Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Şalvarını sevdiğim…

Dr. Nevin Sütlaş
Son güncelleme: 28 Temmuz 2025 20:01
Dr. Nevin Sütlaş
Paylaş
Paylaş

Başka şehirlerde yaşadığımız için sadece toplantıdan toplantıya görüştüğümüz bir nöroloji hocası bir gün bana “Aaa cici kız olmuşşun. Sen hep böyle elbise giy” deyince çok şaşırmıştım.

Anlamaz bakışlarım karşısında “Hep pantolon giyiyorsun ya onu diyorum. Elbise sana çok yakışmış, böyle çok cici olmuşsun” demişti. O kadın hocayı ben de pantolonlu görmediğimi bu lafı sayesinde fark ettim. Demek kadınların pantolon giymesine karşı diye düşündüm. Ancak sorun şuydu ki o gerici denilen gruptan biri değildi. 

Bir sorun daha vardı: Ben pek pantolon giymem. Nedeni de dini ya da ideolojik değil. Minik biri olduğum için boyumu iyice kısaltıyor pantolon buluzla bedenimi ikiye bölmek. Belden kesik olmayan bir elbise ile daha orantılı göründüğüm kanısındayım. İkinci nedense daha önemli; top gibi bir göbeğim var. Pantolon ya da etek giydiğimde kemer bölgesinin sıkıştırması ile göbüşüm sıkıntıya girip beni üzüyor. Boydan salınmış elbise ile göbek rahat ben rahat. O nedenle ben çoğunlukla elbise ile gezerim. 

Demek hoca beni başkası ile karıştırıyor demiştim ama sonra anladım ki biz onunla sadece kongrelerin seyahatlerinde görüştüğümüz için aklında yolculukta giydiğim pantolonlarla kalmışım. Oysa evde ve işteyken olduğu gibi kongreler sırasında da pantolon giymem. O hallerimi görmemiş, görememiş. Dikkati şaşmış deyip geçeceğim de benim ya da bir başka kadının pantolonuna karşı olması ve bunu dillendirmesi bambaşka bir şey. Hem de bir kadın olarak. 

Türkiye’nin ilk gemi başmühendislerinden biri olan Derya şalvar giymeye bayılıyor. Hem de Türkiye’nin bir köyünde değil Amerika’nın Miami’sinde. Pek de yakışıyor köftehora. Oysa ben giysem şalvar şalvarlığından istifa eder. Çünkü Derya ile benim boyum arasında yarım metre fark var. Dal gibi de incecik. Giydi mi yakıştırıyor hatun. Amerikalılar bile soruyor şalvarlarını nereden aldığını.

Derya ilklerinden ama şimdilerde şalvar modası ortalığı kasıp kavuruyormuş. Özellikle muhafazakâr kesimin davetlerinde özel dikim pullu payetli şalvarlardan geçilmiyormuş. Merak edip baktım, ünlü hazır giyim markalarının kataloglarında da bolca şalvar var. Ben gene de giymem ama hoşuma da gitmedi değil bu şalvar modası. Hem geleneksel hem de rahat. Batı’nın dayattığı pantolona kıyasla gerçekten rahat. Hele erkek anatomisi düşünülünce rahatlıkta şalvar pantolona on basar. Ancak şalvar küçümsenendir, köylünün ve tutuculuğun giysisi sayıldığından. Oysa isteyen pantolon giyer isteyen şalvar, kime ne? 

Kızım yeni yetmeliğinde Kafkas derneğinde hem koroya hem de dansa gidiyordu. Müziğin de dansın da her türlüsüne meraklıdır zaten. Koroda defalarca sahne aldığı halde dans gösterilerine çıkamadı. Dans hocası kızıma “tombul yanak” diye lakap takmıştı. Demek ki insanlara fiziksel özellikleriyle isim takmanın densizlik olduğunu bilmeyenlerdendi. Bu yetmiyormuş gibi, provalarda hiçbir eksiği olmamasına rağmen beli yeterince ince değil diye gösteri ekibine de katmamıştı. Çerkes kızları sülün gibi ince belli ve uzun boylu olurmuş çünkü. Sanki bütün Çerkesler ince uzun olurmuş gibi bir illüzyon yaratmaya bayılıyorlar. Sorsan Slav ırkı yok da bir tek Çerkesler… 

Çok da güzel dans eden kızımın gösteriden mahrum kalışının üzüntüsünü “Gösteri sanatlarının kendi estetik kuralları olması doğaldır” diyerek hafifletmeye çalışmıştık o zamanlar. Ancak aradan 30 sene geçtikten sonra birdenbire fikrim değişti. O estetik kaygının aslen tutuculuk olduğunu geç de olsa kavradım. Çünkü şimdilerde Çerkes gruplarında kaynayan bir kazan var. “Açık saçık giyinen kızlar düğünlerde ortaya çıkıp Çerkes dansları yapmasın” diyorlar. “Örf ve adetlere aykırı olduğundan, böyle giyinen kızlar düğünlere de alınmasın” demeye kadar vardırdılar işi. Gençlerin geleneksel dansları öğrenmeleri, oynayarak keyfetmeleri falan önemli değil çünkü. Varsa yoksa görüntü. Gericilerin kadın bedeni, dolayısıyla da giysileri üzerine tahakküm kurmaları zaten malum. Ancak ilerici geçinenlerin de aynı safta yer almasına ne buyrulur peki? Yakışmıyormuş…

Her kıyafet herkese yakışmaz. İnsan kendi bedeninin özelliklerini bilmeli ve ona göre giyinmeli. Yakışanı giymeli. Derya’ya şalvar yakışıyor da giyiyor. Bana pantolondan çok elbise yakışıyor onu giyiyorum. Bırak şalvarı, kaftan gibi uzun bir elbise giysem yer cücesine dönüşürüm. İyi de, ben yakışıksız giyinirsem kime ne? Sen pantolon giyme de elbise giy demek de ne? Çerkes kızına açık giyinmek yakışmıyor, öyle giyineceksen düğüne gelme, demek de ne? Kim veriyor sana bu hakkı? 

