Moskova’da yayınlanan Moskviçmag dergisinde Darya Tyukova imzasıyla çıkan “Üç yılda Moskova tamamen İstanbullaştı” başlıklı yazının çevirisi:
II. Katerina, bundan 250 yıl sonra bile olsa, bir zamanlar düşündüğü “Yunan projesinin” pratikte neye dönüştüğünü görse çok şaşırırdı. Konstantinopolis’i, yani İstanbul’u, Rus Ortodoks bir şehre dönüştürmek bir türlü başarılamadı, fakat 21. yüzyılın siyasi türbülansı başka bir şeyi başardı: O meşhur “yumuşak güç” sayesinde, Moskova sadece üç yıl içinde adeta bir Türk şehrine dönüştü. Elbette mecazi anlamda.
Birkaç yıl önce en dikkatli gözler, Moskova’nın Türkiye’sinin Arbat’ta toplandığını fark etmişti; hatta buraya şakayla “İstiklal” denmeye başlanmıştı. Bu akımın başını, karmaşık fıstıklı kebapları, güveci ve kitsch (zevksiz) altın kaplama biftekleriyle iddialı steakhouse Cihan (Cihan aslında şefin ismi) çekiyordu. Ardından biraz daha mütevazı “Bosfor”, “Taksim” ve “Marmaris” gibi mekânlar geldi (neyse ki “Çeşme Koyu” adını bir restorana verme fikri kimsenin aklına gelmedi). Bir de isimsiz, 24 saat açık kebapçılar var tabii; aç olan herkese döner ya da çorba sunuyorlar. Üstelik oldukça şık tasarlanmışlar: Duvarlarda Galata Kulesi, İstiklal’deki eski tramvay veya Ayasofya’nın siluetleri. İnce belli bardakta çay, nar ekşisi soslu çoban salata, yoğurtlu iskender… ve bir anda İstanbul’da değil de Moskova’da olduğunu unutuyorsunuz; sanki az sonra bir yerlerden müezzin sesi duyulacak.
Ama bu sadece Arbat; buranın artık “Türk bölgesi” olduğu kabul edilmiş gibi. Neyse, Zamoskvoreçye’deki “Mustafa Kebap”ı da bilen biliyor, bu da sürpriz sayılmaz. Bu arada İstanbul havası, son birkaç yılda fark ettirmeden Moskova’nın başka köşelerine de yayıldı. Tverskaya’daki Malıy Palaşevski geçidinin kemerinin altında ayran, simit ve kebap satan Mini Turkish Spot gizlenmiş. Karşısındaki Nastasinski Sokağı’na dönünce, bir Türk restoranı tabelası Soudnaya Kazna binasının hemen yanında göz kırpıyor. Birkaç adım ötede ise Voznesenski Sokağı’ndaki Meat Point, iyi Moskova görgü kurallarına göre içeri girip kuzu köfte yemen gereken bir nokta.
Kamerger ve Bolşaya Dmitrovka köşesinde, şehrin en işlek yerlerinden birinde, “Taksim” restoranı var; konukları meze tabağı, steak ve künefe ile çekiyor. Kojevnikskaya’da “Bodrum” bekliyor. Gruzinskiy Val’daki Eleven, çeşit çeşit pide ve balon gibi kabaran “puf” ekmeği ile cezbediyor. “Afimall” alışveriş merkezinin food court’unda yan yana iki Türk noktası var: “Ankara Döner” ve “Galata”. Rekabet bile etmiyor gibiler, lahmacun herkese yetiyor.
En belirgini ise detaylarda. Ayran mesela. Türkiye’deki gibi, artık Moskova’daki kebap büfelerinde kola ile yan yana satılıyor. Bu birkaç yıl önce yoktu. “Büyük Türk kahvaltısı”, restoran menülerinde sadece Rus omletlerini değil, İngiliz kahvaltısını bile geri itiyor. Şakşuka ve menemen, Eggs Benedict ile yarışıyor ve galiba kazanıyor. Belki de çocukluktan aşina olduğumuz domatesli yumurta karışımına benzedikleri içindir?
Her Moskova pazarında ve food hall’ünde Türk tatlıları köşesi var, Depo’da, Tsentralnıy’da, Danilovski’de, hatta Vnukovo outlet’te bile. Böylece, Mustafa’nın dükkânını St. Petersburg’dan dönmeden yağmalayıp ev ve işe lokum taşımak artık gerekmiyor. İşte burada, al ve götür!
