Şu eğik kulenin ne kadar eğik olduğunu bilme bulma testi falan değil bu. Ülkelerin eğitim kalitesinin değerlendirildiği uluslararası bir test. Covid salgını hariç, 2000 yılından bu yana her 3 senede bir 15 yaşındaki lise öğrencilerine uygulanarak, o ülkedeki eğitimin kalitesi araştırılıyor. Okuduğunu anlama, matematik ve bilim olmak üzere üç kategoride değerlendiriliyor.
Rastgele seçilmiş 10 milyon kadar öğrenciye 2022’de uygulanan bu testte 78 ülke içinde 40’ncıyız. Kırk bir kere maşallah yani! Ancak çok da şaşırtıcı değil bu sonuç, ne de olsa kendimizi biliyoruz. Benim asıl şaştığım, ABD’nin 25. Fransa’nın 26. olduğu bu sıralamada Estonya’nın 5., Polonya’nın 11., Slovenya’nın 13. oluşu. Asıl önemli olan ilk 10’u da yazacağım ama siz önce birinci kimdir acaba diye bir tahmin ediverin lütfen. Bakalım şaşıracak mısınız?
Birinciden başlayarak ilk on şöyle: Çin, Singapur, Macau (o da Çin) , Hong Kong (o da Çin sayılır), Estonya, Japonya, Güney Kore, Kanada, Tayvan, Finlandiya.
Kanada da olmasa Batı, Doğu karşısında nal toplamakta. Kendimizi uygar saymak için ha bire “biz onlar gibi değiliz” dediklerimizi de merak ettinizse söyleyeyim. Birleşik Arap Emirlikleri ile pek de önemli farkımız yok, onlar 47’nciler. Ancak Suudiler 70. sırayla listenin epeyce dibinde. Çok daha gelişkin olduğunu düşündüğümüz Lübnan da 72. sırada. Araplardan söz edince atlamayayım, Israil sadece bir basamak üstümüzde 39. sırada. Yunanistan 43., Kıbrıs ise 45’de.
PISA skorundaki düşük dereceler Batı dünyasını epeyce telaşlandırmış. Çin’in ekonomik ve emperyalist büyümesini durduramayınca zaten etekleri tutuşmuş durumda. Ne ürettiği mallara pis kaka, zehirli vb. demeleri ne de salgını yaratan virusu “Çin virüsü” diye anarak “bizi mahvetmek için üretip özellikle ortaya saldılar” diye yakıştırmaları falan hiç bir şeyi değiştirmiyor. Çin, dünya imparatorluğuna koşuyor. Bakar mısınız 15 yaşındaki çocuklarına. Bilimde de matematikte de, okuduğunu anlamada da açık ara öndeler. Dünyada onlardan iyisi yok, iyi mi?
Şimdi de size etkilendiğim bir videoyu anlatmak istiyorum. Galler’den bir öğretmen, 3 öğrencisi ile birlikte 3 günlüğüne Güney Kore’ye gidiyor. Amacı kendi eğitim sistemlerinde olmayıp da Korelilerde olan nedir ki bu kadar başarılılar diye araştırmak. Niye en başarılı olan Çin’e gitmiyor diye sormayın. Komünizm ile ilgili hiçbir şeye Batı’nın sıcak bakmayışından olmalı. Bu arada, Güney Kore listede 6. iken, en iyi eğitimi verir diye bildiğimiz İngiltere 27. sırada. Galler ise 36 ile neredeyse bizim kadar berbat durumda.
Bu gazeteci de olan öğretmen ve 3 öğrencisi Kore’nin başkenti Seul şehrinin en zengin mahallesi olan Gangham’dalar. Yıllar önce “Gangham Style” diye komik bir dans ve müzikle adını duyduğumuz o yerde. Bu zengin mahallesinde herkes zengin değil ama çocuğunu buradaki iyi okullara göndermek için elinde avucunda ne varsa ortaya koyanlar orada. 3 Galli gencin bu kalburüstü mahallenin en iyi liselerinde 3 gün içinde yaşadıklarını siz de izlemek isterseniz diye aşağıya ekledim (*)
Videoda aktarılana göre, zengin mahalle çocuğu olmaları fark etmiyor, sınıflarını ve okullarının her bir yerini öğrenciler temizliyor. Öğlenleri de okulda ücretsiz yemek çıkıyor, cips gibi ıvır zıvır yemek de yok. Okullar sabah 8’de başlıyor. Geç kalmak yok, hatta öncesinde gidip okulun kapısını açmasını bekliyorlar. Okulun normal programı akşamüstü bitince de çoğunluğu etüde kalıyor çünkü üniversite sınavına hazırlanıyorlar. Saatlerce etütte çalıştıktan sonra da eve gitmek yerine kütüphaneye gidiyorlar. Kütüphaneler tıka basa dolu olduğu için oturacak yer bulmak için de sırada bekliyorlar, hem de artık gece olmuşken. Gece deyince, okullar da gece 11.30 a kadar açık, isteyene.
