İnternet yokken dünya nasıl bir yerdi unutmaya başladım…
Geçenlerde bir kadın Paris’te yaşayan kadınlara “şimdilerde böcek sorunu ne âlemde” diye sordu. Yakın zamanda Paris’e gideceği için merak etmiş. Ben de o soru sayesinde öğrendim ki Paris’i böcekler basmış. Hem yerlisi çok etkilenmiş hem de turizm. Soran da hiç tanımadığı Parisli kadınlardan gelen cevaplar yüzünden gitmekten vazgeçti zaten. Yaşasın internet.
Cimex Lectularius namıdiğer tahtakurusu Paris’in başına bela olan böcek. Tahta kurusunu tahta kurdu ile karıştırmayalım. Tahtakurdu çoğunlukla tahtaların içinde yaşayan karınca sülalesinden bambaşka bir böcek. Tahtakurusunun adındaki tahta ise biraz fazlalık gibi. İngilizce adı olan “yatak böceği (bed bug)” biraz daha uygun bir isim.
Tahtakurusu insan kanıyla besleniyor. Hem de geceleri yani insanlar uykuda ve savunmasızken. Oysa biz kan emmek denince vampirleri (yarasaları) biliyor ve korkuyoruz. Hâlbuki vampir yarasalar insanlardan uzak dip köşelerde yaşıyor, beslenmek için de bizim kanımızdan çok başka canlılarınkini tercih ediyorlar. Tahtakurusunun ise ilk hedefi biziz.
Öyleyse haklarında biraz bilgilensek iyi olacak, yoksa “Parizyenler” (Parisliler) gibi dövüneceğiz.
Tahtakurusu minik bir böcek, 1 ila 7 milimetre kadar. Oval bir şekli var. Hamam böceğinin minyatürü gibi birşey. Biraz keneye de benziyor. O minik şey, hareketsiz olduğumuzdan emin olduğunda bize yöneliyor. Uyuduğumuzu ya da uyukladığımızı da nefesimizden saldığımız karbon dioksit gazından anlıyor. Karbon dioksit ortamda arttığında yuvasından çıkıp bize ulaşıyor ve de ısırıyor. Bu amaçla yaşadığı sığınaktan 3-4 metre uzağa kadar gidebiliyor.
Tahtakurusunun ısırık yeri kızarıyor ve kaşınıyor. Bazen de bitkinlik ve ateş gibi neden olduğunu anlayamayacağımız belirtilere yol açıyor. Hassasiyet fazlaysa daha ciddi alerjik reaksiyonlar da olabiliyor. Damarların hastalanması (vaskülit) bunlardan biri. Nadiren astım krizine neden olabiliyor, çok çok nadiren de anafilaktik(ölümcül) şok yaratabiliyor.
Tahtakurusu insan kanı seviyor ama hayvanları da es geçmiyor. Hayvan ısırıkları da insanlarınki gibi kaşıntı ve kızarıklığa neden oluyor, geçmesi günler sürüyor. Kümes hayvanlarında ise kansızlığa ve yumurtlama azalmasına neden oluyor. Çok ısırılan insanda da kansızlık gelişebiliyor. İnsana bir hastalık taşıdığı ve böylece bir enfeksiyona neden olduğu ise bilinmiyor. Isırılan kişiye kaşıntı giderici vb. belirti giderici tedaviler uygulanması dışında bir şey yapıl(a)mıyor.
İnsanı ısıran tek böcek elbette tahtakurusu değil. O yüzden ısırığa bakıp neyin ısırdığını anlamak da kolay değil. Tahtakurusu ısırığında birkaç milimetrik bir alan kızarıyor (bazen çok daha geniş olabilir) ama kızarık alanın tam ortasında örümcek ısırığında olan gibi tepe yapmış ısırık yerini görmek mümkün değil. Diğer bazı böceklerin ısırığı da düz bir hat üstünde oluyor. Böyle zincirleme ısırıklarla, bu sabah kahvaltısı, bu öğle yemeği, bu da akşam yemeği diye dalga geçiliyor.
Oysa tahtakurusu ısırığı bazı yerlerde kümeleniyorsa da doğrusal değil gelişigüzel bir dağılımda görülüyor. Bu böcek ısırıp beslendikten sonra sabit bir yol izleyerek yuvasına geri dönüyor, pire ve bit gibi bedenimize yerleşmiyor.
Tahtakurusu bebelerinin ve yumurtalarının da bulunduğu yuvası, mobilyanın ya da duvarın çatlağı, çarşaf ya da başka kumaşların kat yerleri, halı ve kilimler, eşyaların ya da çekmecelerin dip köşeleri, elektrik prizlerinin oyuntusu, bilgisayarların içi vb. olabiliyor.
Anlaşılan bu böcek için odun kumaş elektronik fark etmiyor, gözden ırak her yere saklanıyor.
