Vikings dizisini çoğunuz izlemişsinizdir. Viking çağı olarak bilinen 8 ile 11. yy arası olayları anlatan dizide efsanevi kral Lagnar Lothbrok, karısı Lagertha, oğulları Kemiksiz Ivar ve Bjorn Ironside başkarakterler olarak göze çarpar.
Savaşçı ve yağmacı olarak bilinen Vikingler, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere tüm Avrupa’ya korku salarken pagan kültürünün de önemli bir temsilcisi olarak bilinirler. Vikingler Avrupa’dan ayrı, İskandinavya’nın bazı yerlerinde kabileler halinde yaşamaktaydılar. Düzenli bir orduları yoktu. Kadın erkek farkı gözetmeden hepsi savaşçı, hepsi askerdi.
En büyük tanrıları Odin’in, savaş sırasında kahramanca savaşıp ölenlere bir ziyafet hazırlatıp onlarla beraber bu eğlenceye katıldığına inanırlardı. Kadın veya erkek savaşta ölen herkes Valhalla‘ya kahramanların salonuna, yani cennete girmeye hak kazanırdı. Vikinglerde ölümsüz olmanın tek yolu kahramanlıktan, cesaretten hatta ölümden geçiyordu.
Şu anda Netflix’te gösterimde olan “Vikings Valhalla” adlı dizi ise ilk Vikings dizisinin bir devamı gibi olup Ragnar Lothbrok sonrası olayları ve ünlü Danimarka kralı Knut’un maceralarını anlatıyor.
Peki Osmanlılar ile Vikinglerin bir ilişkisi var mıydı? Birbirinden farklı dönemlerde yaşasalar da Osmanlılar’da Viking izlerine rastlamak mümkün.
Gelin o zaman bugünkü zaman yolculuğumuzu “Osmanlılarda bir Viking” olarak nam salan Gustaf Noring ya da Osmanlılardaki adıyla Ali Nuri Bey’in yaşamına doğru yapalım.
İsveç kaynaklarına göre, 1858 yılında İsveç’in Malmö kentine doğan Gustaf Noring genç yaşta yazarlığa merak salar ve bazı dergilerde yazıları çıkar.
21 yaşında Türk arşivlerinde İsveç tarihiyle ilgili belgeler bulmak ve araştırma yapmak için İstanbul’a gelir. İstanbul’da önce yabancı bir diplomatın yanında çalışmaya başlar. Bir yandan da yüksek kademelerde görevli kişilerin çocuklarına öğretmenlik yapar.
1880″de Padişah II. Abdülhamid’in özel kitaplığını incelemek için izin almayı başarır. İsveç’te bir arkadaşına yazdığı mektupta, padişahın tamamı el yazması 5000 cilt kitabı olduğunu ve bu kitaplar arasında Ruslardan kaçarak 1709″da Osmanlılara sığınan XII. Karl’ın (Demirbaş Şarl) Moldova’nın Bender kentinde yaşadığı sırada Osmanlı padişahı III. Ahmed ile yaptığı görüşmeleri içeren bir kitap bulduğunu anlatır.
Bu arada konu ile ilgili hemen bir dip not ekleyelim;
“XII. Karl 1707 yılında Rusya’ya Ukrayna üzerinden savaş açtı. 1709 tarihinde ise Poltava Kalesini almak için uğraşan İsveç ordusu, Deli Petro’nun komuta ettiği Rus ordusu karşısında ağır bir yenilgi aldı. Bu yenilginin ardından İsveç Kralı, 2 bin askeriyle, Osmanlı topraklarına sığındı. Moldova’ya bağlı Bender şehrinde 5 yıl kadar kalan İsveç Kralının tüm masrafları Osmanlı Devleti tarafından karşılanmıştı.”
Bu ek bilgiden sonra tekrar asıl konumuza dönelim. 1884 yılında Osmanlı Hariciyesine girerek Müslüman olan Gustaf Noring adını da Ali Nuri olarak değiştirir. Abdülhamid’in de bacanağı olan Tunuslu Mahmud Benayad’ın kızı Hayriye Hanım ile evlenir.
Önceleri Pire, Atina, Kefe, Petersburg gibi yerlerde konsolosluk yapan Ali Nuri Bey daha sonra II. Abdülhamid tarafından Rotterdam başkonsolosluğuna atanarak Avrupa’da sürgünde yaşayan Jön Türklerin arasına sızma, onları gizlice izleme görevi verilir. Ancak Ali Nuri Bey Jön Türklerden etkilenerek onların safına geçer. Bunun üzerine görevinden alınarak gıyabında 101 yıl hapis cezasına çarptırılır. Öfkesi geçmeyen Abdülhamid daha sonra bu cezayı müebbet hapis cezasına çevirir.
Ali Nuri Bey de bu cezalar üzerine Avrupa’da koyu bir Abdülhamid karşıtı olarak onun devrilmesi için çalışmalar yapar. Davul adlı bir gazetenin çıkarılmasına ön ayak olarak bu gazetede yayınladığı karikatür ve makalelerle II. Abdülhamid’e muhalefetini yıllarca sürdürür ve padişahın yönetimini ağır bir şekilde eleştirir.
1908 Meşrutiyetine kadar fırsat bulduğu her ortamda Abdülhamid aleyhine makaleler, kitaplar yazar, konferanslar verir. Bu mücadelede karısı Hayriye Hanım da kendisine yardımcı olur.
Ticari ve siyasi hayatında ilginç projeleri olan Ali Nuri Bey’in en sansasyonel projesi de Siyonizm’in kurucusu Teodor Herzl’e önerdiği tasarıydı. Buna göre, Padişah Abdülhamid askeri bir müdahale ile devrilerek Yahudilerin Filistin’e dönüş rüyası gerçekleştirilecekti.
Hatıralarında Ali Nuri Bey’in bu planını reddettiğini anlatan Teodor Herzl kendisi hakkındaki düşüncelerini ise şöyle ifade ediyor: “Her hâlükârda çok zeki bir komplocu ve maceraperest. frak giymiş bir Viking.”
Nihayet 1909 yılında II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle Türkiye’ye dönen Ali Nuri Bey, soyadı yasası çıkınca Dilmeç soyadını alır ve 1937″de İstanbul’da 69 yaşında iken vefat eder.
Kaynak: Tarih ve Toplum dergisi