Okul bitince etüde kalmayanlar da zaten eve gitmiyor. Özel öğretmenlere ya da özel kurslara gidiyorlar. Akşamları gidilen ve ailelerin servet döktüğü bu kursların adı Hagwon. Aslında yabancı dil öğretmek için kurgulanmış bu kulüplerin bir diğer önemli işi de üniversite sınavına hazırlamak. Sadece Seul şehrinde 25 bin Hagwon var. Bu pahalı ek eğitimi çocuğuna sağlamak velilerin belini büküyor. (Bizdeki üniversiteye hazırlık kurslarını gel de hatırlama) Sonuçta haftanın altı günü durum bu. Sadece uyumak için eve gidiyor Koreli liseli gençler.
Gece yarısı sokaklar hâlâ üniformalı öğrencilerle dolu. Bu kadar geç eve girip sabah 6.30 gibi uyandıkları için de sürekli uykusuzlar. Derste başları düştüğünde öğretmenleri uyandırıyor.
Öğrenciler sınıfa girer girmez cep telefonlarını bir kutuya bırakıyorlar. Çaktırmadan kullanan saptanırsa en az bir hafta olmak üzere telefonuna el konuluyor. Hiçbir şekilde kaytaramadan günde 14-16 saat çalışarak en büyük hayalleri olan Seul Ulusal Üniversitesine girmeye çalışıyor gençler.
16 yaşındaki Galli gençlerin yüzde ellisi üniversiteye girmeyi kafasına koymuşken Koreli gençlerde bu oran yüzde doksan dokuz. Senede bir kere üniversite giriş sınavı yapılıyor. O gün ülkede sıkıyönetim var. Fabrikalar çalışmıyor. Askerler eğitime çıkmıyor. Arabalar kornaya basmıyor. Çünkü sınavdakilerin konsantrasyonu bozulmasın diye mutlak sessizlik isteniyor. Bu sessizliğe bürünme halini de “çocuklarımıza saygı” diye adlandırıyorlar.
Gençlerin istedikleri üniversiteyi ve bölümü kazanma şansları çok yüksek değil. Örneğin en cazip meslek matematik öğretmenliği. Seul Üniversitesinde bu bölüm 36 kişi alıyor, başvuru sayısı ise 3.000.
Aileler çocukları iyi lisede okusun da iyi bir üniversite kazansın diye Gangham semtine taşınıyor. Onlar da çocukları gibi 15-16 saat çalışarak özel öğretmen ve kurslara para yetiştirmeye çalışıyor. Aileler sadece hafta sonları görüşebiliyor. Seul’de bir cumartesi günü bir Budist tapınakta 3.000 kadın topluca dua ediyor. Ellerinde çocuklarının resimlerini yapıştırdıkları dua kitapları var, tapınağın tavanına da evlatları üniversite kazanana kadar kalmak üzere fener asmışlar.
Bu kadar önemsenen sınavın yarattığı stresinin bir maliyeti var elbette. Dünyada genç nüfus içinde kendini öldürenler sıralamasında Güney Kore bir numarada…
Bu görme anlama gezisinde Galli gençler Koreli akranlarıyla aynı sırada oturduklarında onların hocalarından bile iri görünüyorlar. Batılılar kesinlikle daha sağlıklı, daha zinde ve de daha keyifliler. Ancak günde 15-16 saat süren ders temposuyla 3 günde balon gibi sönüyorlar.
Galler’den gelen öğretmen bir gün Koreli öğrencilere kendi memleketlerinde yapılan standart matematik sınavını uyguluyor. 60 dakika süresi olan bu sınavı büyük çoğunluk 15 dakikada bitiriveriyor. “Kim zor buldu” sorusuna sınıftaki tek Galli öğrencinin parmağı kalkıyor. “Kim çok kolay buldu” sorusuna ise bütün öbürleri el kaldırıyor. Koreli öğretmen bu durumu “bunları bizimkiler lisede değil ilköğretimde öğreniyor” diye açıklıyor.
