Tarihçilerin Ukrayna’daki savaşla ilgili olarak nasıl bir nihai hüküm vereceğini bilemeyiz, çünkü savaş devam ediyor ve çoğunluğu propaganda olsa da, eldeki bilgiler Rusya’nın umut ettiği kesin bir zaferin ufukta pek görünmediğine işaret ediyor.
Her ne kadar çatışmalar sürüyorsa da, Ukrayna’daki savaşın can kayıpları dışında, kimisi nafile olarak nitelenmesi gereken uzun süreli ve çok boyutlu değişimlerin tetiğini çektiğini şimdiden söylemek olanaklı.
Bunların başında, maalesef, ABD Başkanı Joe Biden’ın kendi seçim vaatlerinin tersine, yenilenebilir enerji kaynakları arayışına bizzat indirdiği ölümcül darbe geliyor. Bu ilk bakışta çok abartılı bir iddia gibi görünse de, olayların ardındaki ilişkiler yumağı incelendiğinde bu görüşün dayanakları anlaşılacaktır: ABD/NATO’nun kışkırtmasıyla Ukrayna’yı işgal eden Rusya’nın Batılı ülkelerle olan en önemli ekonomik ilişkisi enerji sektörünü kapsıyordu. İşgalden sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i cezalandırmak amacıyla ilan edilen ekonomik yaptırımlar da enerji sektöründe yoğunlaştı. Elbette Batı Avrupa’nın, özellikle de AB’nin en büyük ekonomisi Almanya’nın bir gecede tüm şalterleri indirmemesi için, Rusya’dan enerji ham maddesi ithalatının azaltılarak da olsa devamı zorunluydu. Ancak Batı medyasının Ukrayna’daki savaş üzerinden kopardığı yaygaranın, halkları da Rusya düşmanlığına yönlendirici bir niteliğe bürünmesi, ekonomik ilişkilerdeki kopuşun uzun süreli olacağını da garanti eder bir noktaya ulaştı.
Bu durumun sonucu olarak, birçok Batılı ülke, başta Körfez’deki petrol zengini emirlikler olmak üzere orta ve uzun vadede hidrokarbon temelli enerji hammaddeleri sağlayabilecek kaynaklara başvurmaya başladı. Hatta ABD yönetimi, devrilmesi için açıkça destek verdiği Venezuela’daki Maduro rejimine bile mavi boncuk atmaya başladı. Bu arada, ABD de fırsat bu fırsat deyip sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatını hızla artırdı: 1 Nisan’da yapılan açıklamaya göre, ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı, Mart ayında Şubat’a göre yüzde 16 artarak aylık 7,43 milyon tonla rekor kırdı. Bu artış, petrol şirketlerinin iştahını kabartırken, tonlarca uu israfı ve küçük depremler yaratma potansiyeli taşıyan “fracking” yöntemiyle petrol ve doğal gaz üretimi de hızla yeniden yayılmaya başladı.
Uzun sözün kısası, kapitalist ekonomide üretim ve yeniden üretim süreci durdurulamayacağından, hidrokarbon temelli yakıtlardan aşamalı olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş çabası, Rusya liderini cezalandırma amacına kurban edildi. Şimdi herkes “aman üretim durmasın” diyor, ama hiç kimse küresel ısınma ve iklim değişikliğinin bu süreçte ne kadar ivme kazanacağından söz etmiyor.
Ukrayna’daki savaş nedeniyle Putin’i cezalandırmak amacıyla Batı’nın uyguladığı bir yaptırım ise, sözcüğün tam anlamıyla “kendi ayağına kurşun sıkmak” oldu: Dolar ve avro bazlı uluslararası SWIFT para transferi ve ödeme sisteminden ihraç etmekle, aslında Rusya’ya altın destekli bir konvertibl ruble yaratma olanağı sunuldu ve Rusya da altının gram fiyatını 5,000 rublede sabitleyerek ikili ticaret yapacağı bütün ülkelerle kullanabileceği bir ödeme platformu yarattı.
Peki bu neden önemli?
2015 yılında, BRICS olarak bilinen ülkeler grubu (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) merkezi Şanghay olmak üzere 100 milyar dolar sermayeli “Yeni Kalkınma Bankası”nı (New Development Bank) kurdu. Bankanın sermayesi kurucular arasında eşit paylara bölündü. İşte bu banka, Asya-Pasifik bölgesinde etkin, ABD/Batı ekonomilerinin kontrolündeki Asya Kalkınma Bankası’yla IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara alternatif olarak üye ülkelerin kalkınma çabalarına destek vermek için, Batı kurumlarının dayattığı sınırlamaları aşan koşullarla bölge ekonomilerini desteklemeyi amaçlıyor.
Rusya’nın altın destekli rublesiyle ilişkisi?
Rusya’yla birlikte, son on yıldır altın rezervlerini en hızla artıran ülke Çin. Bu iki ülkenin, Avrasya coğrafyasındaki ekonomik nüfuzunun yanı sıra sahip oldukları siyasi ve diplomatik etkileme gücü göz önüne alındığında, ABD dolarının bu bölgedeki dış ticaret ve yatırımlardaki payının giderek azalacağını, ekonomik işlemlerde yuan ve rublenin kullanımının giderek yaygınlaşacağını söylemek pek kehanet sayılmaz. Rusya’nın altın destekli konvertibl rubleyi yaratmasından sonra ABD dolarına indirilecek son darbe Çin’in de altın destekli yuanı kullanıma sokması olacak.
Ancak bunun bugünden yarına gerçekleşmeyeceğini de akılda tutmak gerek çünkü Çin’in uluslararası rezervlerinde hâlâ 1 trilyon dolar değerinde ABD Hazine bonosu var. Bu miktar iki yıl önce 2 trilyon dolardan fazlaydı, Pekin yönetimi aşamalı olarak bu ABD hazine bonolarını avro ya da diğer para birimleriyle değiştirerek rezervlerini çeşitlendirmeye devam ediyor. Düğmeye basma zamanı geldiğinde, altın çıpalı yeni bir uluslararası finansal sistemin kuruluşuna tanık olacağız.