygı adına kullandığı kaynağın adını vermesi gerekir.
Yukarıda örneklerle anlatılan olayda aslında deneyimli ve saygın gazeteci Doğan Akın’ın yönetimindeki T24 herhalde en az suçlu. Yazıyı yayına hazırlayacak editörün önüne bu yazı gelmiş. Editörün uzun bir köşe yazısını satır satır “acaba başka yerde de çıkmış mı” diye kontrol etmesi mümkün de değil, gerçekçi de değil. Kaldı ki yazıyı yazan bir bilim insanı.
Bu tür etik hataları yapanların anlamadığı, kaynak belirtmenin yazıyı yazanı küçültmediği, tersine saygınlık kazandırdığı…
Manşet görseli: eksiseyler.com
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