Bu arada video bir de internet fenomenini gösteriyor. Cha Kil-Yong adında genç bir adam o gün hangi duygu durumundaysa ona göre saçını yaptırıp kostüm giyerek kamera karşısına geçiyor. Her biri düzenli para ödeyen 3 milyondan çok izleyicisi var. Bu adam bir matematik öğretmeni ve garip kostümlere bürünmesi matematik öğretmek için. Bu sayede hem çok ünlü hem de milyoner olmuş…
“Okuma, Bilim ve Matematik” birlikte değerlendirildiğinde dünya altıncısı olan Koreli gençler, sadece matematiğe bakıldığında da aynı sıradalar, yani her 3 alanda da iyiler. Ancak Eğitim Bakanı çok dertli. Çocuklarımızı çok yoruyoruz, spora, sanata, kendilerine ayıracak vakitleri kalmıyor. Bu durumu değiştirmemiz lazım diyor. Her 3 alanda da nal toplayan Galler’in eğitim sorumluları ise acaba biz Kore’nin matematik hocalarını apartsak bizim eğitimiz de biraz düzelir mi diye düşünmekteler.
Ben de bizim PISA skorlarına yeniden bakıyorum, her üç bölümün farkı var mı diye. Matematiğe bakınca sıralamada 40’dan 42’nciliğe iniyoruz. ABD ise 37’ncilikte, yani neredeyse bizimle aynı. Ohh be, şimdi rahatladık değil mi? Meğerse Amerikanlara ortalama 25’şincilik sağlayan bilimde 18. sırada olmalarıymış. Eee, bizde o da yok, ne olacak şimdi?
Olacağı şu: Gelecek bilim ile teknolojide, en çok da teknolojide, özetle matematikte olduğuna göre, bugünün matematik birincileri yarının da mutlak hâkimleri olacak.
2000’nin PISA skorları ile 2022 sonuçları kıyaslandığında Batı ile Doğu’nun makasının hızla açıldığı görülüyor. Doğu atlarını şaha kaldırmış durumda. Bizim payımıza da gene iki arada bir derede kalma düşüyor. Büyük bir hızla geriye doğru ilerlediğimiz de malumumuz olduğuna göre, bir an önce aklımıza başımıza almazsak “ahh Orta Doğu ahhh kaderimiz” diye dövünmelerimiz hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor.
Sayılar yalan söylemez. Matematik ne diyorsa odur. Geçmişimizi ve bugünümüzü belirleyen matematik geleceğimizi de şimdiden belirlemiş görünüyor.
1960’larda, Kore’yi komünizmden kurtarmak isteyen Amerika’nın aşkıyla gönderilen gençlerimizin oralarda şehit düştüğü dönemde, Kore’de yaşayan her yüz kişiden sadece yirmisi okur yazarken, Türkiye’de bu oran yüzde kırkmış. 60 sene önce, gencecik Cumhuriyetimiz sayesinde okuma yazma oranımız 35 senede %10’lardan %40’lara çıkmış çünkü. 1960’larda biz yüzümüzü Amerika’ya çevirdiğimizde, açık ara değilse de iki katı daha eğitimliymişiz Korelilerden. Şimdilerde Kore’de üniversite okumayanlar parmakla gösteriliyor, okuyanların bilgi düzeyini de PISA skorları gösteriyor. Bizim PISA’daki 41 kere ma-a-şallah durumumuzsa alnımıza kazınmış gibi görünüyor. Cumhuriyetimiz yüz yaşını doldururken okuryazarlığımız iki kat daha artmışsa da nal toplayanlar kategorisinden çıkaramıyor bizi bu oran.
İşler böyleyken böyle; devlet politikalarının eğitime sayısal etkisi çok net.
Umut?
Umut bizim ekmeğimiz. Bakın Kore’ye, yoktan yonga koparmışlar. Biz de güdük kalan eğitim devrimimizi tamamlamak zorundayız. Koreliden neyimiz eksik deyip çalışmaya başladık mı tamamdır. Yoksa, geçmişte Batının eteklerinde kaybolan Kore şehitleri (!) olaraktan, gelecekte de Doğu’nun eteklerine sürtünüyor olacağız.