2022’de Rusya’dan çekilen Avrupa markalarının yerini en hızlı Türk markaları aldı: Waikiki, DeFacto, Koton, Mavi. Daha önce İstanbul ve Antalya dışında pek bilinmezlerdi. Turistler ucuz kot ve tişört taşırdı, tax free alırlardı, o kadar. Ama aslında Türk tekstili ve hazır giyimi hep buradaydı, sadece görünmezdi. H&M ile Zara arasında seçim varken Türk kotu kimseye cazip gelmezdi. Türkiye moda otoritesi sayılmazdı. Mesela, bugün kimse hatırlamaz ama 2004’te “Benim Güzel Dadım” dizisinin kostümlerini sağlayan marka Adil Işık’tı—şimdiki adL. Yine o yılların popüler programı “Bunu Hemen Çıkarın!” da onunla çalışmıştı, İtalyanlarla değil. Yani Türk modası izlerini tam da o 2000’lerden sürüyor ama kimse fark etmiyordu.
Aynı şey Türk tekstili için de geçerliydi. Kaliteli olduğu biliniyordu ama Zara Home’un her sezon yeni koleksiyon çıkardığı bir ortamda kim ilgilenirdi? 2023’te Karaca Home, Aviapark’a büyük ve aydınlık bir mağaza açınca işler değişti; bir anda herkes nevresim ve bornozu oradan almaya başladı.
Kelebek Mobilya ise Moskova’da Ikea’nın yerini alma iddiasında, henüz çok başarılı olmasa da, zaman var.
Bir yandan herkes “Doğu’ya yönelişten” bahsedip Rusları Çin kültürüne, mutfağına ve turizmine alıştırmaya çalışırken, gözümüzün önünde başka bir dönüşüm yaşandı, hem de fark edilmeden. Derler ya, bir şeyi saklamak istiyorsan en görünür yere koy. Türkiye de hep en görünür yerdeydi: tüm Rusya’nın tatil ülkesi, “her şey dahil” imparatorluğu, ucuz kürk tedarikçisi… o kadar görünür ki kimse önemsemiyordu.
Oysa İstanbul’a yöneliş çoktan olgunlaşmıştı. İki ülke arasında pek çok paralellik var: Avrupa ve Asya’yı birleştiren coğrafya (tamam, Kazakistan da var), hem Hristiyan hem Müslüman kültür kodları, her ikisinin de iddialı imparatorluk geçmişi. Üstelik küçük şeylerde bile benzerlik var: Çay kültürü, hamam kültürü… Moskova’da pek çok kişi Rus banyosundan çok Türk hamamını tercih etmeye başladı.
Türk mutfağı da Ruslar için hem egzotik hem rahatlatıcı. Şaorma/şavurma/döner zaten yerleşmiş durumda. Kimi hâlâ bunu “alt tabaka yemeği” görse de, özellikle Petersburg’da kültürün parçası oldu. Türk kahvesi de Rusya’da espresso veya cappuccino’dan önce vardı. 20 yıl önce bile lokum yeraltı geçitlerinde satılıyordu.
Bir yandan da yenilik hissi var. Birkaç yıl önce Türk mutfağı nadirdi, Hint curry’si ve Vietnam pho’su çok daha önce yerleşmişti. Adana kebap veya pide hâlâ şaşırtıyordu. Ama neredeyse her Moskova sakini hayatında en az bir kez Türkiye’ye gitmiştir. En sıkıcı “her şey dahil” tatilinde bile sabahları teyze gözleme açar, sepette simit olur, bir şekilde midye dolma yenirdi. Bu yüzden Türk mutfağı hem tanıdık hem de tatil, rahatlık ve hatta bir zamanlar doların 30 ruble (şimdi 77) olduğu günleri hatırlatan bir şeydir. Gençler için ise baklava ve şiş kebap neredeyse “anneanne börekleri” kadar nostaljik çünkü çocukluk tatilleri köyde değil, Antalya otellerinde geçti.
Bunu görmezden gelmek artık mümkün değil. Hatta milletvekili Milonov bile bu yaz, Rusya Parlamento binasının yanına açılan Türk restoranını hedef aldı ve “yeri burası değil” dedi. Korkmayın yoldaş milletvekili: Günümüz Moskova’sında Türk restoranının yeri her yerdir. Türk kotlarının da…
Son yıllarda Türkiye’ye ilgi birden birçok nedenle arttı. Birileri için İstanbul, Avrupa’ya giden yolun ana aktarma noktası oldu. Kimileri için “Madem Yunanistan zor, o zaman Bodrum!” ilkesi devreye girdi. Kimileri de Kapadokya, Pamukkale veya Efes hayalini “artık zamanı geldi” diyerek gerçekleştirdi.
Her ne sebeple olursa olsun, Moskova sakinleri Türkiye’yi yeniden keşfediyor. “Her şey dahil” değil, son dakika tur değil; normal, ilginç bir destinasyon olarak. Ve Türkiye’nin kendiliğinden Moskova’ya gelmiş olması da bu trendin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlıyor…
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
