1991 yılında dönemin Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, bir gece kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından evinden alındı.
Aydın’ın işkence görmüş cesedi, iki gün sonra yol kenarında bulundu.
Bu olay, 1990’ların ilk faili meçhul cinayetiydi. Diyarbakır ve çevre kentlerde büyük tepki çekti.
Aydın’ın cenazesinde çıkan olaylar ve kalabalığa ateş açılması, 1990’larda bölgedeki Kürt gençleri açısından önemli bir kırılmaya yol açacaktı.
O gün, sekiz kişinin yaşamını yitirdiği o olaylı cenaze törenine katılıp, kendi tabiriyle “hayatı değişen” gençlerden biri de, 18 yaşındaki Selahattin Demirtaş’tı.
Demirtaş, 1973’te Elazığ’ın Palu ilçesinde doğdu. Muhafazakâr bir Zaza ailenin çocuğuydu. Daha sonra ailesiyle Diyarbakır’a taşındı.
Söyleşilerinde aktardığına göre, yoksul anne ve babası, yedi çocuklarını yıllarca siyasetten uzak tutmaya çalıştı.
Liseden sonra yaptığı hukuk fakültesi tercihlerine puanı yetmeyince, 9 Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Bölümü’nde okumak için İzmir’e gitti.
Ancak 1991’de yaz tatili için geldiği Diyarbakır’da katıldığı cenaze töreninde yaşananlar, kendi ifadesiyle “hayatının rotasını değiştirecekti”.
Bir söyleşisinde, “Siyasal kimliğimle o gün tanıştım. Benim jenerasyondaki gençliğin politize olmasında en büyük etkendir o olay” diyecekti.
Dağa çıkmak çıkmamak
Üniversite yıllarında kendisi İzmir’de, ağabeyi Nurettin Demirtaş ise okuduğu Muğla’da, “PKK’nın gençlik örgütüne üye olma” suçlamasıyla gözaltına alındı.
Kendisi bir hafta sonra serbest bırakılırken ağabeyi ise tutuklandı.
1990’lar, bölgedeki gençler arasında PKK’ya katılımın arttığı yıllardı.
Ulusal basın, sürekli çatışma haberleri geçiyor, Türkiye’nin dört yanına asker ve polis cenazeleri geliyordu. Kürtlerin yoğun yaşadığı şehirlere ise PKK’lıların cenazeleri…
Özellikle Batı metropollerinde PKK’ya büyük bir öfke vardı. Doğu ve Güneydoğu’da ise Kürt gençlerinin bir bölümünde devlet ile köprüler, iyiden iyiye atılıyordu.
Söyleşilerinde aktardığına göre Demirtaş da “o yıllarda bir ara dağa gitmeyi düşündü” ama bu konuda “bocaladı”.
Anlattığına göre, “arkadaş çevresinde ‘Herkes dağa giderken sen hâlâ okul mu okuyorsun?’ diye büyük bir mahalle baskısı vardı”.
Yeniden üniversite sınava girmeye karar verdi ve 1994’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı.
Anlattığına göre bu kararında, bir yıl önce ağabeyinin hapse girmesiyle hem ailenin sık sık Buca Cezaevi’ne ziyarete gitmesi hem de avukat masraflarına para yetişememesinin payı vardı.
1994 yılında, TBMM’deki yemin töreni krizinden sonra Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin meclisten götürüldüğü sırada Ankara’daydı.
Bu haberi, kaldığı yurdun kantinindeki televizyondan izledi ve “bu olay da onda derin izler bıraktı”.
Diğer yandan Ankara dönemi onun için eğitim dışında bol bol okuma ile farklı siyasi çevrelerle de iletişim kurma dönemiydi.
Bu yıllarda kışları eğitimini sürdürürken yazları ise musluk tamirciliği yaparak geçimini sağlıyordu.
İHD yöneticiliğinden milletvekilliğine
Üniversiteden mezun olduktan sonra Ankara’dan ayrıldı ve Diyarbakır’a döndü.
2000’de İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’ne katıldı ve burada aktif olarak çalışmaya başladı.
İHD’de bölgedeki birçok faili meçhul cinayeti araştırdı.
Yine bu dönemde, PKK’nın kaçırdığı güvenlik güçlerinin serbest bırakılması için girişimde bulunan heyetlerde yer aldı.
2006’da askerlik görevinden döndü ve bir yıl sonra, Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve bazı sosyalist partilerin desteklediği “Bin Umut Adayları” arasından Diyarbakır Bağımsız Milletvekili seçildi.
