Rusya’nın 11 aydır devam eden Ukrayna savaşı ve yaklaşmaya başlayan başkanlık seçimleri nedeniyle 2023 yılı ülkenin geleceğini belirleyecek bir kader yılı olmaya aday görünüyor.
Şu anda yanıtını belki de hiç kimsenin bilmediği en kritik soru, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yeniden adaylığını koyup koymayacağı. Başkanlık koltuğunu Dmitriy Medvedev’e bıraktığı dört yıl sayılmazsa 2000’den beri iktidarda bulunan Putin’in 2024 seçimlerine de katılma hakkı bulunuyor. 2020 yılında yapılan referandumla bu konudaki anayasal engel aşılmış ve Putin’in isterse 2036’ya kadar yani iki dönem daha başkan olabilmesinin yolu açılmıştı.
Ancak anayasa sorununun aşılması Rusya liderinin otomatikman başkanlığa aday olması anlamını taşımıyor. Hatta kısa süre öncesine kadar Putin’in 2024 yılında adaylığını koymaktansa yerini yeni bir isme bırakarak emekli olmasa da iktidarı perde arkasından yönetmeye devam edeceğini düşünenler bile vardı. Bunun nedenleri arasında Putin’in artık yüzünün eskimesi ve 2036’da artık 84 yaşına basması yani yaşlanması da bulunuyordu.
Ancak Ukrayna savaşı Rusya’daki iktidar oyunlarında değişikliğe yol açmış olabilir. Olaylar öyle bir şekilde gelişti ki, Putin istese de istemese de kaderini Ukrayna savaşına bağladı.
Şu anda Rusya yönetiminde ve üst düzey bürokrasi kademelerinde iki görüş hakim: Seslerini daha çok çıkan savaş yanlıları ve büyük ölçüde sessizliklerini koruyan savaş karşıtları.
Bir yandan, Putin artık Ukrayna savaşıyla özdeşleştiği ve şimdiki politikanın sürdürülmesini isteyenler şu anda daha ağır bastığı için 2024 seçimlerinde aday olması kaçınılmaz görünüyor.
Ancak diğer yandan, yine aynı nedenle, Putin’in adı savaşı temsil ettiği için aday olmama olasılığı da var.
Çelişkili gibi görünen bu durumun açıklaması şu:
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye hakkı olup olmadığı polemiğine hiç girmeden savaşın getirdiği askeri ve ekonomik yükten daha önemlisi, ülkenin uluslararası kamuoyunun önemli bir bölümünün ve özellikle Batı’nın gözünde bir “rouge state”e dönüşmesi. Bu ifadeyi Türkçeye kısaca “kural tanımayan devlet” olarak çevirmek mümkün. Bu da, savaş sürdükçe Rusya’nın giderek daha fazla dışlanması ve neredeyse tüm dünyayla karşı karşıya gelmesi anlamına geliyor. Nükleer silahları sayılmazsa orta büyüklükte bir devlet olan Rusya için bu durumu sonsuza kadar sürdürmek, savaşı kazansa bile mümkün görünmüyor. Hatta Ukrayna’daki savaşı kazanmanın bedeli Moskova için kaybetmekten daha ağır olabilir.
Her ne kadar dışarıdan bakıldığında “tek adam” gibi görünse de Rusya’da iplerin tümüyle Putin’in elinde bulunduğunu söylemek son derece iddialı olur. Dolayısıyla Rusya’nın kaderiyle Putin’in kaderinin ayrılması gerektiğini düşünenlerin sesi seçim yaklaştıkça daha gür çıkmaya başlayabilir.
2024 seçimlerinin mart ayında yapılacağı düşünülürse Putin’in en geç bu yılın sonuna kadar adaylığıyla ilgili bir karar vermesi gerekecek. “Saray darbesi” olasılığı gibi komplo teorileri bir kenara bırakılacak olursa önünde iki seçenek var: Ya adaylığını açıklayacak ya da bir halef ilan edecek.
Kısacası, öyle ya da böyle 2023 Rusya’nın geleceği için kader yılı olacak görünüyor.