Tahtakurusunun bol bulunduğu yerlerde ahududu benzeri hoş bir koku duyulabiliyor. Bazı köpekler tahtakurusu kokusunu izleyerek yuvaları bulabiliyor. Bu amaçla geliştirilmiş bazı detektörler de var. Beslendiklerinde bir önceki beslenmenin atıklarını boşaltıyorlar. O nedenle yuvaların dönüş yollarında ve yaşadıkları yerin etrafında benek benek kakalarının izlerini çıplak gözle görmek de mümkün.
Tahtakurusu kalabalık ve iyi temizlenmeyen mekânların baş konuğu. Kişisel eşyaların paylaşımıyla da bir mekândan ötekine yayılabiliyor. Bir kere tahtakurusu bulaşan mekânı temizlemek çok güç. Çünkü nerdeyse bir sene boyunca (300 gün kadar) beslenmeden ve saklanarak yaşaması mümkün olabiliyor. Odanın ısısını 55 derecenin üzerine çıkarıp iki saat bu ısıda tutmak gerekiyor ki hepsi ölsün. Bu da neredeyse imkânsız bir uygulama ama en etkili yol bu.
Çarşafları ve giysileri kaynatarak yıkamak da diğer bir yol. Mobilya ve duvarlara dip köşelerine sığınanları kokudan ya da kaka beneklerinden bulup elektrik süpürgesine çekmek de bir yöntem. Bütün bu yöntemler yerine ilaçlayarak baş etmek nerdeyse mümkün değil çünkü tahtakurusu böcek ilaçlarına direnç kazanmış durumda. Tahta kurdu ve termit için hâlâ etkili olan Borik asit de tahtakurusuna etkisiz ne yazık ki.
Çaresi önlem, gene önlem. Seyahatlerde çok dikkatli olmak, kişisel eşyaları ve valizleri iyi korumak lazım. Otellerde valizleri halıların üzerinde bırakmaktansa duvara asmak ya da küvet içine koymak öneriliyor. Şüpheli bölgelerden seyahat dönüşü ayakkabı ve valizleri evin dışında temizlemek, giysileri evin dışında boşaltmak ve kaynatarak yıkamak, kaynatılamayacak olanları belli bir süre buzdolabında bekletmek bir diğer önlem. Çünkü ikinci el mobilya dışında, hotel ve diğer konaklama yerleri en önemli yayılım nedeni. Hava yoluyla seyahat de tahtakurusunun bir diğer bulaşma yolu.
Tahtakurusu dünyada milyonlarca yıldır var, insanın atasından çok önce onların atasının var olduğu kanıtlanmış. İnsanla yolları kesişince de bayağı dert kaynağı olmuşlar. 3500 sene önceki Mısır fosillerinde de saptanmış. Antik Yunan’da Aristo’nun anlatımında bile tahtakurusu ile baş etme ve tedavi girişimleri var…
Vakit zamanında İngiltere ve Fransa başta olmak üzere pek çok ülkenin başına bela olduğunda, karabiberden terebentine, alkolden tütüne, naneden esrara denenmemiş bitki ve koku kalmamış bu beladan kurutmak için ama hepsi fos çıkmış. Her gece yatağın etrafına fasulye yaprakları sermek ve her sabah o yaprakları yakmak bile denenmiş, düşünün nasıl bir çaresizlik yaşandığını.
İkinci Dünya Savaşı sırasında kışlalarda Amerikan askerlerine de bela olunca başka bazı yöntemler geliştirilmiş. Hidrojen siyanid gazı salan diskler en etkililerindenmiş. Sonra DDT kullanılmaya başlanmış. Hem direnç geliştiği hem de insanlara zararları anlaşıldığı için bunlardan vazgeçilmiş. Sonradan geliştirilen böcek ilaçlarıyla da ölmez olmuş tahtakurusu.
Bilmem atomik bombalar nedeniyle midir ama İkinci Dünya Savaşı sonrası soyu kurur gibi olmuş. Sonra ne olduysa 1990’lardan sonra yeniden azmış. İnsanların fazla seyahat etmesi yüzünden arttı diyen de var, ikinci el mobilya kullanımı artışından oldu diyen de. Böcek ilaçları kullanımı arttığından diyenler ise DDT gibi ilaçlarla hamamböcekleri öldürüldüğü için artış oldu diyorlar çünkü hamamböcekleri tahtakurularını yermiş.
Yeni binyılımız da bu belayla uğraşıyor. 2010’da New York’ta evler, dükkânlar, sinema salonları, okullar dâhil her yeri saran bir salgın çıkmış. 2023 başında New York, Chicago, Los Angeles dâhil ABD’nin belli başlı şehirlerinde yeniden hortlamış. İngiltere’de zaten hiç kaybolmamış, her yıl katlanarak artıyormuş. 2017-2022 arasında Fransa’da her on evden birinde tahtakurusu olduğu saptanmış. 2023 yazında Paris’i tümüyle sarmış. Önce sinemalarda görülmüş, sonra evler, okullar, trenler hatta hastaneler salgın alanı olmuş.
Bu sene Fransa’daki salgını durdurmanın bedelinin 230 milyon euro olacağı varsayılmaktaymış.
Bu hikâyeden bize de bir ders çıkar mı acaba? Hele İstanbul’un yoğunluğu ve insan trafiği düşünüldüğünde…