Biliyorum aslında bu sorunun yanıtını: “Biz” olmak veriyor.  “Bize bu yakışmaz” deniveriyor. “Biz…” diye devam ediliyor. Kim ki kendi fikrini söylerken “biz” kisvesini kuşanıyorsa benim de oradan dolu dizgin kaçasım geliyor. Biz dendi mi akar sular durur çünkü “o muallak çoğunluk” öyle buyurmuştur.  Biz var ya biz, işte o “biz” aslen “ben” olamamanın dışa vurumudur. Çünkü kendisi bir şey olmayanlar biz diye konuşurlar. Kendi hazımsızlığını genelin desteği ile yutturmanın kılıfıdır biz. Biz diye konuşanlar ya politikacılardır ya da politika yapmayı huy edinenler yani övüngeçler. Biz diye övünmeyi beceri sayan aşağılık kompleksliler. 

“BİZ çılgın Türkler, BİZ delikanlı Lazlar, BİZ adil Aleviler, BİZ soylu Çerkesler, BİZ…” 

Politika demişken, bilirsiniz “Başını örten kadınlar ve ayağına şalvar giyen erkekler kamu alanına giremezler” denmesini kullananlar bu sayede iktidar oldular. Ne vardı “kim ne isterse onu giysin” denilebilseydi.  Kıyamet mi kopardı? Asıl kıyamet böyle koptu ama. Hâlâ anlaşılmadıysa…

İsteyen istediğini giyer. İster dini nedenlerle, ister ideolojik nedenlerle, ister estetik nedenlerle, ister estetik duygusundan nasibini almadığı için. İster kapar ister açar. İster çirkin giyinir ister güzel.  İster moda ikonu gibi dolanır ister sokak düşkünü gibi. Vücut onun, keyif onun, karar onun. Sana göre estetik değilse de, uygun değilse de, çirkinse de, iğrençse de onun. İlla başkasının görüntüsüne takılıyorsan, olsa olsa benim gibi gizliden dedikodusunu yaparsın “Yakışmış mı şimdi bu ona” diyerekten. Böylece kendi kendinin gazını alır, oturursun aşağı. Daha ötesi ne haddine. Sana ne kardeşim onun bunun kıyafetinden. Haa, söyler misin SANA NE?

Bir türlü öğrenemedik şu iki lafın erdemini: BANA NE ve SANA NE. 

Keşke bugünkü aklım ve cesaretim olsaydı da “Benim elbisemden pantolonumdan sana ne be hocam” diyebilseydim. Terbiye diye diye çocukluktan itibaren her türlü hakkımıza tecavüze yutkunmayı öğrettiler ya, yanarım da anca akıllandığıma yanarım.   

Ayıpmış. Ayıp olan başkasına tahakküm etme hakkını kendinde bulmaktır asıl. Hele hele kadınlara tahakküm etmeye kalkanların kadın olanlarına kat be kat ayıp. 

Her koyun kendi bacağından asılır. Ötesine dayatanlar birbirlerine ne kadar sırt verse de sonunda tarihin sayfalarında yargılanır.

Biliyor musunuz gericilikle baş etmek o kadar zor olmazdı, ilerici geçinen gericiler bu kadar çok olmasaydı…

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanDr. Nevin Sütlaş
Takip et:
1959 yılında Adapazarı’nda doğdu, İstanbul Üniversitesinde Tıp doktoru, Bakırköy Akıl Hastanesinde Nöroloji Uzmanı oldu ve aynı hastanede 30 yıl eğitim görevlisi hekim olarak çalıştı. Beynin damar ve enfeksiyon hastalıkları, yoğun bakım, hasta beslenmesi, açlık grevi/ ölüm orucu ve Multipl Skleroz konularında çalıştı. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi sürecinde uğradığı mobing yüzünden 2016 yılında aktif meslek yaşamını sonlandırdı. Beyin ile ilgili bilimsel bilgiler temelinde topluma yönelik kitaplar yazmayı sürdürüyor. Florida'da yaşıyor. Web sayfası: http://www.nevinsutlas.net/index.html Elektronik posta: calisal01@yahoo.com
Önceki Makale “Ejderhanın İndiği Yer”
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörKöşe Yazıları

“Guggenheim Etkisi”

Emre Dilek
12 Ekim 2025
EditörKöşe Yazıları

Beyin yeniyi mi sever eskiyi mi? 

Dr. Nevin Sütlaş
12 Ekim 2025
Köşe Yazıları

Gazze’de Trump ve Erdoğan’ın “kırılgan ateşkesi…”

Aydın Sezer
11 Ekim 2025
Köşe Yazıları

Görünmeyen kafeslerimiz…

İnan Özbek
10 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?