Bir kış gecesi Stockholm’de sinemadan eşiyle çıkan orta yaşın üzerindeki adam silahlı saldırıya uğradığında olay yerine gelen polislerin ne öldürülen kişinin kimliğiyle ilgili en küçük bir fikri vardı ne de İsveç tarihinin en karmaşık suikastıyla karşı olduklarını biliyorlardı.
İsveç Başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesini ne kadar önemli bir cinayet olduğunu anlatmak için ABD Başkanı John F. Kennedy’ye yönelik suikast örnek verilebilir.
28 Şubat 1986 tarihinde eşi Lisbet’le gittiği sinemadan korumalar olmadan yürüyerek çıkan Palme arkalarından gelen katilin kurşunlarına hedef oldu. Silah sesleri üzerine olay yerine gelen iki genç kız yardım etmeye çalıştı ama Palme için çok geçti. Polisin, saldırıdan hafif yaralı kurtulan Lisbet Palme’ye adını sorunca ölen kişinin kimliği anlaşıldı ve ortalık karıştı. Magnum kullanan katil olay yerinden hızla kaçarak uzaklaşırken sadece İsveç değil, tün dünya beklenmedik suikast karşısında dona kalmıştı.
59 yaşında hayatını kaybeden sosyal demokrat politikaci Palme, aynı zamanda uluslararası bir vicdan figürüydü. Vietnam Savaşı’na, Güney Afrika’daki apartheid rejimine ve nükleer silahlanmaya karşı açıkça tavır almıştı. Batı’nın politik çizgilerine mesafeli, Bağlantısızlar Hareketi’ne sempatik bakan bir liderdi. Kimi çevrelerde cesur bir entelektüel olarak övülürken, özellikle NATO yanlısı güçlerce rahatsız edici bir politikacı olarak görülüyordu.
Cinayetin İsveç toplumunda yarattığı şok dalgası elbette anlaşılırdı ama polis de sanki dona kalmıştı. Kamuoyunun gözü kulağı “katil yakalandı” haberindeyse de, kötü yürütülen soruşturma çıkmaza girmiş, bir türlü sonuç alınamıyordu.
Gizemli suikastın ilginç bir de tanığı vardı, daha doğrusu tanığı olduğunu iddia eden Stig Engström adındaki kişi.
Netflix’te 2021 yılında yayınlanan “The Unlikely Murder” dizisinin de “kahramanı” olan Engström, cinayetin işlendiği yerde bulunan Skandia Sigorta Şirketi’nde çalışan bir grafikerdi. Cinayetten hemen sonra önce arkadaşlarına, sonra da gazetecilere tam işten çıktığı sırada silah seslerini duyunca olay yerine koştuğunu, Palme’yi kurtarmaya çalıştığını, eşi Lisbet Palme’den saldırganın eşgalini öğrenince onun peşinde koştuğunu ama yakalayamadığını övünerek anlatıyordu.
Nedendir bilinmez polisin gazetelerde boy boy röportajları çıkan Engström’ün ifadesini alması için aylar geçmesi gerekmişti. Daha doğrusu, anlattıklarında çok çelişkili yönler vardı ama yine de polisin medyanın “Skandia Adam” adını taktığı bu kişinin ifadesini hemen almaması anlaşılır gibi değildi.
Lars Larsson ve Thomas Pettersson’un cinayetle ilgili yazdığı kitaba dayanan Netflix dizisinin kahramanı Engström içine kapanık, kompleksli, okulda ve iş yaşamında dalga geçilen, silik ve dikkat çekmek için yanıp tutuşan bir tipti.
Cinayeti kimin neden işlediğini bir türlü çözemeyen polisin şüphelendiği örgütler arasında PKK da vardı. Palme Hükümeti, cinayetten iki yıl önce PKK’yı “terör örgütü” ilan etmişti. Polis bazı Kürt derneklerine baskınlar düzenledi ama suçlama iddiaların ötesine geçmedi.
Terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalanmasından sonra yargılanırken Palme cinayetinin sorulması üzerine, “Suikastı PKK’dan ayrılan PKK Rejin adındaki bir grubun işlediğini duydum. Bu örgütü eski eşim Kesire Yıldırım ve kocası Hüseyin Yıldırım kurdu” demişti. Cinayetten çok sonra, 2001 yılında bir grup İsveçli güvenlik görevlisi İmralı’da Öcalan’ın ifadesini aldı ama bir sonuç çıkmadı.
Katili bulması için ağır kamuoyu baskısı altında kalan polis, cinayetten iki yıl sonra, 1988 yılında Carl Gustaf Christer Pettersson adındaki eski bir sabıkalıyı yakaladı. Aslında hakkında dedikodular dışında somut bir kanıt yoktu ama Lisbet Palme kendisini teşhis edince yargılandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ama temyize giden Petterssonn, cinayet silahının ele geçirilememesi ve olay sırasında şok geçiren Bayan Palme’nin tanıklığının güvenilir bulunmamasına dayanılarak salıverildi. Üstelik devlet kendisine 50 bin dolar tazminat ödemek zorunda kaldı. İsveç Yüksek Mahkemesi davanın yeniden görülmesi talebini kabul etmedi.
Böylece başlanan yere dönülmüştü; polis, İsveç için onur meselesi olan katilin yakalanması işinde yine başarısız olmuştu.
Lars Larsson ve Thomas Pettersson’un 2016 yılında yazdığı kitaba dayanan Netflix’teki dizi, Engström’ü merkeze alarak, onun suikastı işlemiş olabileceği yönündeki kuramsal bir anlatıyı ekrana taşıyor. Dizi, Engström’ün kişiliğini, narsistik eğilimlerini ve dikkat çekme arzusunu sorgularken, aynı zamanda İsveç polisi ve istihbaratının başarısızlıklarını da gözler önüne seriyor. Bir suçun nasıl sistematik boşluklardan yararlanarak görünmez olabileceğini anlatıyor.
Dizi “yargısız infaz” yapmakla suçlansa da tümüyle temelsiz bir kurama dayanmıyor. Çünkü soruşturmayı hiçbir zaman rafa kaldırmayan Savcılık 2020 yılında cinayetin baş şüphelisi olarak Engström’ü açıkladı. Ancak bu da yeni soru işaretleri doğurdu, hatta Savcılık kitaptan etkilenerek Engström’ü suçladığı eleştirilerine hedef oldu. Engström’ün hakkındaki suçlamalara karşılık verebilmesi mümkün değildi çünkü 2000 yılında 66 yaşındayken ölmüştü.
Kitabın ve dizinin teorisi, Palme’den hoşlanmayan Engström’ün sinema çıkışında onu ve eşini takip ettiği, konuşmaya çalıştığı ancak olumsuz yanıt alınca sinirlenerek yanında taşıdığı Magnum’u ateşlediği iddiasına dayanıyor.
Cinayetin ardında Batılı istihbarat kuruluşları ya da terör örgütleri mi vardı yoksa bu kadar sansasyonel bir cinayeti gerçekten de katil olması en olanaksız görünen çok sıradan bir adam mı işlemişti?
İsveç galiba bu sorunun yanıtını hiçbir zaman bulamayacak.
Görsel: Netflix
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: