Başlıktaki sorunun yanıtı evet. Anadolu Selçuklu sultanlarının bazılarının anneleri Hristiyan’dı. Osmanlı sultanlarının çoğu Türk veya Müslüman olmayan eşler almıştı. Bunu kamuoyu artık biliyor. Ama Osmanlı devletinin önceli olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin sultanları da yabancı eşler almıştı.
Ara bilgi olarak verelim, Anadolu Selçuklu Devleti 1077 yılında kuruldu ve 1308 yılında yıkıldığı kabul ediliyor. (1) 231 yıl varlığını sürdüren bu devletin 19 tane sultanı oldu. Bazı sultanlar birkaç kez tahta geçti.
Yabancı eş konusu yeni bir şey değil Türk sultanları için. Hatta Orta Asya’dakiler de buna dahildir.
Hiung-nu (Asya Hun devletini kuranlar) şanyüsü (Hunlar yöneticilerine bu adı verirdi.) Motun (siz onu yanlış bir okuma dolayısıyla Mete diye biliyorsunuz), Çin İmparatorluğu’nun çeyiz yoluyla kendisine verileceği, böylece bütün Çin’e hâkim olacağı ümidiyle, İmparatoriçe Lü Hou’ya evlenme teklifinde bulunmuş, ancak İmparatoriçe onun bu teklifini kabul etmemiştir.
Bu girişimi başarısız olan Motun Liu Pang’ı yenince Çin’den kendisine bir prenses gönderilmiştir.
Attila, kendisine evlenme teklif eden Batı Roma prensesi Honoria’nın teklifini kabul etmekle birlikte, çeyiz olarak nişanlısının hissesine düşen Galya bölgesini istemiştir. Ancak onun bu isteği kabul edilmemiştir.
Göktürk Kağanı Tou-lan, müttefik kazanmak maksadıyla Çinli bir prensesle evlenmek istemişse de, onun bu talebi Çin sarayı tarafından makul görülmemiştir. Tou-lan’ın (588-600) kendileri için tehlike arz ettiğini gören Çin yönetimi, siyasî menfaati gereği onun yerine T’u-li (K’i-min) Kağan’ı tercih etmiş, neticede T’u-li Kağan, An-i adlı prensesle evlendirilmiştir. T’u-li’nin oğlu Shih-pi de babası gibi Çinli bir prensesle evlenmiş ve devleti toparlamaya çalışmıştır.
Türklerin yabancı eş isteği genellikle anlaşıldığı kadarıyla siyasi gerekçelerden kaynaklanmaktadır. Bir prensese âşık olup da onun için evlenmek isteyen yöneticiye pek rastlanmamaktadır. Onlar için yabancı prensesler o prensesin babasının sahip olduğu egemenlik hakları dolayısıyla önemli olmuştur. Hatta bu öyle bir hâl almıştır ki Türklerin bu konudaki zaaflarını öğrenen yabancılar bunu kullanmıştır da.
Örneğin Uygur kağanlarından Moyen-çor (745-759) ise, 757 yılında Çin’e askerî bir yardımda bulunmuş, bunun karşılığında kendisine Çinli bir prenses eş olarak verilmiştir.
Türk sultanlar yalnızca Hristiyan veya Budist değil yabancı Müslüman eşler de almıştır. Tamamen siyasi amaçlarla yapılan bu evlilikler de devleti yani kendi egemenliğini güçlendirmek içindir. Örneğin Gazneli Devleti’nin kurucusu Sebük Tegin Afganistan’daki Zâbülistan asillerinden birinin kızıyla evlenmiş, bu suretle yöre halkını kendi lehine çevirmeye çalışmıştır.
Batı Karahanlı hükümdarı Osman, Hârezmşahları mağlup eden Karahıtayların prensesi ile evlenmiştir.
Büyük Selçuklu sultanı Tuğrul Bey Hârezm hâkimi Şah Melik’in vefatını müteakip, dul kalan karısı Altuncan Hatun’la, daha sonra da Selçuklularla mücadeleye girmekten çekinen Büveyhî hükümdarı Ebû Kâlicâr’ın teklifi üzerine, bu hükümdarın kızıyla nikâhlanmıştır. O, ayrıca halife Kâim Biemrillâh’ın kızı Seyyîde Hatun’la da evlenerek İslâm dünyasındaki prestijini güçlendirmiştir.
Tuğrul Bey’in vefatından sonra devletin başına geçen Sultan Alparslan (1063-1072), Gazneli Mesud’un dul kalan karısıyla (Karahanlı Yusuf Kadir Han’ın kızı) evlenmek suretiyle, Karahanlı ailesi üzerindeki nüfuzunu artırmıştır. Kafkas seferi esnasında ise, Gürcü Meliki Bagrat’ın kız kardeşinin kızıyla evlenerek kendisine müttefik kazanmıştır.
Alparslan’ın yerine tahta geçen Melikşah (1072-1092), babasının sağlığında iken daha çocuk yaşta olduğu halde, Karahanlı Tamgaç Han’ın kızı Terken Hatun ile nikâhlandırılmıştır. Terken Hatun’dan başka, Zübeyde ve Seferiyye hatunlarla da evlenen Selçuklu Sultanı, kendisine bağlılığını bildiren Gürcü kralının teklifi üzerine, onun kızıyla evlenmeyi de kabul etmiştir. O, bu evlilikle Kafkaslardaki nüfuzunu arttırırken, Gürcü kralı da kendini güvence altına almıştır.
Siyasi evlilikler
Görüldüğü gibi Türk sultanlarının evliliklerinin çoğu siyasi gerekçelerle gerçekleşmiş. Buraya kadar verilen örnekler Anadolu’daki ilk Türk devleti Selçukluları kapsamıyor ancak yazının konusunu oluşturduğu için bu devletin sultanlarının yabancı kadınlarla yaptığı evlilikleri teker teker mercek altına almak istedim.
Biraz dikkat edilirse Türklerin din konusundaki büyük hoşgörüsüne tanık olacaksınız. Prenseslere evlilik teklif ederken onların dinlerine dokunmayacaklarını hatta yanlarında kendi din adamlarını bile getirebileceklerini söyleyen sultanlar vardır. Yüzyıllar sonra bugün yabancı eş konusunda gösterilen tepkileri anlamak eğer yaşasalardı bu sultanlar için asla mümkün olamazdı.
Türklerin pratik ve pragmatikliğinin dillere destan olduğu yüzyıllardan şimdi bunlardan hiçbir iz kalmamış günlere geldik.
“Kadınları niye yok saymıyorsunuz” diyen kalabalık bir güruh var artık Türkiye’de. Bu açıdan bakınca bunları Hunlarla, Göktürklerle, Karahanlılarla, Selçuklularla ve Osmanlılarla karşılaştırmak atalara büyük hakaret olur. Türklerin geleneksel hoşgörüsü bu güruh için artık kesinlikle geçerli değil. Kadınlara karşı alınan tutum ise ataların kemiklerini sızlatacak düzeyde.
Söylenecek söz çok ama isterseniz Selçuklu sultanlarının hangi yabancı kadınlarla evlendikleri konusuna geçelim.
Selçuklu sultanları kimlerle evlendi?
Anadolu Selçuklularının ilk sultanı Süleyman Şah’tır. Bu sultanın kiminle evlendiğine ilişkin bir veri bulamadım. Ama oğullarından itibaren evlilikler konusunda bilgi var.
Sultan I. Kılıç Arslan, Anadolu Selçuklu sultanları içinde gayrimüslim bir kadınla evlenen ilk hükümdardır. Bu evlilik I. Haçlı Seferi (1097-1104) sırasında gerçekleşmiştir. Selçuklu sultanının evlendiği kadın, ünlü Haçlı komutanlarından Toulouse ve Saint Gilles kontu IV. Raimond’un kız kardeşi İsabella’dır.
Bu evliliğin sultanın Haçlı Seferleri tehlikesine karşı siyasi amaçlarla yapıldığı ileri sürülmektedir.
Sultan II. Kılıç Arslan ile ilgili başka bir rivayette, Sultan İzzeddin Mesud’un Alman asıllı bir kadınla evlendiğinden de söz edilmektedir. Buna göre Sultan II. Kılıç Arslan, Kudüs’ten Almanya’ya dönmek üzereyken Aksaray’a uğrayarak kendisini ziyaret eden Alman prensi Henri ile yaptığı görüşme sırasında, dinî konularda sohbet etmiş, bu arada annesinin asil bir Alman kızı olduğunu ve Türkiye’ye gelip babası ile evlendiğini söylemiştir. Ancak bu kadının kim olduğu ve sonradan Müslüman olup olmadığı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Osman Turan’ın (1993a, s. 232) kayda değer bulduğu bu rivayet eğer doğru ise, Sultan Mesud’un da, babası I. Kılıç Arslan gibi asil bir aileye mensup Hristiyan bir kadınla evlenmek suretiyle Haçlı saldırıları karşısında denge siyaseti güttüğü, dolayısıyla durumunu sağlama almaya çalıştığı söylenebilir. Sultanın, yine benzeri amaçlarla kızlarından birini, Selçukluların hizmetine girerek sonradan Müslüman olan, Bizans hanedanına mensup Ioannes Komnenos’la evlendirdiği bilinmektedir.
2.Kılıç Arslan
II. Kılıç Arslan, tahta geçtikten sonra, Bizans ve müttefiklerine karşı mücadeleye girişerek Anadolu’da Türk hâkimiyetini yeniden sağlamıştır (1162-1174). Selçuklu sultanı bunu gerçekleştirirken Bizans’a karşı askeri mücadelenin yanında, zaman zaman barış yanlısı bir siyaset izlemeyi de ihmal etmemiştir. Onun bu siyasetinde kuşkusuz Bizans tarafından kışkırtılan ve ittifak hâlinde hareket eden Anadolu’daki bazı emîrlerin, Selçuklu yönetimine karşı aldığı düşmanca tavrın önemli etkisi vardı. Bu durumun farkında olan Kılıç Arslan, müttefiklerle girişeceği mücadelede Bizans’ın tarafsızlığını sağlamak amacıyla 1162 yılında bizzat İstanbul’a giderek dönemin imparatoru Manuel Komnenos ile görüşmüştür. İstanbul’da 80 gün kadar kalan ve imparatordan büyük ilgi gören sultan, karşılıklı yapılan antlaşmanın ardından ülkesine geri dönmüştür. Kılıç Arslan’ın, Bizans’la 1162 yılında kurulan bu dostluk devresinde, tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, Bizans sarayına mensup bir prensesle evlendiği anlaşılmaktadır. Kaynaklarda adı belirtilmeyen bu prenses, Anonim Selçuknâme’ye göre (1952, s. 27) Tekfur Kaloyan’ın karısı Despina’nın, kız kardeşidir. II. Rükneddin Süleymanşah (1196-1204), bu kadının oğlu olan I. Gıyâseddin Keyhüsrev ile giriştiği saltanat mücadelesinde, rakibinin Hristiyan bir anadan doğduğunu ileri sürerek bu durumu propaganda vasıtası olarak kullanmıştır. Selçuklu sarayına geldikten sonra samimi bir Müslüman olduğu anlaşılan prenses, rivayete göre Sultan Hatun (Ümmühan Hatun) adını almıştır. Battal-nâmelerden bazılarına sonradan eklenen parçalarda, Seyyid Gazi’nin mezarını bulduğu kaydedilen ve aynı zamanda mezar üzerindeki yapıların bânisi olarak görülen Sultan Hatun’un, söz konusu mezarı, muhtemelen Bizans ve Türk-İslâm çevrelerinden edindiği bilgileri karşılaştırmak suretiyle tespit ettiğini belirtir.
