Türk otomotiv sanayi için dönüm noktası olan Anadol markasının satışına sunulmasının 58. yılı sessiz sedasız geride kaldı.
Bugün Türkiye’de Fiat’tan Renault’ya, Ford’dan Hyundai’ye, Toyota’dan Volkswagen Transporter’a pek çok yabancı markanın yerli üretimi yapılıyor; son zamanlarda bunlara TOGG da katıldı.
1967-1984 yılları arasında satışta kalan Anadol, değişik sayılar bulunsa da yaklaşık 100 bin adet üretildi. İlk satışa çıktığında 26 bin 800 liralık etiket taşıya araç, belki “Hacı Murat” (Murat 124) kadar ünlü olamadı ama birkaç nesil Anadol’la büyüdü.
Çoğu kişinin bildiği gibi, ilk Türk otomobili 1961 yılında üretilen Devrim’di. Seri üretimi yapılan ilk Türk aracın Anadol olduğu düşünülse de, bu ünvan 1958-1961 arasında Türkiye’de montajı yapılan küçük araba Nobel 200’e aitti.
Wikipedia’ya göre, 1928 yılında Vehbi Koç tarafından kurulan Otokoç, 1946 yılında Ford Motor Company’nin temsilciliğini aldı. 1954’ten sonra Türkiye’de bir otomobil üretmek için Ford temsilcileri ile görüşmeye başladı. 1956 yılında Koç, dönemin başbakanı Adnan Menderes’ten bir mektup alarak Bernar Nahum ve Kenan İnal ile Henry Ford II’ye gitti. Görüşmeler sonunda iş birliği yapılmasına karar verildi ve 1959 yılında Koç grubu Otosan’ı kurdu, böylece Ford kamyonların montajı Otosan’da başladı.
1963 yılında Bernar Nahum ve Rahmi Koç’un İzmir Fuarı’nda dikkatini İsrail yapımı fiberglas bir araç çekti. Sac kalıp üretimine göre çok ucuz olan bu yöntem yerli otomobil üretimine başlama konusunda Vehbi Koç’u cesaretlendirdi. Koç Holding ve Ford ortaklığıyla üretilen Anadol’un tasarımı İngiliz Reliant firmasına aitti, üretiminde Ford firmasından tedarik edilen şase ve motorlar kullanıldı. Üretime 19 Aralık 1966’da geçildi, 1 Ocak 1967’de ilk kez teşhir edildi ve 28 Şubat 1967’de satışına başlandı. O yıllarda Türkiye’de yılda ortalama 2-3 bin araç satılıyordu.
Arabanın adının konulması için yarışma yapıldı, Anadol, Koç ve Anadolu isimlerini geçerek birinciliği aldı. Hititlerin geyik heykeli amblem olarak seçildi.
Dört vitesli ilk Anadol 68 beygir gücünde 1200 cc’lik Ford motoru kullanıyordu. Zaman içinde değişik versiyonları, pikabı hatta spor modeli de (aşağıdaki fotoğraf) çıktı.

STC, “Sports Turkish Car”ın kısaltmasıydı ama gençler ona “Süper Türk Canavarı” diyordu. Fotoğraf: otomobilarsivi.com
Eralp Noyan tarafından tasarımı yapılan spor Anadol (A4 / STC-16) aslında son derece beğenildi. İlk Türk yapımı spor araba olan bu model 1600 cc’lik güçlü Ford motoruyla büyük ilgi çekti. Ancak, üretime geçtiği 1973 yılının küresel petrol krizine denk düşmesi araç için büyük şanssızlık oldu. Görünüm ve kalite açısından İngiliz ve İtalyan spor arabalarına benzetilen araç, klasik Anadol’dan 20 bin lira fazla olan 70 bin liralık yüksek fiyatının da etkisiyle iki yıl sonra üretimine son vermek zorunda kaldı.
Benzer şekilde, Jan Nahum tarafından tasarlanan üstü açık ve kapısız “Böcek” modeli de bir hayli ilgi çekmesine rağmen yine petrol krizinin kurbanı oldu.

Anadol SUV “Böcek.” Fotoğraf: arabam.com
O dönemlerde Anadol’un kaportasının, inek, keçi ve eşekler tarafından yenildiğine ilişkini espriler bir hayli modaydı. Aracın yapımında saman kullanıldığı iddiasına dayanan bu esprilere rağmen gerçekte kaportasında saca göre daha ucuz olan cam elyafı ve polyester kullanılıyordu ve bu aslında, dünyada da yaygın bir teknoloijydi.
Aydın Demirer ile Özgür Aydoğan’ın kaleme aldığı “Huzurlarınızda Spor Anadol” kitabında “yenebilen araba” esprisinin, Anadol’un fiberglas gövdesiyle alay etmek için uydurulduğu anlatılıyor.
Anadol’un 20 yılı bulmayan öyküsü aynı zamanda Türk otomotiv sanayisinin kaçırdığı bir fırsat niteliği de taşıyor. Söz konusu kitapta Otosan’ın Güney Korel Hyundai’den sekiz yıl önce kurulduğu hatırlatılıyor ve Anadol’un spor modelinin tarihi şanstan yararlanamadığı belirtiliyor. Hyundai’nin otomotiv bölümünün şu andaki değeri yaklaşık 32 milyar dolar.
Günümüzde Anadol artık sadece klasik araba tutkunlularının koleksiyonunda yer alıyor, yollarda ise tek tük de olsa pikap modeli görülebiliyor.
Manşet fotoğrafı: anadolturkey.com