Her ülkenin kurucu ataları vardır. Doğal olarak onlar çok sevilirler ve gelecek kuşaklara gururla aktarılarak unutulmaları önlenmeye çalışılır.
Buna rağmen birçoğu hem kendi tarihleri hem de dünya tarihi içinde unutulurlar. Bu nedenle onlar için devasa görsel anıtlar yapılır, resmi kurumlara resimleri asılır, paralar üzerine resimleri basılır. Buna rağmen zaman içinde birçoğu unutulur gider. Önderliğin ışığı eylemden ziyade fikirdir. Çünkü eylemler geçicidir.
Zaman içinde her daim alternatifleri tartışılabilir. Fikir ise ışıktır, enerjidir. Enerji ise evrenin çekirdeği olarak kabul edilmektedir ve asla kaybolmaz. Bu nedenle fikirleri ile dünyaya ışık saçanlar asla unutulmazlar. Fikirler, yani ışık nasıl oluşur? Aynen bir ağacın önce kömüre dönüşmesi ve daha sonra yüzyıllar boyunca basınç ve zorlama altında elmasa dönüşmesi gibi.
Ağaç olarak kabul edebileceğimiz insanın, kömüre ve daha sonra elmasa dönüşmesi, yani toplum önderi olarak ışık saçan hale gelebilmesi çok zordur. Bu gibi insanlar çok azdır. Çoğumuz ağaç olarak ömrümüzü tamamlarız. Bu noktada her ağacın ve kömürün elmasa dönüşemediğini, bunun için insanın molekül yapısı kadar, kader diye adlandırılan uzun ince yoldaki zor şartların da etkili olduğu açıktır. Bu bağlamda sadece Türklere değil aynı zamanda dünya halklarına ve insanlığa da tanrının bir lütfu olarak gönderildiği kabul edilen Mustafa Kemal’in nasıl ışığa dönüştüğünü anlatmaya çalışalım.
Yedi yaşında babasız kalma, annenin tekrar evlenmesi küçük Mustafa’yı yatılı askeri okullara yönlendirmiş olabilir. O dönemde dar gelirli, sıradan Osmanlı vatandaşı çocuklarının 3 askeri okulları tercih etmesinin en önemli nedeni subaylık mesleğinin toplumdaki yeri ve eğitimin modernliği idi. Savaşları sürekli kaybederek, giderek küçülen Osmanlı İmparatorluğu, güvenlik nedeniyle işe askeri eğitim ve teknolojiden başlamak zorunda kalmıştı.
Diğer taraftan Osmanlı hanedan mensupları dışında yönetim makamlarında yer alma şansı en yüksek mesleklerden biri subaylıktı. Mustafa Kemal, özellikle 16 yaşında Manastır Askeri Lisesine girdikten sonra, hem içindeki önderlik mayasının geliştirilmesi, hem de ileride toplumu aydınlatma fırsatını yakalamak için askerlik mesleğinin kendisi için kaçınılmaz bir meslek olduğunun farkına varmış olabilir.
Sınıf arkadaşı Ömer Naci ona edebiyat ve şiiri sevdirmeyi başarmıştı. Ancak durumu fark eden Kitabet hocası devreye girmişti. Atatürk, o günü şöyle anlatıyor:
“Kitabet hocam, edebiyat ve şiirle iştigal seni askerlikten uzaklaştırır dedi. Eğer kitabet hocam imdadıma yetişmeseydi. Ben de şair olup çıkacaktım. Hocamın ne kadar haklı olduğunu hadiseler ispat etti. Ne var ki, güzel yazmak hevesi ben de hep saklı kaldı.”
Bu ikaz ve yönlendirmenin Atatürk’ün hayatını ve kaderini doğrudan etkilediğine şüphe yoktur. Fakat Ömer Naci’nin de Mustafa Kemal’in fikri alt yapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir rol oynadığı da kesindir.
Nitekim genç Mustafa Kemal’in vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal ile Türkçü şairi Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci’nin etkili olduğu bilinmektedir. Atatürk 14 Eylül 1931’de yaptığı bir konuşmada Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili şunları söylemiştir:
“…Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk kez Manastır Askerî İdadîsinde öğrenciyken okuduğum ‘Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur.’ dizeleriyle başlayan manzumesinde bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum…”
(Dr. Nejat Tarakçı, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