1.Gıyaseddin Keyhüsrev
Sultan II. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra hükümdar olan I. Gıyâseddin Keyhüsrev, yaklaşık dört yıllık bir saltanatın ardından, Tokat Meliki II. Rükneddin Süleymanşah’ın 1196 tarihinde Konya’yı kuşatması üzerine, tahtı ona bırakmak zorunda kalmıştır.
Birçok yere giden sultan oralarda beklediği ilgiyi göremeyince İstanbul’a gitmiştir.
İstanbul’da Bizans İmparatoru III. Aleksios Angelos (1195-1203) tarafından ilgiyle karşılanan Keyhüsrev, annesinin Bizans sarayına mensup olması nedeniyle burada fazla yabancılık çekmemiştir. Bu arada 1204 yılında Lâtinlerin İstanbul’u işgal etmesi üzerine, imparatorun tavsiyesi ile şehrin yakınlarında bir adaya sahip bulunan Komnenoslar hanedanına mensup Mavrozomes’in yanına gönderilmiştir. Onun, burada bulunduğu sırada Mavrozomes’in kızıyla evlendiği anlaşılmaktadır. Kaynaklarda adından söz edilmeyen bu kızın sonradan Müslüman olup olmadığı bilinmemektedir.
Sultan I. Alâeddin Keykubâd
Sultan bazı beylerinin de teşviki üzerine Alanya’yı fethetmeye karar verdi. Alanya’nın egemeni Kyr Vart adında bir Rum’du.
Kuşatma başlayınca kalenin düşeceğini anlayan Kyr Vart, bir elçi vasıtasıyla daha önceden irtibatta olduğu Emir Mübârizüddin Er-Tokuş’tan, komşuluk hakkı olarak sultanın nezdinde şefaatte bulunmasını ve hayatını korumasını istedi. Haber kendisine iletildiğinde sultan, bu duruma çok sevindi ve “Bu adam iyi yetişmiş, bilgili ve akıllı biridir. Onun isteklerini yerine getirmek gerekir. Eğer onun sadakat niyetinin bağlarını akrabalık yoluyla güçlendirme isteğimizi en kısa zamanda ona duyurursak, o zaman onun bize olan güveni daha da artar, bizim merhamet denizimizden dostluk şerbeti içer” diyerek Kyr Vart ile dostluk kurma isteğini dile getirdi. Bu sözler kendisine ulaştırıldığında oldukça memnun kalan kale hâkimi, böyle bir isteğe razı olduğunu, gelen haberciyle sultana bildirdi. Akabinde de, kızlarından birini, gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, sultanın harem dairesine gönderdi. Sultan da ona habercilerle Akşehir’in emîrlik menşuruyla, zengin gelirlere sahip birkaç köyün mülkiyetini verdiğini belirten bir yazıyı gönderdi. İkta ve temlik menşurunu inceleyip, izdivaç işinin de tamamlandığını duyan Kyr Vart, bu duruma çok sevindi. Nitekim ertesi gün sultanın karargâhına giderek ondan af dileyip, saygısını sundu. Selçuklu sarayına gelin olarak giden kadının adına dair kaynaklarda maalesef hiçbir bilgi mevcut değildir. Sultan Alâeddin Keykubâd’ın, onunla evlenirken dinine dokunmayacağını vadettiği bilinmektedir. Nitekim II.Gıyâseddin Keyhüsrev’in, İstanbul Lâtin İmparatoru Baudouin’e yazdığı bir mektubunda, annesinin Hristiyan olduğunu ve babasının sağlığında iken dinini muhafaza ettiğini söylemesi, bu gerçeği teyit etmektedir. Ancak uzun yıllar kaldığı Selçuklu sarayındaki hayat tarzını yakından gören bu hatun, bir süre sonra (1235’lerde), Müslüman olmuş ve Mâhperi Hatun adıyla tanınmıştır. Dindarlığının yanında hayır işlerine olan düşkünlüğüyle de bilinen Mâhperi Hatun, Alâeddin Keykubâd’ın ölümünden bir yıl sonra (1238 yılında) Kayseri’de; câmi, medrese ve türbeden oluşan bir külliye inşa ettirmiştir. Selçuklu mimarisinin şaheserlerinden biri olan bu külliyenin türbe kitâbesindeki kayıtlarda O: “Kadınların melikesi, çağının Meryem’i, zamanının Hatice’si, zâhide, âbide, seyyide, setire, saide, mücâhide ve şehide” gibi sıfatlarla övülmektedir.
Kitâbede ayrıca onun, II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in annesi olduğu ve oğlundan sonra vefat ettiği de ifade edilmektedir.
Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev
Sultan Alâeddin Keykubâd’ın saltanatında, Selçuklu emîrlerinden Kemâleddin Kâmyâr, Gürcistan seferi sırasında bazı kaleleri fethetmişti. Dönemin Gürcü Kraliçesi Rosudan, bu durum karşısında sulh teklifinde bulunarak, güzelliği ile tanınan kızı Tamara’yı Keykubâd’ın Erzincan’da melik olarak bulunan oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’e vermeyi kabul etmişti.
Babasının vefatını müteakip, ileri gelen bazı devlet adamlarının desteği ile hükümdar olan II. Gıyâsedin Keyhüsrev, Selçuklu tahtını ele geçirmeye çalışan Sadeddin Köpek’i öldürttüğü (1238) sıralarda, daha önceden sözlendiği Tamara’nın Selçuklu sarayına getirilmesi için müstevfi (maliye nâzırı) Şihâbeddin Kirmânî’yi, zengin hediyelerden oluşan bir çeyiz ile Abhaz ülkesine (Gürcistan) gönderdi. Gelin alayının birkaç gün sona Gürcistan’dan Erzincan’a gelmesi üzerine sultan, etrafa haber göndererek melikenin geçeceği yol ve beldelerde merasimler yapılmasını, eğlence kasırları düzenlenmesini emretti. Kendisi de sevinç içinde Kayseri’ye hareket etti. Şehirde oldukça görkemli bir eğlence meclisi düzenlenerek muhteşem bir düğün gerçekleştirildi.
Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev, Tamara’dan başka Konyalı Hristiyan bir zengin ile bir Rum papazının kızlarıyla, ayrıca bir Rum câriye ile de evlendi. Bunlardan Rum papazın kızının adı kaynaklarda Berdûliye olarak geçmektedir. Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un annesi olan ve daha sonra Selçuklu vezirlerinden Şemseddin İsfahânî ile evlenen bu kadının ihtida etmediği anlaşılmaktadır (Turan, 1993a, s. 503).
Sultan II. İzzeddin Keykâvus 1262 yılında Antalya’dan deniz yoluyla İstanbul’a gittiğinde; karısı, çocukları ve Hristiyan dayılarıyla (Kir Hâye ve Kir Kedid) birlikte onu da götürmüştü. Sultan II. Gıyâseddin’in oğullarından IV. Rükneddin Kılıç Arslan da Rum câriyeden dünyaya gelmişti.
Herkese keyifli günler dilerim.
Manşet fotoğrafı: derintarih.com
1 nolu dipnot
KAYNAKLAR
Bu yazı İsmail Çiftçioğlu’nun aşağıdaki çalışmasından yararlanılarak yazıldı.
https://www.dieweltdertuerken.org/admin/files/issues/281-1930-1-PB.pdf
Anadolu Selçuklu Sultanlarının Gayrimüslim Kadınlarla Olan Evlilikleri, İsmail ÇİFTÇİOĞLU, Doç. Dr. Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi – Kütahya, Zeitschrift für die Welt der Türken, Journal of World of Turks, Vol. 5, No. 1 (2013)