Öğrenciliğini bitirip döndüğü Ankara’ya bu kez milletvekili olarak gidiyordu.
2004 yılında hapisten çıkan ağabeyi Nurettin Demirtaş, 2007’de DTP’nin genel başkanı seçilirken, meclis sıralarına alışmaya çalışan kardeşi ise grup başkanvekilliği görevini üstlendi.
Anayasa Mahkemesi’nin 2009’da DTP’yi kapatmasının ardından DTP’liler bu kez, Barış ve Demokrasi Partisi’nde (BDP) bir araya geldi.
2010 yılında BDP’nin genel başkanı seçilen Demirtaş, bu süreçte DTP dönemine göre kıyasla kamuoyunda daha fazla tanınmaya başladı.
Bir yıl sonraki seçimlerde yine bağımsız milletvekili seçildi.
Artık “Diyarbakır siyaseti” kadar “başkent siyasetinde” de pişmeye başlamıştı.
Kamuoyundaki yaygın kanı BDP’nin, “PKK’nın yasal alandaki partisi” olduğuydu.
Demirtaş’a yönelik algı da farklı değildi.
‘Apo’nun heykeli’ tartışması
2012’deki bir mitingde söylediği, ilerleyen yıllarda cümlesini eksik ve hatalı kurduğu için üzgün olduğunu söylediği, “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” sözleri de yıllarca karşısına çıkarılacaktı.
Bununla birlikte Demirtaş döneminde BDP, yeni bir yöne evrilmenin ilk adımlarını attı.
Demirtaş liderliğinde parti, “Batı’ya daha fazla açıldı ve Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) giden yolun taşları” döşendi.
Bu arada askerlik raporu sahte çıkınca yeniden tutuklanan ağabeyi Nurettin Demirtaş ise cezasını ve askerliğini tamamlamasının ardından Kandil’e giderek PKK’nın yöneticilerinden biri olacaktı.
Gezi Parkı’ndaki ‘darbeciler’ tartışması
2013 yılının Haziran ayında Türkiye, İstanbul Taksim Meydanı’ndan başlayıp onlarca kente yayılan Gezi Parkı protestolarına tanık oldu.
Her ne kadar dönemin BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder protestoların ilk günlerinde önemli rol oynasa da, parti ilerleyen günlerde gösterilere mesafeli durmakla eleştirildi.
Demirtaş bir röportajında, “Gezi eylemlerini desteklemekle birlikte eylemlerdeki bazı ulusalcı, milliyetçi, ırkçı kesimlerin barış sürecini baltalamak istediğini, onlarla aynı etkinliklerde olmayacaklarını” söyledi.
Demirtaş’ın açıklaması, Gezi eylemlerini destekleyen milyonlar arasında büyük tepkiye neden olacaktı.
BDP lideri ilerleyen haftalarda, “kendilerinin Gezi eylemcileriyle değil buradan darbe çıkarmak isteyenlerle birlikte olmak istemediklerini” söylediğini belirtti.
Sosyal medya yorumlarına bakılırsa bu açıklamadan tatmin olan da vardı, tepkisi daha da artan da.
Gezi destekçileri arasındaki, “Kürtler Gezi’de sokağa çıkmadı” diyen kesimler bunu, aynı yılın daha erken aylarında başlatılan “çözüm sürecine” bağlıyordu.
Demirtaş, bu süreçte önemli rol oynayan figürlerden biriydi.
Süreç kapsamında, 2013-2015 yılları arasında İmralı Adası’na giderek görüşmeler yapan heyette yer aldı.
Bu dönemde görüşmeler için Kandil’e de gitti.
Dönem dönem Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş arasında gerilim yaşandığı iddiaları da kamuoyunda yer aldı.
Hatta 2014 yerel seçimlerinden sonra bir ara siyaseti bırakmayı düşündüğü ve küskün olduğu söylentileri de çıktı.
PKK’ya yakın bir yayınevinin sürecin çökmesinden sonra Avrupa’da bastırdığı ve İmralı’daki görüşmelerin kayıtları olduğu öne sürülen ve yalanlamayan bir kitapta, Öcalan ile Demirtaş arasındaki diyalogların, Öcalan ile Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan arasındaki diyaloglara kıyasla daha mesafeli olduğu da göze çarpıyordu.
Öcalan ve Demirtaş arasındaki siyasi farklılık ve gerilim iddiaları ileride, 2019 yerel seçimlerinde de dillendirilecekti.
HDP ve artan popülerliği
Gezi sonrası dönemde “Kürtler AKP’yle uzlaştı” eleştirileri sürse de Türkiye, bu eylemlerin yarattığı yeni muhalefet atmosferinde, bu iklime uygun siyaset yapmaya çalışan HDP’yle tanıştı.
