Manchester Üniversitesi araştırma görevlisi Maksim Alyukov’un Moscow Times gazetesinde yayımlanan, Rus halkının bağımsız gazeteciliğe fazla ilgi göstermemesinin nedenlerini araştırdığı yazısı:
“2000’li yıllarda, 10 ülkede haberlerin nasıl üretildiği ve tüketildiğine dair yapılan bir araştırma, gazetelerin yayımladığı haberlerle okuyucuların “haber değeri” verdiği olaylar arasında ciddi bir fark olduğunu ortaya koydu.
Bazı ülkelerde bir olayın “haber değeri” ile gazetelerdeki görünürlüğü arasında ters bir ilişki vardı: Olay halk için ne kadar az önemliyse, gazeteciler o kadar çok ilgi gösteriyordu.
Oysa ki bir haberin halk tarafından önemli bulunması, izleyici etkileşimi ve dolayısıyla gazeteciliğin bilgilendirme gibi misyonu açısından çok kritik. Bu nedenle, söz konusu kopukluğu göstermek, gazeteciler yerine sıradan insanların haberleri nasıl anlamlandırdığını irdeleyen çok sayıda yeni çalışmaya yol açtı.
Haberlerin halk için ne kadar anlamlı olduğu meselesi, Rusya’daki bağımsız gazeteciliğin bugünkü sorunları düşünüldüğünde ikincil bir konu gibi görünebilir; zira bu medya organlarının çoğu şu anda sürgünde çalışıyor, tehdit altında veya halka ulaşmaları çok sınırlı oluyor. Ama bu baskı ortamı yüzünden, konu aslında tam merkezde yer alıyor.
Devlet propagandasıyla dolu ve sansürle sınırlandırılmış bir medya ortamında, bağımsız medya genellikle kendini açık bir muhalefet konumunda tanımlar; siyasi baskılar ve Ukrayna işgali en çok işlenen konular oluyor. Ancak bu haberler günlük yaşamlarına temas etmiyorsa, insanlar ilgilerini kaybedebiliyor.
Rejim medyası devlet fonlarıyla ayakta dururken, bağımsız medya izleyici etkileşimine muhtaç. Hayatta kalmaları, Rus yetişkin nüfusunun yalnızca %6 ila %9’unu oluşturduğu tahmin edilen küçük bir izleyici kitlesine bağlı. Bu bağlamda “haberlerin anlamlı olması”, soyut bir editoryal ideal değil, doğrudan halk tarafından belirlenen bir koşul. Halk, haberleri kendi yaşamıyla ilgili bulmazsa ilgisini kaybeder, bu da gazeteciliğin muhalefet inşa etme ve olası bir demokratikleşme sürecine katkı sağlama rolünü zayıflatır.
Gazetecilerin ve halkın “önemli haber” konusundaki farklı bakış açıları, CEDAR (Rusya Veri ve Araştırma Merkezi) tarafından yapılan yeni bir araştırmayla net biçimde gözler önüne seriliyor. Araştırmacılar, ülke çapında yapılan bir anketle en popüler Telegram haber kanallarını belirledi, bu kanalları rejim yanlısı, muhalif veya tarafsız olarak sınıflandırdı ve gündem ile ton farklarını analiz etti.
Bulgulara göre, bir haber kaynağı belirten katılımcılar arasında rejim yanlısı kanallar, muhalif kanallardan üç kat daha popüler. Muhalif kanallar ise anlaşılır biçimde daha olumsuz bir tona sahip; savaş ve baskıya odaklanıyorlar, ekonomi, suç, sağlık ve kültür gibi gündelik konulara ise daha az yer veriyor.
Dikkat çekici biçimde, en popüler muhalif kanal olan Meduza, olumlu tonu ve kültür, spor, mizah gibi çeşitli konulara yer vermesiyle öne çıkıyor. Rapor, izleyici kitlesinin büyümesinin, gündemin çeşitlendirilmesi ve daha pozitif bir dile geçilmesiyle mümkün olabileceğini öne sürüyor.
Yine de, rejim yanlısı kaynakların popülerliği yalnızca ton veya konu başlıklarından değil, izleyici kitlesinin siyasi tercihinden de kaynaklanıyor olabilir. Bazı araştırmalar, Kremlin propagandasının etkili olmasının nedenlerinden birinin, insanlara kendilerini daha iyi hissettiren duygusal bir rahatlama sunması olduğunu öne sürüyor.
Kısacası, insanlar Meduza yerine rejim yanlısı RIA Novosti’yi seçiyor çünkü rejimi destekliyorlar ve devlet medyasının sunduğu daha çeşitli ve pozitif tonda olan haberleri tercih ediyorlar.
Buna rağmen, önceki birçok sosyolojik veri, dil ve odağın da izleyici davranışı üzerinde etkili olduğunu gösteriyor. Özellikle işgalden sonra, hem muhalif hem rejim yanlısı medya için geçerli bu durum, siyasi yakınlık hesaba katıldığında dahi geçerliliğini koruyor. Üç yıllık savaş süresince Bağımsız Sosyoloji Laboratuvarı tarafından yapılan yüzlerce görüşme, medya ilgisizliğinin arka planına dair ipuçları sunuyor.
