Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin Beyaz Saray’da barış anlaşması imzalaması ilk anda ABD’nin ve Başkan Donald Trump’ın zaferi gibi görünüyor.
Ama “hiçbir şey göründüğü gibi değildir” sözüne uygun olarak ABD’nin başarısından çok Devlet Başkanı Vladimir Putin’in şahsında Rusya’nın hataları Beyaz Saray’da noktalanan süreci belirledi.
Sovyetler Birliği’nin son döneminden başlayarak Moskova hep Ermenistan’ın yanında yer aldı. Karabağ’ın işgal edilmesinde Sovyet ordusunun Ermeni güçlerine yardım ettiği sır değil.
Sovyetlerin dağılmasının ardından rahmetli Ebulfez Elçibey liderliğinde Azerbaycan topraklarından Rus askerlerini çıkaran ilk eski Sovyet cumhuriyeti oldu. Elçibey bunun bedelini iktidarı kaybederek ödedi ve eski KGB generali Haydar Aliyev’in gelişiyle Moskova durumu kısmen dengeledi. Kurt bir politikacı olan Aliyev, Rusya’yı kızdırmadan ve karşısına almadan dikkatli bir şekilde ülkesinin bağımsızlığını güçlendirmeye, bu arada Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye başladı.
Bu süreçte Güney Kafkasya’nın yalnız ülkesi Ermenistan’ın Rusya dışında tutanacak bir dalı yoktu. Moskova belki Bakü’yü gözden çıkarmadı ama stratejik ortak olarak Erivan’ı seçti. Üs kurdu, Ermenistan sınırlarını korudu, geniş çaplı ekonomik yatırım yaptı, kısacası Ermenistan’ı göbeğinden bağlamayı başardı.
Rus-Ermeni ittifakı sarsılmaz görünüyordu ama “sadık müttefik” Ermenistan’da 2018 yılında beklenmedik bir gelişme yaşandı ve ülkesinin rotasını Batı’ya çevirmek isteyen Nikol Paşinyan’ın iktidara gelmesi Moskova’nın hesaplarını altüst etti. Belki Kremlin’deki stratejistler bu durumu önceleri fazla önemsemedi, öyle ya küçük Ermenistan Moskova’ya göbekten bağlıydı, üstelik Türkiye ile de arası kötüydü. Fakat Paşinyan, dev rakibinden gelen baskıya göğüs germeyi ve ülkesini Rusya’dan uzaklaştırmak için adımlar atmaya başladı.
Fakat her şeye rağmen Paşinyan Rusya’yı belli ki küçümsemişti, bunun bedelini 2020’de 44 gün süren Karabağ savaşında ödedi. Moskova’nın Güney Kafkasya’daki statükonun bozulmasına izin vermeyeceğini düşünen Ermenistan “yaramazlıklarının” herhalde sineye çekileceğini sanıyordu ama Rusya stratejik bir politika değişikliğine giderek Azerbaycan’a Karabağ’ı geri alması için “yeşil ışık” yaktı ve Paşinyan’ı “cezalandırdı.” O günlerde sadece Paşinyan değil, Ermenistan elitleri ve halkı beklenen Rus yardımı gelmeyince travma yaşadı, ihanete ve sırtından hançerlendiği duygusuna kapıldı.
1 taşla 3 kuş
Ermenistan’la Rusya arasındaki belki de son duygusal bağ böylece koparken Moskova ile Bakü ilişkilerinde balayı dönemi başladı. İlham Aliyev sadece Haydar Aliyev’in oğlu olduğu için iktidara gelmişti ama babası gibi zeki bir politikacı olduğunu kanıtladı. Belki Erivan-Moskova ilişkilerinin bozulmasında doğrudan payı yoktu ama sonuçta hem Karabağ’ı yeniden almayı hem bölgedeki rakibi ve “düşmanı” Ermenistan’ı ekarte etmeyi hem de en büyük müttefikini yanına çekmeyi başarmıştı.
Aliyev, bundan sonra yaşanacaklarını planlamış mıydı söylemesi zor ama bu noktada bir parantez açıp Ukrayna savaşına değinmek gerekiyor.
Rusya’nın komşusu ve akrabası Ukrayna’yı 24 Şubat 2022’de işgal etmesi çoğu eski Sovyet cumhuriyetinde korkuya yol açtı; aynısı onların da başına gelebilirdi. Ama bu aynı zamanda bir fırsattı çünkü Rusya bütün dikkatini Ukrayna’daki savaşa vermişti. Rusya aynı anda birden fazla cephede savaşabilecek güce sahip değildi, zaten Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesini kabullenmek zorunda kalması da bunun en somut göstergesiydi. Gerek Ermenistan’ın, gerekse Azerbaycan’ın bu durumu Kafkasya’daki Rus etkisini kırmak için kullanabileceklerini düşündüklerini varsaymak hatalı olmaz. Ayrıca bu noktada Erivan stratejik bir adım atarak Ankara ile ilişkilerini düzeltme yoluna girdi.
Uçak krizi
25 Aralık’ta Bakü’den Çeçenistan’ın başkenti Groznıy’a giden Azerbaycan Havayolları’na (AZAL) ait yolcu uçağının Kazakistan’ın Aktau kentinde düşmesi sonucu 38 kişinin hayatını kaybetmesi Moskova açısından beklenmedik bir diplomatik kriz yarattı. Ukrayna İHA’ları peşindeki Rus hava savunması hata yapmış ve AZAL uçağını vurmuştu. Devamında Rusya’ya iniş yapmasına izin verilmeyen uçak Aktau’ya kadar gitmek zorunda kalmıştı.
Rusya Devlet Başkanı Putin hemen Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’i arayarak “yaşanan trajedi için” özür diledi fakat nedendir bilinmez olayın sorumluluğunu üstlenmedi. Doğrusu Aliyev uçak olayını çok iyi kullandı ve Rusya ile “kontrollü bir kriz” başlattı hatta belki de Moskova’yı tuzağa düşürdü. Uçak olayının sorumlularının yargılanmasını ve tazminat ödenmesini isteyen Azerbaycan peş peşe Rusya karşıtı adımlar atmaya başladı. Moskova da sessiz kalmadı misillemelerde bulundu. Son olarak Temmuz ayında Rusya’da gözaltına alınan iki Azerbaycanlının ölmesi krizi iyice tırmandırdı. Moskova Bakü ile yaşanan krizle nasıl baş etmesi gerektiği konusunda hep tereddütte kaldı.
Aliyev herhalde bu planlı krizle Rusya’ya en azından ülkesinin itilip kakılacak bir ülke olmadığını göstermeye çalışıyordu. Ama Moskova’nın zayıflığını kullanarak “Kafkasya Rusya’dan sorulur” sözünü geçersiz kıldı ve belki de istediğinin maksimumunu elde etti. Aynı zamanda, Rusya’dan uzaklaşmaya ve bölgedeki etkisini kırmaya çalışan iki tarihsel “düşman” ironik şekilde aynı cephede buluştu. Kendisi dışında gelişen süreçte doğru zamanda doğru yerde bulunan ABD’ye de “işin havasını atmak” düştü.
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: