15.4 C
İstanbul
8 Mayıs 24, Çarşamba
spot_img

Moskova valizimdeki eşyalar

Yakın tarihte dünyada en çok yakınlaşan ülkeler listesi yapılsa Türkiye ile Rusya mutlaka ön sıralarda yer alır.

1980’lerin sonuna kadar ayrı kamplarda yer alan iki ülke birbirlerine “potansiyel düşman” gözüyle bakar ve araya mesafe koyardı. Vatandaşlar arasında ise hemen hemen hiçbir ilişki yoktu, örneğin İstanbul’da bir Rus, Moskova’da ise bir Türk turist görmek neredeyse olanaksızdı.

Ama köprünün altından çok su aktı ve Türkiye ile Rusya hem devlet hem de vatandaş düzeyinde bir hayli yakınlaştı.

Yaygın yapılan yanlışın tersine Türkiye ile Rusya komşu değil çünkü ortak bir kara sınırı yok (Suriye’yi saymazsak!) ama iki ülke aynı coğrafyayı paylaşıyor.

Bu yakınlığın da etkisiyle Türkiye’ye gelen Rus vatandaşlarının sayısının artması, Rusya’yı ziyaret eden Türklerin çoğalması ve buna karma evliliklerin eklenmesiyle karşılıklı bilgi arttı, ön yargılar kısmen yıkıldı. Elbette, yüzyılların kopukluğunu, yanlış anlamalarını bir çırpıda gidermek olanaksız olduğu için daha gidilecek çok yol var.

Yıldırım hızıyla gelişen yakınlaşma ister istemez Moskova’ya ilk gidişimi hatırlattı. Yanlış hatırlamıyorsam 27 Ocak 1989’du Moskova’ya ilk ayak basışım. Devir Sovyet devriydi, şu anda neredeyse saat başı Moskova’ya uçak kaldıran Türk Hava Yolları Sovyetler Birliği’ne uçmuyordu, İstanbul’dan gidilebilecek tek havayolu Aeroflot’tu.

Gittiğim ülke kelimenin gerçek anlamıyla yoklukta olduğu için valizimi, daha doğrusu valizlerimi tıka basa doldurmuştum. Aradan uzun süre geçtiği için hepsini hatırlamak olanaksız olsa da Moskova valizimin içinde giysi dışında şunlar vardı:

Beyaz peynir, kaşar peyniri, zeytin, iğne, iplik, makas, sabun, tuvalet kağıdı, şampuan, deterjan, ütü, çay, kahve, bulgur, pirinç, baharatlar, hazır çorba, fındık ve iki kilogram ayşekadın, evet ayşekadın, bildiğimiz fasulye.

Moskova’ya gitmeme önayak olan rahmetli Mehmet Ali Birand’a, yakın arkadaşı olan Moskova Büyükelçisi Volkan Vural’la eşi Gülperi Vural’a ne hediye götürmemin uygun olacağını sorduğumda “lokum” cevabı alacağımdan çok emindim.

Ama Birand “2 kilo ayşekadın götür, Moskova’da bulunmuyor” deyince yanlış duyduğumu sanarak soruyu tekrar ettiğimi hatırlıyorum.

Çaresiz ayşekadınları yüklendim.

Ama Birand haklıydı çünkü maddi değeri az (yani o zamanlar), manevi değeri ise paha biçilmez bir hediye götürdüğümü Gülperi Hanım’ın yüzünde beliren mutluluk ifadesini görünce anladım.

Havaalanı’nda beni elçilikte çalışan Metin Yüz karşıladı ve uzun süre Milliyet’in Moskova bürosu olarak kullanacağım Don Sokağı’ndaki eve götürdü.

Kenti ilk dolaşmaya çıktığımda bomboş mağaza raflarıyla karşılaşınca bu kadar eşyayı boşuna getirmediğimi anladım.

Yıllar içinde yukarıdaki listeye akla gelebilecek her şey, faks makinesinden halıya, nevresimden araba amortisörü ve balataya, sucuktan simide neler eklendi neler!

Evdeki telefonum dağılmak üzereydi ama yenisi satılmadığı için koli bantlarıyla tutturmak zorunda kalmıştım. Koli bantları da işe yaramayınca bir umut Panasonic’in yeni açılan Moskova temsilciğine gittim. Bana Japonya’dan ithal etmek dışında bir seçeneğim bulunmadığını söylediler. Aylarca bekledikten sonra gümrüğe gidip telefonumu aldım!

Ama bu durum 1990’ların ortasında değişmeye başladı, 2000’lerde tümüyle değişti ve Moskova’da yokluğu çekilen neredeyse hiçbir ürün kalmadı.

İlk zamanlar Moskova’daki Türkler sayılıydı, resmi ziyaretler dışında Türkiye’ye gelen Rus sayısı ise herhalde “0”dı.

Aradan 30 yıldan fazla zaman geçti, tablo tümüyle değişti, şu anda Moskova ve St. Petersburg’da on binlerce Türk vatandaşı yaşıyor. Her yıl milyonlarca Rus turist Türkiye’ye geliyor.

Bunlara, sayısı tahminen 100 bini aşan karma evlilikleri, çoğunun adı “Deniz” ve “Derya” olan çocukları ve İstanbul’da yaşadığı tahmin edilen on binlerce Rus vatandaşını da eklemek gerekiyor.

Nereden nereye?

Artık büyük olasılıkla Moskova’ya ayşekadın götürmüyor kimse…

Cenk Başlamış

40 yıllık meslek yaşamının 21 yılını Milliyet gazetesi, CNN Türk ve 32. Gün'ün muhabiri olarak Moskova'da geçirmiş bir gazeteciden medya eleştirileri ve Rusya ağırlıklı dış politika, kimi zaman da gezi ve amatör müzik yazıları. "Sovyetleri Yıkan Darbe: Kuğu Gölü Operasyonu", "Rusya'da Bir Çılgın: Son Çar Jirinovski" ve "Gorbaçov'dan Putin'e...Rusya'nın Sırları" ve "Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya'yı Ayağa Kaldıran Lider" (Okay Deprem'le) kitaplarının yazarı. Sürekli basın kartı sahibi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi. https://www.instagram.com/djenkbaslamis/

Cenk Başlamış
40 yıllık meslek yaşamının 21 yılını Milliyet gazetesi, CNN Türk ve 32. Gün'ün muhabiri olarak Moskova'da geçirmiş bir gazeteciden medya eleştirileri ve Rusya ağırlıklı dış politika, kimi zaman da gezi ve amatör müzik yazıları. "Sovyetleri Yıkan Darbe: Kuğu Gölü Operasyonu", "Rusya'da Bir Çılgın: Son Çar Jirinovski" ve "Gorbaçov'dan Putin'e...Rusya'nın Sırları" ve "Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya'yı Ayağa Kaldıran Lider" (Okay Deprem'le) kitaplarının yazarı. Sürekli basın kartı sahibi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi. https://www.instagram.com/djenkbaslamis/

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler