Karl Polanyi’ye göre, “Ekonomik sistem öyle bir hale geldi ki, ekonomik ilişkiler sosyal ilişkilere içkin olması gerekirken tersine sosyal olanlar ekonomik olanlara içkin hale geldi ve insan ilişkileri bir biçimde parasal ilişkilere indirgendi.”
Polanyi’nin bu tespitine katılmamak mümkün değil hatta öyle ki ekonomi bugün insanlığın adeta yeni dini, para da yeni tanrısı mertebesine yükselmiş durumda.
Ekonomik gerçeklerin bizleri iyice sarıp sarmaladığı ve parasallaşmayı iliklerimize kadar hisseder olduğumuz bugünkü yaşantımızda bir para birimi, “dolar” yerel paralarımızın yanında hatta onun da üstünde bir konuma yerleşerek, yaşantımızı doğrudan etkiler duruma gelmiş oldu.
Peki her hareketimizi ve kararımızı etkilediğinden bir gözümüzün sürekli üzerinde olduğu küresel para diyebileceğimiz dolar bu olağanüstü güce ve saygınlığa nasıl ulaştı? Bu soruya doyurucu bir yanıt verebilmek için biraz geriye gitmek durumundayız.
1. Dünya Savaşının sonunda, o güne kadar dünyanın efendisi olan İngiltere oldukça hırpalanmış ve zayıf düşmüş, dünyanın yeni siyasi ve ekonomik lideri olmaya aday ABD ise bütün bu süreçte büyümeye devam etmiş, savaştan daha da güçlenerek çıkmıştı.
2. Dünya Savaşından sonra ise, İngiltere artık sahneden çekilmiş, ABD de Batı blokunun başat gücü ve lideri olarak yerini almıştı. İşte tam bu noktadan sonra Birleşik Devletler’in parası olan dolar, çok hızlı bir biçimde uluslararası ekonomide genel geçerliliği olan rezerv para konumuna geldi.
Aslında daha savaş bitmeden yeni bir uluslararası para ve ödeme sisteminin eksikliği ciddi şekilde hissedilmekteydi. Bu çerçevede 1944’te yapılan Bretton Woods konferansında Altın Para Sistemi (Gold Exchange Standart) kabul edilerek, her ulusal paranın altına göre tanımlandığı ve sabit kura dayalı bir para sistemi teorik olarak oluşturuldu.
Böyle olmakla birlikte dolar ABD’nin eşsiz ekonomik gücünün ve çekiciliğinin etkisiyle 10-15 yıl içerisinde fiilen uluslararası ödeme sisteminin temel taşı olmuştu. Doları dünya parası olma konumuna taşıyan bu süreçte, her paranın aslında dolara göre tanımlandığı bir yapı oluşmuştu ve doların da altına konvertibilitesi esastı yani “altın kadar iyiydi- as good as gold.”
1970’li yılların başlarında oluşan yeni bir küresel ekonomik kriz sonucunda, Bretton Woods sisteminin terkedilerek doların altına olan bağımlılığının sonlandırılması ve dalgalı kur rejiminin benimsenmesi, doların gücünü daha da arttırmış ve ilerleyen yıllarda belirginleşen küreselleşme olgusuyla artık tüm para birimlerinin üzerinde bir konuma ve ulusal hesaplamaların dahi dolar bazında yapıldığı bir dünya parası haline gelmiş oldu.
Günümüzde artık ABD’nin gücü gittikçe aşınmakta da olsa ve dolayısıyla hegemonik konumu zayıflama sürecine girmiş bulunsa da doların dünya parası olma vasfı sürmektedir. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomilerde de çoğu yatırım malı, ara malları hatta çoğu tüketim malları dahi döviz bazında ithal edildiği içindir ki, dolara bağımlılık hep yüksek düzeylerde olmakta, kur artışları doğrudan ve hızlı bir şekilde fiyatlara yansımakta ve dolayısıyla bireyleri ve firmaları direkt etkilemektedir.
Yine bizim gibi ülkelerde dolarizasyon ya da “para ikamesi” denilen olgunun çok yüksek seviyelerde oluşu yani ulusal paranın yanında doların da tasarruflar başta olmak üzere daha birçok ekonomik işlemde ve alışverişte yoğun kullanılması, onu her adımımızı etkileyen, her hareketini sürekli gözlemlediğimiz bir tür bağımlılığa dönüştürmüş oldu bizler için.