Yunan mitolojisinin ünlü tanrıçası Penelope, sürekli örgü örmekte ancak gündüz ördüklerini gece boyunca söktüğü için örgüsü bir türlü bitmemektedir.
Ülkemizde uzunca bir süredir gelip geçen ekonomi yönetimlerinin birçoğunun makro ekonomik dengeleri oturtmak ve ekonomik istikrarı sağlayabilmek adına uygulamaya koydukları çeşitli programlar, tam olarak uygulanamadıkları, çoğu kez değiştirildikleri ya da sil baştan kurgulandıkları içindir ki, ekonomik istikrar ve kalkınma maceramız Penelope’nin örgüsünü andırmakta.
Mevcut ekonomi yönetiminin 2021 yılı Eylül ayında ortaya koyduğu “Yeni Ekonomi Modeli” de, programın bel kemiğini oluşturan cari fazla verme açısından ilk bir iki ay hedefine ulaşmışsa da, sonrasında ve 2022 yılı başından itibaren her ay ve gittikçe artan oranlarda cari açık verilmesiyle ağır bir biçimde sakatlanmış durumda.
Modelin odağında kurların yüksekliğinin teşvikiyle mümkün olduğunca fazla ihracat, yaratılacak cari fazla ile döviz sıkıntısının ortadan kalkması, böylece kurların dengelenerek, büyük ölçüde kur artışından kaynaklanan maliyet enflasyonunun önüne geçilmesi mantığı vardı.
Ancak, sürdürülebilir cari fazla yaratılamaması bir yana, Temmuz ayı cari açığının 10.6 milyar dolar gelmesinde olduğu gibi rekor düzeyde dış açık verilmesi yeni modelin işlemediğini net olarak gösterdi.
Yeni programın istenilen sonuçları vermemesi, üstüne üstlük de düşük politika faizine rağmen piyasa faizlerinin hızla yükselmesi, ayrıca rezervler yetersiz olduğu ve döviz kıtlığı devam ettiği için kurların tırmanışını sürdürmesi, dolayısıyla enflasyonun çok yüksek noktalara çıkmasıyla makro dengelerin iyiden iyiye bozulması, doğal olarak ekonomi yönetimini bir şeyler yapmaya zorladı.
Ancak ekonomi yönetimi, modeldeki kurgu hatalarını kabul ederek doğrudan değişikliklere gitmeyip, bunun yerine ‘ Makro İhtiyati Önlemler’ adı altında modele sonradan monte edilen Kur Korumalı Mevduat ve başka uygulamalarla programa işlerlik kazandırmaya çalışsa da, özellikle Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı jeopolitik gerginliğin etkisiyle enerji fiyatlarının hızla tırmanması, cari fazla vermeyi adeta olanaksızlaştırarak modelin tabutuna son çiviyi de çakmıştı.
Ekonomi yönetimi modeli uygulama kararlılığını sürdürse de orta çıkan dengesizlikleri, serbest piyasanın sınırlarını zorlayan ve döviz kontrolünü andıran kimi önlemlerle gidermeye çalıştı.
Ancak küresel konjonktürün Türkiye’nin ithalat mallarını pahalılaştırması ve yapısal olarak ihracatın ithalata bağımlılık oranının %70’ler gibi oldukça yüksek oranlarda olması, işlemeyeceği çoktan belli olmuş modelden eninde sonunda vazgeçilerek, yeni bir ekonomik programın kurgulanması gerekeceği açıkça görülmekte.