Bu görüşmeler, savaş karşıtı bazı Rusların başlangıçta duygusal yüküne rağmen gelişmeleri takip etmeye çalıştığını gösteriyor. Ancak zamanla dikkat dağıldı. Negatif, travmatik haberler yorgunluğa ve siyasi çaresizlik hissine yol açtı. “Zaten bir şey değişmeyecekse neden okuyayım?” düşüncesi hâkim oldu.
Savaş ve baskıya dair tekrar eden haberler, “zaten yeni bir şey öğrenmiyoruz” algısına yol açtı. Bunun yerine, ana akım medya daha çok ilgi gördü çünkü insanların hayatlarını doğrudan etkileyen konulara odaklanıyor ve bu konuların en azından bir kısmı bireylerin etkileyebileceği alanlar gibi görünüyor. Savaş hakkında konuşmalar da siyasi riskler ve muhalifleri propaganda etkisinden çıkarmanın imkânsız olduğuna dair inanç yüzünden azaldı.
Her ne kadar bu durum Rusya’daki savaş bağlamına özgü gibi görünse de, “haberlerin halk için ne kadar anlamlı olduğu” meselesi medya araştırmalarında uzun süredir gündemde. Sorun şu ki halkın medyayla kurduğu ilişki genellikle sadece vatandaşlık sorumluluğuna ya da siyasi ilgiye dayanmıyor.
Klasik medya işlevi araştırmalarından güncel “haber ilgisi” çalışmalarına kadar, insanların haberleri takip etmesinin tek sebebi siyaset değil. Genellikle kişisel yaşamlarını etkileyen, yerel toplulukları ilgilendiren hikâyelere ilgi gösteriyorlar. Bu nedenle insani ve coğrafi yakınlık, “önemli haber” algısında belirleyici.
Halk ayrıca arkadaşları ve ailesiyle paylaşabilecekleri haberlere yöneliyor; sosyal konuşmaların konusu olabilecek haberler daha çok ilgi çekiyor. Bir konu çok fazla işlendiğinde ise, halk ilgisini kaybediyor çünkü artık yeterince bilgi sahibi olduklarını düşünüyorlar.
İlgiyi sürdürebilmek için çerçeveleme de çok önemli. Örneğin ekonomik gelişmeler, hayatla ilişkili somut terimlerle anlatıldığında daha fazla dikkat çekiyor. Enflasyon gibi soyut kavramlar yerine artan market fiyatları üzerinden yapılan haberler daha fazla karşılık buluyor.
Travmatik haberler, kısa süreli dikkat artışlarına yol açsa da, uzun vadede habere karşı kayıtsızlık, empati yorgunluğu ve ilgisizlik yaratıyor, özellikle de bu haberler eyleme dönük bir bağlam sunmuyorsa.
Bu açıdan bakıldığında, CEDAR’ın bulguları şaşırtıcı değil. Onlarca yıllık medya tüketim araştırmalarıyla örtüşüyor ve potansiyel bir izleyici genişlemesi yoluna işaret ediyor: Gündelik yaşamı ve toplulukları doğrudan etkileyen sağlık, eğitim, yerel ekonomi, kültür ve sosyal meseleler gibi konulara daha fazla yer verilmesi. Ayrıca soyut ekonomik meseleler daha somut, hayatla bağlantılı biçimde çerçevelenmeli ve sürekli negatif bir ton tercih edilmemeli.
Bu, muhalif duruşun ya da savaş ve baskı konularındaki eleştirel haberciliğin terk edilmesi anlamına gelmiyor. Bağımsız medya zaten bu konulara odaklanıyor çünkü devlet medyası bunları görmezden geliyor. Bu odak terk edilirse, hem bağımsız medyanın toplumsal rolü zedelenir hem de politik olarak ilgili ana kitle kaybedilebilir. Ancak editoryal öncelikleri dengeleyerek, duygusal olarak daha sürdürülebilir ve sosyal açıdan daha anlamlı içerikler üretmek, bu görüşlerin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayabilir.
Yine de bunu yapmak hem finansal hem de etik açıdan zor olabilir. Bağımsız medya ciddi kaynak kısıtlamalarıyla çalışıyor; sürgünde, tehdit altında ve çoğu zaman sınırlı kaynaklarla. Gündemin genişletilmesi için yalnızca editoryal kararlılık değil, aynı zamanda mali ve kurumsal kapasite de gerekiyor ki bu da özellikle USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) desteğinin sona ermesiyle daha da zorlaşmış durumda.
Böyle bir editoryal yeniden yapılanma gazetecilerden, aktivistlerden veya çatışmaya dahil siyasi aktörlerden eleştiri çekebilir. Zira Rus devleti, hem yurt içinde baskıyı artırıyor hem de Ukrayna’da yıkıcı bir savaş sürdürüyor. Bu bağlamda temel konulardan uzaklaşmak, sorumluluğu terk etmek ya da rejimin eylemlerini normalleştirmek olarak algılanabilir.
Ancak bağımsız medyanın karşılaştığı zorluk, “ahlak” ile “anlam” arasında bir seçim yapmak değil; ikisini entegre etmek, eleştirel bütünlüğü koruyarak etki alanını genişletmek.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: