Tekin Deniz’in 5 Temmuz 2023 tarihinde Birgün’de çıkan “Genco’yu yaşamak” başlıklı yazısı:
“Muhsin Ertuğrul: “Bana sorsalar, 1968 yılı Türk tiyatrosuna sanat yönünden ne ekledi diye, hiç duraksamadan vereceğim cevap Haldun Taner’in Kabare Tiyatrosu olurdu” demişti. Peki bugün ne var? Çağdaşlarımız bu sahada neler yapıyorlar? Ben şahsen Selçuk Metin ve arkadaşlarını büyük bir hayranlıkla takip ediyorum. Son çalışmalarından Genco Belgeseli, sadece Genco Erkal’ı anlatmıyor, doğrudan tiyatromuzun geneline de bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Elbette ve ne yazık ki şu kadar küsür yılda tiyatromuzun neden kurumsallaşamadığını da bize birinci ağızdan aktarıyor.
Düşünsenize bugün “Arena Tiyatrosu nerede?” sorusunun cevabı çok az kişide var. Sözgelimi Genco Erkal bu belgeselde bize orayı da gösteriyor ve bu güzel çalışmayı seyreden bizler de bu vesileyle: “Aaaa evet, bir vakitler bu tuhaf otelin yerinde bir tiyatro varmış” diyoruz. “Bu sahneden İsmail Dümbüllü, Yıldırım Önal, Altan Karındaş, Münir Özkul, Asaf Çiyiltepe” gibi büyük isimler de geçmiş” diyoruz. Az bir iş midir bunları söyletebilmek, düşündürebilmek?
Her gün binlerce yurttaş gidiyor Beyoğlu’na. Hani hiç değilse bazı insanların yüreğine ve aklına merak duygusu işleyemez mi bu belgeseller? Hem sonra seyredenler: “Acaba Devekuşu Kabare neredeydi? Gen-Ar neredeydi?” diye de sormazlar mı? Böylelikle kentlerine ve hafızalarına bambaşka bir duyarlılıkla bakmazlar mı? Bakarlar elbet. Adına sanat dediğimiz değer, aydın duyarlılığı dediğimiz mefhum da zaten tam olarak bunları düşündürtebilmek, bunları konuşturtabilmek için yok mu?
Genco Erkal, adını, öldürülen Genco adındaki bir Kürt delikanlısından almış. Yıllar boyu Anadolu yollarında pabuç eskiten Genco Usta, dostlarıyla birlikte nice oyunlar sergilerken, nice baskılara ve saldırılara da mâruz kalmış. Kanlı 1 Mayıs’ın Taksim’inde, Gezi’nin aydınlığında da vardı Genco Erkal. Hep vardı. Genco Erkal’ın kişisel tarihi, bir anlamda yakın dönem Türkiye tarihinin de özetidir aslında. Bugün rahatça Nâzım Hikmet şiirleri okuyabiliyorsak, Genco Erkallar bunun bedelini Anadolu yollarında ve yurdun her karışında vaktiyle ödediler diyedir. Şayet bugün bize son derece sıradan ve günlük gelen kazanımlar için zamanında ne büyük meşakkatler çekildiğini bilirsek, özgürlüklerimiz ve değerlerimiz bizden çalınmadan onlara hakkıyla sahip çıkabiliriz.
Genco belgeselinin açılışı sahiden çok güzel. Pandeminin tenhalaştırdığı İstiklâl Caddesi boyunca yürüyen, yürürken de her karışında türlü hatıralar gören Genco Erkal’ın gözlerinden dünyaya bakıp, orada; Gülriz Sururi’nin, Engin Cezzar’ın, Muammer Karaca’nın, Münir Özkul’un, Erol Günaydın’ın, Ferhan Şensoy’un ve daha nice kıymetli ismin anılarına çarpıp geçiyoruz.
Hani bir an sanki o dönemlere gidiyor, fuayelerde geziyor, tiyatro önlerinde dolaşıyor, salonları dolduran binlerce seyirciyle birlikte ayağa kalkıp, avuçlarımız patlayıncaya kadar bütün o tiyatro emekçilerini bir kere daha alkışlıyoruz. Yani yaşıyoruz be yaşıyoruz! İyi ki bu çağın tanığı olmuşuz diyoruz.
Selçuk Metin’in Genco’su bize tiyatromuzda usta-çırak ilişkisinin ve vefanın da ne kadar değerli olduğunu yeniden hatırlatıyor. Genco Erkal, belgeselde ustası Yıldız Kenter’den, Muhsin Ertuğrul’dan, Haldun Taner’den, Aziz Nesin’den bahsederken nasıl da çocuk gibi mutlu ve aydınlık bir şekilde gülümsüyor. İşte bu gidip de bir yerlerden satın alabileceğiniz bir değer değil. Ancak ona bütün bir ömrünü vakfetmiş olanlar bu eşsiz hazza varabiliyorlar.”
Yazının devamını okumak için tıklayın
Görsel: diken.com.tr