2013’te BDP milletvekilleri, resmen bir yıl önce kurulmuş olan HDP’ye katıldı.
Demirtaş ise 2014’te, henüz 37 yaşındayken HDP’nin eş genel başkanı seçildi.
HDP, Gezi’deki yeni muhalif siyaset ihtiyacını karşılamaya çalışıyor ve sadece bir Kürt partisi olmadığına dair kamuoyunu ikna etmeye çalışıyordu.
Demirtaş HDP’nin, HDP de Demirtaş’ın önünü açmaya başlamıştı. Bu etki, özellikle de Batı kentlerinde artıyordu.
Bütün bunların yaşandığı yıl, Suriye ve Irak’ta ise IŞİD güçleniyor, onun karşısında YPG de önemli bir aktör haline geliyordu.
IŞİD’in Kobani kuşatmasında HDP’nin eylem çağrısıyla, 6-8 Ekim tarihlerinde sokak protestoları düzenlendi.
Hem güvenlik güçleriyle göstericilerin hem de bazı yerlerde göstericilerle onlara karşı çıkanlar arasında çatışmaların yaşandığı olaylarda onlarca kişi hayatını kaybetti.
Demirtaş bu olayda da hükümet tarafından sert bir şekilde eleştirilecek ancak toplumun bir bölümünün nezdinde popülerleşmesi süreci durmayacaktı.
2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini “birey” olarak da çok daha fazla ortaya koydu Demirtaş.
Saz çalması ve esprili üslubu gibi özellikleriyle bu dönemde daha fazla görünür olmaya başladı.
Ana akım medyada da kendisine yer veriliyordu.
Demirtaş, cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 9,76’lık bir oy oranına erişti. Bu, geçmişteki HEP ve devamı partilerin oyları düşünüldüğünde, yüksek bir rakamdı.
Bu tabloda, CHP ve MHP’nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun sol seçmenin içine sinmemesinin de payı olduğu yorumları yapıldı.
Ancak oydan da ötesi, açıktı ki sol seçmenin hatırı sayılır bir bölümünün HDP’ye sempatisi artmıştı.
Türkiyelileşme kavramıyla özdeşleşti
Demirtaş’ın popülerliği, cumhurbaşkanlığı kampanyasıyla sınırlı kalmadı.
HDP, “Türkiyelileşme siyasetiyle” Batı’da kendisine yönelik ilgiyi artırıyordu.
Bu siyaset ise Demirtaş figüründe simgeleşiyordu.
17 Mart 2015 günü Demirtaş, TBMM’de tek cümlelik bir grup toplantısı düzenledi:
“Seni başkan yaptırmayacağız!”
Artık, Batı şehirlerinde meydanlarda Mustafa Kemal silüetli Türk bayrağı taşıyan Cumhuriyetçi kitleler içinde dahi beğeni toplayan bir lider konumuna erişmişti.
Bunun en büyük sağlaması ise 7 Haziran 2015’te yapıldı.
Bu tarihteki seçimlere risk alarak bağımsız adaylarla değil parti olarak katılma kararı alan HDP, 7 Haziran akşamı, HEP’ten bu yana gelen partilerin makus talihini yıktı.
HDP o gece, sadece yüzde 10 barajını geçmekle kalmamış, Batı’daki bölgelerden de büyük bir destek alıp yüzde 13,12’lik bir orana ulaşmış ve AKP, 13 yıl sonra TBMM’deki çoğunluğunu kaybetmişti.
Demirtaş, “Emanet oy verenleri mahcup etmeyeceğiz” derken, Kandil’den ise “Emanet oy yok” eleştirisi geldi.
Çöken süreç ve cezaevi yolu
7 Haziran’dan sonra hem muhalefet hem de HDP cephesinde ortaya çıkan zafer havası kısa sürdü.
1 Kasım’daki seçimlere gidilen dönemde “çözüm süreci” de sona erdi.
Türkiye’de bu dönemde şehirlerde IŞİD’in, TAK ve PKK’nin saldırıları, “hendek savaşları”, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, olağanüstü hal süreci, bürokrasiden tasfiyeler, HDP’li belediyelere kayyum atanması, Suriye’nin kuzeyinde askeri harekatlârla sert bir süreç yaşandı.
HDP’li yöneticiler ve milletvekilleri de tutuklanmaya başladı.
Kasım 2016’da da Demirtaş, “silahlı terör örgütüne üye olmaktan örgüt adına suç işlemeye” kadar farklı suçlamalarla, bir grup HDP milletvekiliyle birlikte tutuklanarak cezaevine gönderildi.
İlerleyen yıllarda Demirtaş hakkında birçok dava açılacak, bazılarından serbest kalırken bazılarında tutuklama kararı çıkacaktı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise Demirtaş’ın tutukluluğunun siyasi gerekçelere dayandığına hükmedecekti.
Twit, ketıl, tablolar, kitaplar…
Her ne kadar Demirtaş cezaevine girerek bir dönemdeki popülerliğini kaybetse de hücresinde de siyaset yapmanın yollarını zorladı.
2016’dan itibaren ve eşi Başak Demirtaş aracılığıyla hem ara ara açıklamalar yaptı hem de röportajlar verdi.
Burada da yer yer esprili dilinden taviz vermedi.
Twitter kullanımı nedeniyle Eylül 2017’de cezaevindeki odasında arama yapılması ardından hesabından şu paylaşım yapıldı:
“Odada twit bulunamadı doğal olarak. Çay için kettle vardı sadece, ondan da twit atılamayacağına kanaat getirildi.”
Bu olayla kettle cihazı, Demirtaş’ı destekleyenler için önemli bir sembole dönüştü.
Bu dönemde Demirtaş, yazdığı öykü kitaplarıyla da farklı siyasetçi profilini sürdürdü: “Devran”, “Seher”, “Leylan”, “Dad”, “Efsun”, “Jamal”…
HDP içi tartışmalar
Şubat 2018’deki HDP kongresinde eş başkanlığa aday olmayan Demirtaş, 24 Haziran 2018’deki seçimlerde ise Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cezaevinden cumhurbaşkanlığına aday olan ilk ve tek kişi oldu.
TRT’deki konuşması cezaevinin revirinde kaydedildi.
Yüzde 8,32 oy aldığı seçim sonrası ise HDP’ye yönelik bir eleştiri yazısı kaleme aldı. Partiye “tatil havasından çıkıp sahaya inme çağrısı” yaptı, “ortaya çıkan sonuçlar açısından parti yönetiminin özeleştiri yapmamasının büyük bir eksiklik olduğunu” söyledi.
Bu dönemde, HDP içinde, “Demirtaş’ın ismi partinin önüne geçmemeli” eleştirisi yapanların olduğu iddia edildi.
Bununla birlikte birçok uzmana göre, 31 Mart 2019’daki yerel seçimler öncesi Twitter’dan yaptığı “Bağrınıza taş basıp sandığa gidin” çağrısı, HDP’li kararsız seçmeninin Batı’da CHP adaylarına oy vermesinde etkili oldu.
Bu olay, Demirtaş’ın parti tabanındaki etkisinin sürdüğünü gösteriyordu.
Bunu takip eden dönemde muhalefet için geniş kapsamlı bir demokrasi ittifakı önerdi.
2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini açıkladı.
3 Mayıs’ta sosyal medyadan yaptığı bir paylaşımda, “Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Allah yolunuzu açık etsin” ifadeleri yer aldı.
Demirtaş, seçimlerden kısa süre sonra yaptığı açıklamada ise “aktif siyaseti bıraktığını” duyurdu.
HDP, bunun üzerine partinin yeniden yapılandırılması kararı aldı.
Demirtaş’ın Twitter (Sonradan X) hesabı ise önemli oranda sessizliğe gömüldü.
22 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan “yeni süreçte” ise DEM Parti heyeti, Demirtaş’la da görüşmeler yaptı.
Tutuklu siyasetçi, sürece tam destek verdi.
Bu dönemde yaptığı açıklamalar ve yazdığı yazılarla suskunluğunu bozmaya başladı.
Bahçeli’den Demirtaş’ın açıklamalarına olumlu yorumlar geldi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Selahattin Demirtaş’ın tutukluğu hakkındaki ikinci ihlal ve tahliye kararına 8 Ekim’de itiraz eden Adalet Bakanlığı’nın talebini 3 Kasım’da reddetti.
Ret kararıyla, daha önce verilen AİHM kararı kesinleşmiş oldu.
Demirtaş’ın avukatları, AİHM’in son kararı sonrası müvekkilleri hakkında Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne tahliye başvurusu yaptı.
Tahliyesi halinde Demirtaş’ın bundan sonra aktif siyasetle ilgili ne karar alacağı merakla bekleniyor.
Zira Demirtaş, “Kürt siyaseti” içinden son yıllarda çıkan en etkili figürlerden biri.
Medya Günlüğü’nde yayınlanan diğer portreleri okumak için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
